Deniz Kilislioğlu

Deniz Kilislioğlu

deniz.kilislioglu@ntv.com.tr

Tüm Yazıları

Rusya, Ukrayna’yı işgal harekâtına başladı. ABD ve Avrupa ülkelerinin bugüne kadar ilan ettiği yaptırımlarda, Rus lider Vladimir Putin’i “hedeflerinden vazgeçirecek” maddeler göremiyoruz. Son olarak Cuma günü NATO üyesi ülkelerin liderleri toplandı ama oradan da sadece beklendiği gibi NATO ittifakının doğu kanadını güçlendirmeye dönük mesajlar çıktı.

Özetle Batı, Ukrayna’yı Rusya’nın önüne attı, savunma hattını Polonya, Moldova, Romanya’da çizmekten öteye gidemedi. Bundan sonrası için Batı’nın temel endişesi Rusya’nın tehdidi genişletmesi. Eğer Rus yayılmacılığı buraya doğru yönelirse, o zaman NATO'dan ittifakın Karadeniz’deki varlığını güçlendirme yönünde talepler gündeme gelebilir. İşte bu ihtimal, günlerdir Montrö Boğazlar Sözleşmesi ile tartışılıyor. NATO Genel Sekreteri, liderler zirvesinde bu konunun gündeme gelmediğini söylese de, “gerilim yükselirse Türkiye’nin bu yönde bazı taleplerle karşılaşabileceği” analizini yapan uzmanlar var.

Haberin Devamı

ABD ve Montrö beklentileri

Çatışma genişlerse...

Hafta içi ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı Karen Donfried’e “Çatışmanın genişlemesi halinde, Montrö Boğazlar Sözleşmesi'ne dair Türkiye’den beklentilerini” sordum. Donfried’in cevabı şu oldu:

“Güvenlik ortamının kötüye gitmesinden çok endişe duyuyoruz. Bu yüzden NATO çerçevesinde ABD ve müttefikleri, doğu kanadını güçlendiriyor. Türkiye de bölgedeki kritik bir müttefikimiz. Bu nedenle NATO çerçevesinde müttefiklerimizin yakın çalışarak, değişen şartlarda güvende hissetmelerini sağlayacağız.”

Donfried, Ukrayna’nın NATO üyesi olmadığını hatırlatırken, “Ancak bölgedeki durumdan etkilenecek birçok müttefikimiz var ve bu nedenle NATO ittifakı gücünü burada gösterecektir” diye ekledi. Yani özetle Washington yönetimi, gelecek günlerde ihtiyaç olması halinde Türkiye’ye başvurulabilme seçeneğini masada tutuyor. Türk tarafı ise Montrö Sözleşmesi’ni “çifte standart olmadan, eksiksiz uygulayacağını” söylüyor.

ABD’li yetkililer de bugüne kadar Türkiye'nin Montrö'yü uygulamada sergilediği hassasiyetten memnun olduklarını ifade ediyorlardı ama herkes bu ifadelerin Amerika'nın asıl hissiyatını yansıtmadığını biliyor. Nitekim 2008’deki Gürcistan krizinde ABD’nin böyle bir talebi olmuş ama Türkiye, bunu kabul etmemişti. ABD’den, Ukrayna'daki gelişmeler üzerine Montrö’deki sınırlamalara tabi olmadan savaş gemilerini Karadeniz'e geçirme yönünde gelebilecek muhtemel talepler Türkiye'yi sıkıntıya sokabilir. Bir başka ifadeyle Ankara'yı Washington ile Moskova arasında bırakabilir.

Haberin Devamı

Bu arada şu ana kadar iletilmiş bir talep olmadığını da belirtelim.

Tamam mı devam mı?

Bu hafta tüm gözler Ukrayna’daki Rus işgaline kilitlenmişken, Ermenistan ile ilişkileri normalleştirme adımları çerçevesinde özel temsilciler, Viyana’da ikinci görüşmelerini yaptılar. Görüşmede, “doğrudan ticaret, bankacılık işlemlerindeki aksaklıklar, internet sitelerine tam erişim ve eğitim alanında iş birliğinin güçlendirilmesi” gibi adım atılması nispeten daha kolay ama günlük hayatı zorlaştıran sorunların yanı sıra bunların aşılmasına yardımcı olabilecek nitelikteki güven artırıcı önlemlerin üzerinde durulduğu anlaşılıyor.

Haberin Devamı

Görüşmenin can alıcı noktası ise, iki tarafın, Moskova toplantısında belirledikleri nihai hedeflerden birine yani “sınırların açılmasına” yönelik yaptıkları görüş alışverişiydi. İlk adımları teşkil edecek somut, güven artırıcı nitelikteki öneriler masadaydı. Bu bağlamda, görüşmede taraflar, bu meselenin tarihi, siyasi ve teknik boyutlarının çalışılıp çalışılamayacağı konusunda birbirini yokladılar.

Üçüncü toplantının kaderinin de biraz bu konuda başkentlerden gelecek yanıtlara göre netleşmesi bekleniyor. Güven eksikliği aşılabilir ve masaya konan başlıklarda ilerleme kaydedileceği görülürse o zaman yeni buluşma yeri de gündeme gelebilir. Bu sebeple üçüncü toplantı için “tamam mı devam mı” kararının önümüzdeki günlerde netleşeceğini söylemek yanlış olmayacak.

ABD ve Montrö beklentileri

2014’ten 2022’ye

Rusya’nın Ukrayna’yı işgal adımına karşı Batı, pek çok ekonomik yaptırım kararı aldı ama bunlar yetersiz bulundu. Sürece tersten baktığımızda bilinen bir başka gerçek var ki, Putin, Kırım’ın işgalinden sonra içeride uyguladığı para politikalarıyla bugüne hazırlandı, ekonomik kırılganlığını tamir etti, yaptırımlara mukavemetini artırdı.

Küresel piyasalar ve güvenlik analisti Selva Tor, atılan adımları “Putin bir taraftan kemer sıkma politikası uyguladı, bir taraftan da piyasa oyuncularını çok rahatsız etmeyecek bir para politikası yönetti. Faiz artırmaktan çekinmedi, faiz-enflasyon ve kur dengesini, cari açık ve kur dengesiyle yönetti” sözleriyle sıraladı. Tor, bu politikanın rakamsal tablosunu da şöyle anlattı:

“Rusya’nın 2013’te 729 milyar dolar olan dış borcu, yaptırımların ve geri ödemelerin de etkisiyle 470 milyar dolara kadar geriledi. 2016’dan bu yana yaptırımlarla 400 milyar dolarlık bir petrol gelirinden mahrum olurken, diğer yaptırımlar sebebiyle 170 milyar dolara yakın ekonomik kaybı da oldu. Yani normalde Rus ekonomisi bugün 2.5 trilyon dolar olması gerekirken, şu anda 1.5 trilyon dolar büyüklüğünde. Bu koşullarda dahi Merkez Bankası’nın 640 milyar dolar rezervi var. Bunun yüzde 20’si altın ve fiziki olarak Rusya’nın içinde.”

Tor, bu politikanın otokratik olmayan bir rejimde başarılamayacağının da unutulmaması gerektiğini ekliyor.