Dün Türkiye Bilimler Akademisi (TÜBA) ödüllerini kazanan bilim insanları belli oldu. Sosyal ve Beşeri Bilimler kategorisinde Prof. Dr. Şerif Mardin din ve modernleşme, sivil toplum üzerine yaptığı çalışmalar nedeniyle ödüle layık görüldü. Mardin’in yıllardır süren çalışmaları nihayet bu önemli ödülle taçlandırıldı. Türkiye’nin sosyal bilimlerde Mardin gibi değerli araştırmacıları yetiştirmesi, bizim bu değerleri ve onların çalışmalarını tanıtmamızdan, genç kuşaklara öğretmemizden geçer. Sosyal bilimleri ezberlenecek zorunlu sıkıcı metinler olarak belleten bir eğitim sisteminin sancılarını şimdi çekiyoruz.
Analiz-sentez yeteneğinden yoksun kuşakların nasıl robotlaşacağını, insanlıktan çıkmış mankurtlara nasıl dönüştüğünü FETÖ’de gördük. Şerif Mardin’lerin, Mehmet Genç’lerin, İdris Küçükömer’lerin olmadığı ezberci bir eğitim sistemini, çarpık sınav müessesesini de ele geçiren FETÖ yıllardır kullandı. 15 Temmuz, aynı zamanda, bu eğitim sisteminin de sonucudur.
Şerif Mardin gibi çok değerli bir bilim insanı -tarihçi- olan Mehmet Genç’i de bu toplum çok geç tanımış ve yazdıklarını tartışma fırsatı bulmuştur.
Ortaöğretim sosyoloji ve tarih ders müfredatlarında kitaplarında Mardin ve Genç’in geliştirdiği tezler, yazdıkları yer almadı.
Osmanlı tarihini Mehmet Genç’in tezlerinden yola çıkarak öğrenemeyen bir lise öğrencisi eğer iktisat okumaya kalkarsa Türkiye ekonomisi ile bir fikrinin -isterse doktora yapsın- olacağını sanmıyorum. Bunu yalnız Türkiye iktisat tarihi için söylemiyorum, şu an güncel olarak tartışılan bir çok ekonomi başlığı için de söylüyorum.
Öte yandan, mesela sivil toplum konusunda Şerif Mardin’den sonra İdris Küçükömer’i okumazsınız bugün Türkiye siyaseti ve o siyasetin temeli olan Türkiye sosyolojisi hakkında bir fikir sahibi olamazsınız.
Aynı şekilde, şu günlerde yaptığımız kur, faiz tartışmalarının da, bu yanlış sosyal bilim eğitimine bağlı olarak çok sığ ve hatta yanlış yapıldığını düşünüyorum.
İktisat eğitimi...
Sanıyorum sosyal bilimler içinde, siyasetin de temel belirleyici değişken olmasından dolayı, iktisat en zengin ve en iddialı literatüre sahip olan bilimlerden biridir. Sonuçta var olanı ve var olandan yola çıkarak oluşturduğumuz değerleri (varlıkları) nasıl bölüşeceğimiz hayli politik bir sorundur. Hatta temel politik sorundur ve bu sorunla ilgili bilim dalı doğrudan iktisattır.
Bundan dolayı da Sanayi Devrimi Batı’da büyük bir iktisat anlatısı çatlağı oluşturmuş ve bu çatlak, bütün bir 20. yüzyılı -günümüze sarkacak şekilde- belirlemiştir. Burada liberal iktisat -sistemin statüko tarafında- anlatısında Adam Smith’i başlangıç noktası kabul edersek, karşı tarafta, Marx’ı başlangıç kabul edebiliriz ama Marx’ın “tarafını” liberalizm gibi yerleşmiş bir kelimeyle kolayca tarif edemiyoruz. Bu taraf, yerleşik sistemin işleyiş mekanizmasını çözer, onu -yerin dibine sokacak kadar- eleştirir ama sistemik ciddi bir öneri getirmez.
Medine ekonomisi...
Tam aksine, bu öneri, şimdi Batı’nın, özellikle Sanayi Devrimi ile oluşturduğu ideolojik hegemonya çözüldükçe anlaşılıyor ki Doğu tarafında tek tanrılı dinlerin başlangıç zamanlarıyla ve onlarla birlikte özellikle de İslamiyet’te ortaya çıkmış ve yaşanmıştır. Örneğin, Peygamberimiz Hz. Muhammed’in Medine Ekonomisi tam da (adil) iktisadi bölüşümü ve buradan hareketle adil bir düzeni anlatan uygulamadır. Bu uygulamanın anlatısının ilahi referansa dayanması onu “bilimsel” olmaktan da çıkarmaz. Tabii bu ayrı ve çok derin bir tartışma ama burada bu giriş; tam şimdilerde her ağızlarını açtıklarında, her ellerine kalemi aldıklarında “Zaten Cumhurbaşkanı’nın söyledikleri iktisat bilimine uymuyor, bu iktisat nerede, biz bunu okulda da böyle anlatmıyoruz” diyenler için şunu söylemek istememizdendir: “Evet zaten sizin anlattığınız iktisadın, hadi bırakın Doğu tarafını ve onun uygulamalarını, başından beri referans aldığınız Batı için bile, tam anlamıyla bilimsel yanı yok.”
Cambazlığı bırakalım
Bunun için son 20-30 yıldır iktisat Nobelleri hep piyasa mekanizmasının - bu mekanizma aslında yoktur; P. Sweezy’in dediği gibi, serbest piyasa şu kapitalizmin tarihinde olsa olsa 30-40 yıllık bir ara döneme tekabül eder, o da İngiltere’de kısmen olmuştur- nasıl işleyeceğini (!) matematik denklemlerle anlatan mühendis kökenli iktisatçılara verilmiştir. Tabii bu mühendis kökenli iktisatçılar (!) aynı zamanda finans cambazlıkları ve hükümetlerin iktisat politikaları için de memur edilmiş ve bizi bugünlere getirmiştir.
Şimdi, bütün bu paragraftan olmak üzere, 1) Türkiye için kriz tellallığı yapan “iktisatçıları” ve 2) Ekonomide her olumsuz gelişmeyi, iflas etmiş ezberlere değil de Cumhurbaşkanı’na bağlamak isteyenleri, artık ibretlikten çıkarak sabırla izlemeye devam ediyoruz.
Ama bize gösteriyorlar ki bunlar sosyal bilimci falan değil... Bunlar, Şerif Mardin’leri, Mehmet Genç’leri, İdris Küçükömer’leri tanımadan bu ülkeyi tanıyacağını zanneden kaybedenler ancak...