Deniz Bayramoğlu

Deniz Bayramoğlu

deniz.bayramoglu@kanald.com.tr

Tüm Yazıları

Ankara Enstitüsü isimli bir kurum var. Bu kurum bölgemizdeki jeopolitik, sosyal ve ekonomik olaylarla ilgili araştırmalar yapıyor. Bir düşünce kuruluşu kısacası. Bu kuruluş kasım ayı başında Hatem Ete ve Abdullah Yargı tarafından hazırlanan “Türkiye’de Dindarlık Algısı” başlıklı bir kamuoyu araştırmasının sonuçlarını yayınladı. Türkiye’deki inanç dağılımı, Allah’tan yardım dileme, dini pratiklere yönelik tutumlar, din-siyaset ilişkisi, toplumsal değişim ve din, dini eğitim, dini kurumlar, dini liderlere güven ve dini hoşgörü gibi başlıkları içeren bu araştırmanın sonuçları Türkiye’nin inanç atmosferine dair çok ilginç veriler sunuyor.

Haberin Devamı

Araştırmaya katılanların kabaca yüzde 70’i kendisini dindar olarak tanımlamış. Yine araştırmaya katılanların yüzde 62’si kendisini dinin gereklerini yerine getirmeye çalışan biri olarak ifade diyor. Mesela “Aileniz dindar mıdır” diye sorulduğunda sadece yüzde 4.6 ailesinin dindar olmadığını dile getirmiş. Kendi çocuğunun dindar birisi olmasını isteyenlerin oranı yüzde 76 iken bunu önemsemeyenlerin oranı yüzde 12, istemeyenlerin oranı ise yüzde 9 olmuş. Vakit namazlarını düzenli kılanların oranı yaklaşık yüzde 50, ara sıra kılanların oranı yüzde 25, hiç kılmayanlar ise yüzde 18. Cuma namazları için de benzer oranlar söz konusu. Her ramazan oruç tutanların oranı yüzde 67 gibi bir hayli yüksek bir seviyede.

Örneğin ateizm ve deizmin adeta patlama yaptığını iddia eden analizlerin boşa düştüğünü görüyoruz. Çünkü araştırmaya göre katılımcıların yüzde 92.3’ü Müslüman olduğunu ifade ederken deist olduğunu belirtenler yüzde 3.2; ateist olduğunu ifade edenler ise yüzde 2.7’de kalmış. Yani gerçekten de ateizm ve deizmin toplumsal görünürlüğü artarken bunu (henüz kaydıyla söyleyeyim) bir patlama noktasında olmadığı da görülebiliyor.

Gündelik davranışlara ilişkin de çok önemli veriler sunuyor araştırma. Örneğin kadın başını örtmeli mi sorusuna katılımcıların yüzde 43’ü evet derken yüzde 42’si buna katılmadığını belirtmiş. Benim şahsen çok önemsediğim bir başka veri ise ahlak ile ilgili. Katılımcıların yüzde 64’ü dindar olmanın ahlaklı davranmak için yeterli olmadığını düşünüyormuş.

Haberin Devamı

Siyasete gelince... Katılımcıların yüzde 41’i dindar insanların devlet yönetiminde bulunmasını memnuniyet verici bulurken yüzde 37’si buna karşı görüş bildirmiş. Siyasi partilerin dini söylemler kullanmasını yüzde 53 yanlış bulurken yüzde 37 bunu rahatsız edici bulmuyormuş.

Kurumlar güven meselesinde ise Diyanet’e duyulan güven sadece yüzde 35 seviyesinde. Konu Tarikatlar olunca bunlara güvenmeyenlerin oranı ise bir hayli yüksek, kabaca yüzde 60 seviyesinde.

Araştırmadan aktarılabilecek ve benim burada değinmediğim bir çok farklı başlık var elbette. Dileyen bu rapora Ankara Enstitüsü’nün internet sayfasından rahatlıkla ulaşabilir. Hatta bana kalırsa başta siyasi partiler olmak üzere Türk toplumu ile ilgilenen hemen herkes bu konuya ilgi göstermeli ve (yöntem, örneklem, vs. açısından düzgün olduğunu varsaydığım) bu raporu enine boyuna tartışmalıydı. Bununla alakalı tartışma programları vs. düzenlenmeliydi. Çünkü dediğim gibi yöntem vs. açısından bir problem yoksa bu çalışma bir çok önyargıyı yerle bir diyor. Ama görünen o ki başta siyasi partiler olmak üzere kimse de bu önyargıların yıkılmasını istemiyor. Yoksa bu konuya ve araştırmaya bu denli kayıtsızlık başka türlü açıklanamaz.

Haberin Devamı

Devlet nedir?

Devlet kavramı Platon’dan bu yana hakkında ve üzerine yazılanlarla felsefi ve pratik olarak en çok tartışılan konulardan biri kuşkusuz. Bu çerçevede devletin “ne olduğuna” dair söylenecekler hem çok farklı alanları kapsayacak hem de pek uzun olacaktır elbette. Ama tüm bu derin ve uzun siyaset bilim ve felsefe tartışmalarının yanında devletin bir de “halk” tarafından görünen yüzü vardır. Bu yüz gelenekleri, teamülleri, törenleri, üniformaları vs. içerir. Bu yüz kusursuz görünmek zorundadır. Devlet mekanizması işlerken elbette arızalar olur ama bu arızalar dışarı yansıtılmaz. Hele de adalet mekanizmasında! Çünkü “devletin dini adalettir”. Aksi durumun sonuçları çok ağır olur. Örnekleri de maalesef yaşanmıştır. O yüzden eski yazılarımdan birinde bir Alman atasözü ile konunun önemini vurgulamıştım; “Siyaset ve sosis üretimi halka açık yapılamaz, mide bulandırır” diye. Son yargı krizi bunun çok iyi bir “kötü” örneği oldu maalesef.