Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın eşi Emine Erdoğan, normal doğumun teşvik edilmesi yönündeki çabaları da himayesine aldı. Bu konunun neden olabildiğince desteklenmesi gerektiğini anlatacağım ama ondan önce bir hatırlatma yapmalıyım. Bir süredir Türkiye’de doğurganlık hızındaki düşüşün ülkenin geleceği açısından eş zamanlı birçok sorunun altındaki temel neden olması riskini yazıyorum.
Doğurganlık hızı 2023’te 1,51’e gerileyerek nüfus yenilenme eşik değeri olan 2,1’in altına düştü. Cumhurbaşkanı Erdoğan “Açık söylüyorum, Türkiye açısından varoluşsal bir tehdittir, bir felakettir” demişti. Çünkü 2,1 eşiğinden sonra nüfus yenilenmiyor. 1,9’dan sonra da düşüşü geriye çevirmek zorlaşıyor. Ve normal doğum ya da tersinden, sezaryen ile doğum, doğurganlık hızıyla doğrudan ilintili olan bir kaç temel konudan biri. Uzmanlar, kadınların çocuk sahibi olmaktan kaçınmalarındaki nedenlerden birinin de doğum korkusu olduğunu, doğumda sezaryen tercihinin ise hem kadın ve çocuk sağlığı hem de sonrasında doğurganlığın devamlılığı üzerinde olumsuz etkileri olduğuna dikkat çekiyor. Normal doğumun normalleştirilmesi gerekliliği, demografik risklerden de öte öncelikle anne ve bebek sağlığı açısından kritik.
Sezaryen, doğum şekli değil ameliyat
Aslında doğumda sezaryen tercihinin önüne geçilmesi yönünde çaba yeni değil. Gebe okulları, doğum mahremiyeti sağlayan anne dostu hastaneler, suda doğum ünitelerinin yaygınlaştırılması, anne sütünün teşvik edilmesi gibi çalışmalar yapıldı. Buna rağmen 2023’te sezaryen operasyonlarının toplam doğum içindeki payı yüzde 60,1’den yüzde 61,5’e yükseldi. Dünya Sağlık Örgütü, sezaryen oranlarının yüzde 15’in üzerinde olmasını önermiyor oysa. Türkiye’de şu anda makulün kat kat üzerinde bir durum var. Sağlık Bakanı Prof. Dr. Kemal Memişoğlu, Emine Erdoğan’ın himayesinde Beştepe Millet Kongre ve Kültür Merkezi’nde gerçekleştirilen Normal Doğum Eylem Planı Tanıtım Toplantısı’nda üzerine basa basa, “sezaryen, bir doğum şekli değil, ameliyattır. Ameliyat doğal değil, mecburi bir süreçtir” dedi. Sezaryenin anne ve bebek arasında doğum sonrası bağlanma sürecini olumsuz etkilediğini kaydeden Bakan Memişoğlu, “Normal doğum sürecinde salgılanan oksitosin hormonu hem doğumun doğal ilerleyişini sağlar hem de doğum sonrasında anne-bebek bağlanmasını güçlendirir. Oksitosin, aynı zamanda annenin doğum sonrası depresyon riskini azaltan önemli bir faktördür” dedi. Memişoğlu tıbben zorunlu olmadıkça da sezaryenin tercih edilmemesi gerektiğini vurguladı.
Emine Erdoğan ise normal doğumu “en kadim tecrübe” olarak tanımlayarak, “Bütün anne adaylarımızı fıtratlarındaki bu mucizeyi, başka tecrübe ile edinilmeyecek bu eşsiz bilgeliği kucaklamaya davet ediyorum” dedi. Sezaryen ameliyatın, “büyük bedelleri olan cerrahi bir operasyon” yerine, “pratik, hızlı ve ağrısız bir doğum seçeneği” olarak tanıtıldığını belirten Erdoğan, Türkiye’de dünyaya gelen iki çocuktan birisinin sezaryen ile doğduğunun altını çizdi. Oysa Konya’da başlatılan “İlk Adım Ebe Gebe Okulu” projesiyle ortaya çıktı ki, verilen eğitimlerle sezaryen oranlarını düşürmek mümkün. Konya’daki proje ile yüzde 50 olan sezaryen oranı, yüzde 33’e geriledi. Emine Erdoğan bu örneği hatırlatarak, bilinçlendirme ve farkındalık artışıyla sonuç alınabildiğine işaret etti.
Emine Erdoğan’ın, aralarında benim de bulunduğum davetlisi medya mensuplarına çağrısı ise; kadınların annelik sürecinde cesaretini kıran, korku salan yayınlar yerine doğal doğumun bilimsel faydalarını ortaya koyan teşvik edici örneklere daha fazla yer verilmesi oldu. Sanırım medyada buna, film ve dizilerde normal doğum sahnelerinin dehşetli acı çekilen, saatler ve günler süren, çığlıkların, ter ve göz yaşının birbirine karıştığı, öngörülmeyen komplikasyonların yaşandığı bir süreç olarak yansıtmamakla başlayabilir.