Deniz Kilislioğlu

Deniz Kilislioğlu

deniz.kilislioglu@ntv.com.tr

Tüm Yazıları

Geçen hafta ABD Suriye’nin kuzeyinde DAEŞ Lideri El Kureyşi’nin ölümüyle sonuçlanan bir operasyon yaptı. El Kureyşi’nin yerine dair istihbarata 11 aydır sahip oldukları halde neden bekledikleri, operasyonun nasıl yapıldığı, Türkiye’ye çok yakın bir noktada yapılmış olması ve Ankara-Washington teması, YPG terör örgütünün bu operasyondaki rolü günlerdir tartışılıyor. Bu aşamada ABD’nin İdlib’de bir operasyon yapacağı ve koordinasyon için Türk tarafıyla irtibata geçtiğini biliyoruz. Ancak bu bilginin “DAEŞ liderine yönelik operasyon” şeklinde verilip verilmediğini ise bilmiyoruz.

Haberin Devamı

ABD’nin resmi açıklamalarında bu operasyonun amacının elbette örgütü çökertme olduğu vurgulanıyor; ancak ortada bir gerçek var: ABD, liderlerini öldürerek bu terör örgütlerini yok edemiyor. Zira son üç başkanın döneminde liderler öldürüldü ama örgütler hala ayakta. (George W. Bush döneminde Irak El Kaidesi Lideri Ez-Zerkavi, Barack Obama döneminde El Kaide Lideri Bin Ladin, Donald Trump döneminde DAEŞ Lideri El Bağdadi öldürülmüştü). Peki ABD, liderlerini öldürmekle bu yapıları bitirmese bile örgütlere gerçekten bir darbe indiriyor mu? Bu soruyu Jandarma ve Sahil Güvenlik Akademisi Uluslararası Güvenlik ve Terörizm Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Serhat Erkmen’e sordum. Erkmen, “Liderleri öldürerek örgütü yok edemeyebilirsiniz ama örgütün şeklini, hareket kabiliyetini ve yöntemlerini etkileyebilirsiniz” diyor.

Erkmen, son operasyonu anlatırken de filmi Ocak ayına sardı ve sözü DAEŞ’in Suriye’nin kuzeyinde bir hapishaneye yönelik baskınına getirdi. (İddialardan biri bu baskınının arkasında “DAEŞ’li mahkumları kaçırarak örgütü canlandırmak isteyen El Kureyşi’nin olduğu”) Erkmen’in analizi şu: “El Kureyşi bu planı yapmış olabilir ama askeri tecrübesi olmayan DAEŞ lideri, cezaevinden kaçıracağı önemli militanların örgüt içinde ve sahada ortaya çıkartacağı yeni dinamiği yönlendirebilir miydi? Çok mümkün değil. Cezaevinden kaçırılan militanların yeni bir liderin çatısı altında örgütlenebilmesi çok daha muhtemel.” Bu analiz akıllara “ABD bu durumu bir fırsata çevirmek istediği için mi Kureyşi’yi öldürmek istedi ya da bu fırsattan çıkarı ne?” sorularını getirdi. Erkmen sorulara bir soruyla karşılık veriyor: “Kureyşi’nin yerine gelecek örgüt liderliği üzerinden Suriye rejiminin ya da Rusya’nın kontrol ettiği alanlarda eylem yapmaya eğilen bir DAEŞ fikri neden olmasın?” Erkmen’in sorusu veya teorisi böyle. Bu teorinin ne kadar geçerli olduğunu elbette örgütün yeni liderinin hangi sahalarda ne tür eylemlere yöneleceğine bakarak anlamak mümkün olacak.

Haberin Devamı

Kureyşi operasyonuna dair sorular

İki ileri bir geri

Avrupa Güvenlik ve İş Birliği Teşkilatı (AGİT) Ukrayna’nın doğusundaki Donbas krizini çözmek için kurulan “Üçlü Temas grubu”nu yani tarafları (Rusya, Ukrayna ve Donbas’taki ayrılıkçı grupların temsilcilerini) iki yılın ardından yüz yüze görüştürme çabası içindeydi. Uzun süredir çevrimiçi yapılan toplantıların Minsk dışında, üçüncü bir ülkede hatta İstanbul’da yapılması için görüşmeler sürüyordu. Bu konu ile ilgili bilgileri bizzat AGİT Temsilcisi Büyükelçi Mikko Kinnunen’den almış ve “tarafların üçüncü bir yerde buluşma konusunda mutabık kaldığını ama bazı sorunlarda uzlaşamadığını” yazmıştım. Ama krizde taraflar çok hızlı pozisyon değiştiriyor ve artık iki hafta önceki noktada değiliz. İki hafta önce Donbas’taki ayrılıkçı grupların temsilcilerin üçüncü bir noktaya tutuklanmadan güvenli şekilde nasıl gidip döneceğini tartışırken, şimdi yeniden başladığımız noktaya döndük. Rusya bu grupların üçüncü bir ülkeye gitmesine artık pek gönüllü değil. Moskova, “Minsk dışında bir yerde görüşmeye gerek yok” görüşünde. Bu yeni denklemle birlikte süreç nasıl işleyecek göreceğiz.

Haberin Devamı

Kureyşi operasyonuna dair sorular

Nafile turlar!..

Hafta içi Birleşmiş Milletler (BM) Suriye Özel Temsilcisi Geir Pedersen Ankara’daydı. Pedersen, Suriye hükümeti ve muhalefetini yeniden aynı masaya oturtmak için geçtiğimiz yıl sonunda (Suriye Anayasa Komitesi’nin 6. turu Ekim ayında rejimin anayasa yazım sürecine geçmek istememesi üzerine çöktükten sonra) “adıma karşı adım” yaklaşımını gündeme getirmiş ama bundan kastının ne olduğunu pek kimse anlayamamıştı.

BM Temsilcisi’nin Ankara’ya geliş sebebi, bu yaklaşımını biraz daha açmaktı ve anlaşılan o ki cevap aradığı birkaç soru vardı: Rejimi yeniden masaya nasıl oturtabiliriz? Bunun için kim masaya ne koyabilir?..

Bir başka deyişle Pedersen her başkentten önerileri toplamak ve süreci bu kez de “al-ver” şeklinde adım adım yürütmek istiyor. Pedersen’e Ankara’dan verilen cevap şu oldu: “Türkiye BM’nin destek verdiği her türlü önerinin yanında olur ancak BM Güvenlik Konseyi’nin 2254 sayılı kararı çıpadır. (6 ay içerisinde, ‘güvenilir, kapsayıcı’ bir hükûmet kurulması ve 18 ay içerisinde BM denetiminde seçimlerin yapılmasını öngören karar). Bu olmazsa olmazdır, bu çizgiden çıkılmamalı; ayrıca Suriye muhalefetinin onay vermediği bir önerinin de hayata geçmesi pek mümkün olmaz.”

Bu arada, Pedersen Ankara’ya gelmeden bir gün önce de İstanbul’da Suriye muhalefeti ile görüştü ve “Bu adım barış sürecini reddettiğini gösteren rejimi daha da uzlaşmazlığa teşvik edecek” cevabını aldı. Pedersen’in bundan sonraki durakları Şam, Moskova ve Tahran. Anlaşılan o ki, “çaba iyi niyetli olsa da BM Temsilcisi’nin Suriye Anayasa Komitesi’ni canlandırmak için işi zor”, hatta belki de yine nafile turlar attığını söyleyebiliriz. Bir başka deyişle, zaten çoktandır yılan hikayesine dönmüş bu müzakere sürecini diriltmek zor olacak gibi görünüyor.

Kureyşi operasyonuna dair sorular