Deniz Bayramoğlu

Deniz Bayramoğlu

deniz.bayramoglu@kanald.com.tr

Tüm Yazıları

Yaklaşık 1 aylık bir aranın ardında yeniden merhaba sevgili okuyucu.

Bu bir aylık zaman dilimi içerisinde tatildeydim. Edremit Körfezi’nin kuzey ucundan başlayarak güneye doğru bir yolculuk yaptık. Gittiğimiz her yerleşim yerinde 2-3 gün, bazen biraz daha uzun kaldık. Bir yerde konakladığımızda sadece orayla yetinmeyip yakın yerlere de mümkün olduğunca gitmeye gayret ettik. İlk konaklama noktamız Adatepe köyü, sonuncusu ise Bodrum Türkbükü oldu. Memleketin ahvaline dair çok şey gördük çok şey öğrendik bu gezide.

Haberin Devamı

İstanbul’a döndüğümden bu yana herkese anlatıyorum, en çok şu dikkatimi çekti: Zenginlerinin zayıf ve sırım gibi, dar gelirlinin ise gayet şişman ve hatta obez olduğu bir ülke haline gelmişiz.
Şaka yapmıyorum emin olun; şu bir aylık tatil zamanında en çok dikkatimi çeken şey bu oldu. Bırakın yetişkinleri yahut orta yaşlıları fişek gibi olması gereken küçücük çocuklarda bile durum bu. Bunun ne denli büyük bir sorun olduğunu anlatmama imkan yok.

Gelecekte bizi ne gibi sağlık problemlerinin beklediğini, bu durum neticesinde gelecek 10-15 yıl içinde, başta kalp-damar hastalıkları olmak üzere artacak sağlık sorunları nedeniyle ülkenin sosyal güvenlik sisteminin iflası riskinin bile bulunduğunu söyleyeyim de varın gerisini siz düşünün.

Başka bir sürü şey daha var elbette. Mesela Türkiye’nin en gözde yazlık bölgelerinin çöp ve kanalizasyon koktuğu, Edremit Körfezi’nin kuzey ucundan Bodrum’a kadar mafya, belediye ya da özel girişimler tarafından parsellenmemiş tek bir kumsal, tek bir plaj kalmadığı ise dikkatimi çeken bir diğer şey oldu.

Nüfusu en çok 15-20 bin olan tatil beldelerinin nasıl balık istifi insan dolduğunu, aşırı yüklenme nedeniyle su borularının patladığını, kanalizasyonlarının taştığını ve küçücük ilçelerde bile artık akşam trafiği diye bir şey olduğunu da gördüm.

Daha bir iki yıl önce çam ağaçları, meşeler ve makilerle çevrili dağ yamaçlarının ve vadilerin birbiri üzerine yığılmış beton bloklarla dolduğunu ve bırakın adım atmayı nefes alacak bile yer kalmadığını gördüm.

Haberin Devamı

Bu yetmezmiş gibi neredeyse görülebilen her bir boş alanın yanında, yakınında “Zart-zurt evleri, bilmem ne Rezidans” gibi havalı olduğu düşünülen isimlere sahip yani beton blokların yükselmekte olduğunu gördüm.

Gümüşlük’e gittiğimizde kaldığımız evin bahçesinde yükselen, gece-gündüz gölgesinde yattığım ve hatta sadece yanında, yakınında bulunmaktan büyük huzur duyduğum ulu bir dikenli meşe ağacının kesilmiş olduğunu kalbim acıyarak gördüm.

Evin hemen arkasında yer alan, patlıcanın domatesin hasının yetiştiği güzelim tarlanın siteye dönüştüğünü, Torba’da bin bir türlü yaban hayvanının yuvalandığı makiliklerin boydan boya iş makineleriyle ezildiğini de gördüm maalesef.

Daha evvelki tatillerimizde karşılaştığımız, sohbet edip ahbap olduğumuz bir çok esnafın ekmek teknesini kapattığını kalanların ise büyük ekonomik sıkıntı içinde olduğunu, çoğunun değişen müşteri profiline uygun hale gelmek için saçma sapan hallere büründüğünü de gördüm.

Yine Edremit Körfezi’nin kuzey ucunda Bodrum’a kadar olan bölgede neredeyse tüm zeytinliklerin ve tarlaların “yakında imar gelecek” notuyla satışa sunulduğunu, sağı-solu “tiny house”ların, bungalovların ve konteynır evlerin kapladığını da gördüm.

Haberin Devamı

Bir koçan haşlanmış mısırın 50, bildiğimiz susamlı simitin 20 liraya satıldığını da gördüm.

En kötüsü de ne biliyor musunuz; tüm bu saydıklarımdan şikâyetçiymiş gibi davrananların aslında bu korkunç rant oyunundan pay alamayanlar olduğunu ve kendilerine de ufak da olsa bir pay düşeceğini hissettikleri anda korkunç rant canavarlarına dönüştüklerini gördüm.

Bunların hiçbirine şaşırmadım elbette. Sadece üzüldüm.

Tüm bu seyahat boyunca sadece tek bir insan vardı beni bu konuda olumlu anlamda şaşırtan, ondan da haftaya bahsedeyim müsaadenizle.