Geçen hafta Meclis Dışişleri Komisyonu, yeni yasama dönemindeki ilk toplantısının gündemine iki ülkeyle ilgili anlaşmaları özellikle aldı. Amaç, bu iki ülkeye dair uluslararası gelişmeler karşısında Türkiye’nin pozisyonunu ve mesajını bir kez daha vurgulamaktı. Bu ülkeler Azerbaycan ve Filistin’di.
Komisyonda Azerbaycan ile yapılan iki anlaşma onaylandı. Biri enerji alanında işbirliğine diğeri de tercihli ticaret rejimine ilişkindi. Malûm, Bakü - Tiflis - Ceyhan Petrol Boru Hattı, TANAP, 19.5 milyar dolar tutarıyla özel sektörün Türkiye’de tek noktaya yaptığı en büyük yatırım olan STAR Rafinerisi ile iki ülke arasında zaten iyi işbirliği örnekleri mevcut.
Azerbaycan’a liberal piyasa rehberliği
Komisyonun onayladığı son işbirliği anlaşması ise enerji ve madencilik alanında yeni bir perspektifi yansıtıyor. Bu çerçevede anlaşmanın üç temel amacı olduğu söylenebilir. Birincisi hidrokarbon zengini Azerbaycan aynı zamanda yenilenebilir enerji alanında gelişmek istiyor. Türkiye ise yakın zamanda, yerli ve yenilenebilir enerji
Eğer yanılmıyorsam, Meral Akşener’den başka partisinin kurultayına ya da kongresine spor ayakkabı ile katılan bir genel başkan olmadı. 64 yaşındaki Akşener, 20 Eylül’deki parti kurultayında kürsüye beyaz ceketine uyan beyaz spor ayakkabılarıyla çıktı. Saatlerce sürecek kurultayda ayakkabının sadece rahatlık için tercih edilmediğini düşünüyorum. Tüm siyasetçilerin Z kuşağını bir yerden yakalamaya çalıştığı bir sürece de tanıklık ediyoruz. Ayrıca çevre ve hayvan haklarına vurgu yapan, saksılar içinde fidanların yer aldığı sahne tasarımı ve afişleriyle de sözel ve görsel mesajları iyi tasarlanmış, farklılıkları not edilecek bir kurultaydı. Ancak bütün bunlar, “oy verilmeyecekler listesi” tartışmasının gölgesinde kaldı.
Yine gölgede kalan değişiklikler
Kısaca, partinin Teşkilat Başkanı Koray Aydın’ın delegelere Genel İdare Kurulu’na (GİK) girmesinler diye 8’i milletvekili, bir genel başkan yardımcısı ve bir partili, toplam 10 isme oy verilmemesini istediği iddia edildi. Dikkat çeken noktalardan biri listedeki isimlerden
Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’nın cuma sabahı HDP’ye yönelik Kobani Operasyonu kimilerine göre HDP’nin kapatılmasına doğru ilerleyecek bir sürecin başlangıcı. Dolayısıyla, “yeni bir Kürt partisinin de habercisi” diyenler var. Kimilerine göre; operasyona CHP’nin vereceği tepki sadece Millet İttifakı’ndaki ortağı İYİ Parti ile ilişkisine etki etmeyecek, aynı zamanda Cumhur İttifakı üyeleri AK Parti ve MHP’nin, CHP - HDP ilişkisine dair sözlerine yeni ve daha şiddetlilerini eklemesi için fırsat sunacak.
Farklı yorumlara eklenen soru ise operasyonun zamanlaması. 6 - 7 Ekim olaylarının 6. yıldönümüne sayılı günler kala yapılmasından çok, neden 6 yıl sonra yapıldığı soruluyor. Bu konuda yapılan yorumlardan biri; olayların gerçekleştiği 2014’ten iki yıl sonra gerçekleşen 15 Temmuz darbe girişiminin etkisi. Darbe girişiminin, yargı ve güvenliğin önceliğini değiştirdiği, ayrıca bunların içindeki darbe unsuru güçlerin “temizlenmesini” de gerekli kıldığı değerlendirmesi yapılıyor. Zira 6 - 7 Ekim olaylarıyla
Kuruluş çalışmaları pandemi sürecine denk gelen Gelecek Partisi’nin Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu, parti genel merkezinde gazete ve televizyonların Ankara temsilcileriyle bir araya geldi. Gelecek Partisi’nin neden kurulduğunu “Siyasi parti boşlukta kurulmaz” diyerek anlatmaya başlayan Davutoğlu, “Birisi niye parti kuruluyor diye soruyorsa ya Türkiye’yi ya da dünyayı görmüyor demektir” dedi.
‘Kurumsallaşacağız’
Siyasi Partiler Kanunu ve Seçim Kanunu’nda değişikliğin çalışıldığı, seçim barajı ve milletvekili transferiyle grup kurmanın önüne geçilmesine ilişkin tartışmaların yeni partilerin kuruluşuyla ilişkilendirildiği bir dönemde Ahmet Davutoğlu partisinin teşkilatlanma çalışmalarıyla ilgili bilgi verdi. 70 ilde örgütlendiklerini ve bir ay içerisinde sayının 81’e ulaşacağını belirten Davutoğlu, şimdiye kadar 31 il ve 250 ilçede kongrelerini tamamladıklarını söyledi. Ekim sonu, kasım başında partinin büyük kongresini yapmaya hazırlandıklarını vurgulayan Genel Başkan, “Bugün
Bu hafta Avrupa Birliği (AB) merkezli Doğu Akdeniz haftası olacak diyebiliriz. Bugün AB dışişleri bakanları Brüksel’de Dış İlişkiler Konseyi toplantısı için bir araya geliyor. 24-25 Eylül’de liderler zirvesi var. Türkiye; Fransa, Yunanistan ve Güney Kıbrıs Rum Kesimi’nin bastırması sonucu, Doğu Akdeniz’de takındığı tavır, yürüttüğü politika nedeniyle yeni yaptırımlarla mı karşılaşacak yoksa son bir kaç gündür aralanan diyalog kapısı iyice açılacak mı göreceğiz.
Olasılıkları, yıllardır AB - Türkiye ilişkileri üzerine çalışan, İktisadi Kalkınma Vakfı(İKV) Genel Sekreteri ve Yıldız Teknik Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü öğretim görevlisi Doç. Dr. Çiğdem Nas’a sordum. Nas, yeni bir formattan bahsetti...
- Yeni bir yaptırım kararı çıkar mı sizce?
Şu anda çıkmayacak gibi. Tabii ki önümüzdeki günlerde yine gerilimin tırmanması söz konusu olmazsa. Oruç Reis’in geri çekilmesi olumlu bir tavır olarak algılanabilir. Ancak bundan sonraki
Yıllar önce, yine bir ‘erken seçim kapıda mı?’ söylentisinin peşine takıldığımız günlerdi. Bir bilenlerin yine “şu açıklama işaret”, “bu gösterge kesin işaret”, “yok o karar bildiğin kanıt” dediği zamanlar. Görüşünü her daim önemsediğim bir siyasetçi “Bu erken seçim tartışması diş macunu gibidir, tüpten bir kez fırladı mı bir daha içine sokamazsın” demişti. Hakikaten de 2018 Haziranındaki cumhurbaşkanlığı ve milletvekili genel seçimleri tamamlandıktan hemen sonra bir şekilde başlayan/başlatılan erken seçim tartışması bir türlü bitmiyor. “Bu yasa geldi işaret”, “Şu karar işaret”, “Devlet Bahçeli böyle dedi işaret”, “Ahmet, Mehmet’e gitti işaret”, “İl kongreleri hızlandı işaret” diye diye iki yıl geride kaldı. Görünen o ki bu şekilde de devam edecek.
Buna bağlı olarak ise özellikle cumhurbaşkanlığı seçimine ve muhalefet partilerinin çıkaracağı adaylara odaklanılmış durumda. Zira iktidar bloğunu oluşturan AK Parti
“21 Ağustos 1923 günü Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde Lozan Antlaşması’nın onaylanması için toplanan oturumda söz alan İstanköy (Coo/Kos) doğumlu Menteşe Mebusu Şükrü Bey (Kaya), Oniki Ada’yı kastederek, ‘Bu adalar bence İtalyanların elinde Anadolu’ya doğru uyanacak bir isti’mar ve istismar siyasetinin bir mukaddimesidir’ demişti”
Tarihçi, Kültür Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Dr. Hazal Papuççular’ın Türkiye ve Oniki Ada (1912-1947) başlıklı kitabı bu cümlelerle başlıyor. Kaya, o dönem İtalyanların elinde olan Oniki Ada ile ilgili olarak yapıyor bu tespiti ama adaların Yunanistan’a devrinden sonrası için de aynen geçerli oluyor. Bugün yaşananlar da bunun göstergesi. Çünkü Osmanlı’dan Türkiye Cumhuriyeti’ne, İtalyanların elindeyken de Yunanlıların yönetimine geçtiğinde de sınır meselesi ve adaların silahlandırılması meselesi dertti, şimdi de...
‘Türkiye’yi tatmin edecek sonuç
Kıbrıs Barış Harekâtı’nda dönemin Başbakanı Bülent Ecevit ile Dışişleri Bakanı Turan Güneş arasında belirlenen “Ayşe tatile çıksın” parolasının hikâyesini bir çok kişi bilir. Ecevit ve Güneş 2. Cenevre konferansına hazırlanırken, konferansın yarıda kalması ya da uza(tıl)ması ihtimaline karşı aralarında bir parola belirlemeyi konuştukları sırada, Güneş’i Turizm Bakanı Orhan Birgit arar. Güneş, Birgit’e de konferansın uzayabileceğini söyler, çocuklarının onu beklemeden tatil yapabilmesi için rezervasyon konusunda yardımcı olmasını ister. Konuşmayı duyan Ecevit, “Ben parolayı buldum. ‘Ayşe tatile çıksın.’ Eğer işler kopma noktasına gelirse, burada işler uzayacak, Ayşe tatile çıksın de ben anlarım” der.
İşte buna benzer bir parolanın, Karadeniz’de gaz keşfi sırasında da sınırlı sayıda kişi arasında kullanıldığını öğrendim. Burada da bir bebeğin ismi, ‘müjde’ aleniyet kazanana kadar güvenlik gerekçesiyle parola olarak kullanılmış. Ona geçmeden önce, gaza ulaşıldıktan, müjde olarak