Cemil Ertem

Cemil Ertem

dr.cemilertem@gmail.com

Tüm Yazıları

Ekonomide, bayram sonrasından başlamak üzere, içeride ve dışarıda oldukça hareketli bir döneme gireceğimizi söyleyebiliriz.

Ancak Türkiye ekonomisinin yakaladığı dinamizm, “dışarıdaki” olumsuzlukları bertaraf edecek, hatta fırsata çevirerek yeni imkânlar açacak seviyeye çoktan ulaştı.

Örneğin, geçen hafta Almanya Başbakanı Merkel, Türkiye’yi Gümrük Birliği ile tehdit etmeye kalktı. Boş konuştu yani. Zaten hemen arkasından da AB Bakanı Ömer Çelik, “Bizim GB tadilatıyla ilgili bir acelemiz yok, bu talihsiz bir açıklama ve zaten AB adına yapılmamalı” cevabını verdi. Doğru, Türkiye’nin bu konudaki hızlanma isteği esasında Trans Atlantik Serbest Ticaret Anlaşması’na (TTIP) bağlı olarak, Türkiye ile AB arasındaki GB tadilatının yapılmasıydı.

Haberin Devamı

Şimdi TTIP eski bir masal artık. TTIP’in Trump’la birlikte bittiğini kimse sanmasın, TTIP, AB ve ABD’nin eskisi gibi dünya ticaretine hakim olmalarının imkânı ortadan kalktığı için gündemden düştü.

Dünyanın artık Londra, New York ve Frankfurt’tan oluşan bir ekonomik sacayağı yok, İstanbul’dan Pekin’e kadar bütün hinterlant birbirine yeni ekonomi ağları (internet, telekomünikasyon) bağlı ve teknoloji rantı, tekeli bir önceki yüzyılda kaldı.

Şu aşamada AB (Almanya) ve ABD’nin (Trump öncesi) tasarladığı jeopolitik makro blok teorisi çöktü. Burada üç makro blok tasarlanmıştı; Birinci blok ABD merkezli, AB (Almanya) Transatlantik Ticaret ve Yatırım Ortaklığı (TTIP) kurgusuyla oluşuyordu. İkinci makro blok, ise yine TTIP’in kardeşi olan Trans Pasifik Anlaşması (TTP) kurgusunu içeriyordu. Burada ABD önderliğinde Çin-Pasifik ve Latin Amerika denetimi sağlanmak isteniyordu.

Üçüncü blok ise Rusya, Hindistan, İran gibi denetlenemeyen ülkeleri kapsıyordu. Ancak buralarda da soğuk ve sıcak çatışma alanları oluşturarak bu alanlardaki ticareti bloke etme ve ekonomik büyümeyi düşürme politikası uygulanacaktı.

Bu anlamda, Türkiye, Ortadoğu ve Kafkasya bölgeleri terör ve istikrarsızlıkla terbiye edilecek ve yeni dünya ticaretinin ana ekseninden uzak tutulacaktı. Artık TTIP ve TTP yok, ABD ve AB arasında kotarılacak yeni ticaret düzeni çöktü. Ve zaten bu çöktüğü için Trump iktidara geldi. İngiltere’nin Brexit süreci de bu çöküşün en önemli gelişmesi olarak, şimdi gündemde.

Haberin Devamı

Bu durumda, Türkiye, İngiltere AB’den bağımsız yeni bir ticaret anlaşması yapabilirler ama aynı anda, Türkiye, Avrasya için kısmi ya da kapsamlı anlaşmaları gündeme getirebilir.

1996’dan bu yana!

Türkiye ile AB arasında GB anlaşması 1996 yılında yapıldı. O tarihlerde bu kadar homojen bir küresel pazar yoktu. Dolayısıyla, Türk sanayisi, özellikle otomotiv gibi alanlarda, çok ciddi bir terbiyeye uğradı GB sayesinde... Kalite, teknoloji, standartlara uygunluk ve ölçek açılarından Türkiye çok önemli kazanımlar elde etti. 1996 yılında Rusya’da, Çin’de hatta Japonya’da üretilen otomobillerde klima, yol güvenliği opsiyonları yoktu ya da ultra lüks sayılıyordu. Yani küresel pazar homojenliği marka, kalite ve teknoloji olarak yoktu. Oysa şimdi hangi markanın hangi ülkede olduğunu pek bilmiyoruz çünkü el değiştirmeler çok hızlı, kalite ve teknoloji homojenliği en üst noktada. Bugün menşei ne olursa olsun, sıradan bir otomobil neredeyse bir yazılım harikası ve yürüyen bilgisayar kıvamında. Zaten sermaye geçişkenliğinin bu seviyede olduğu bir dünyada bölgesel ticaret anlaşmaları kaçınılmaz. Örneğin, Başbakan Binali Yıldırım Singapur gezisinde Türkiye-Singapur arasındaki Serbest Ticaret Anlaşması’nın ekim ayı itibarıyla devreye gireceğini söyledi.

Haberin Devamı

Artık dünyada devasa fabrikalar, büyük ölçekler pek geçerli değil. Tedarik çeşitliliği, esnek ve farklı bölgesel mekânlarda çok parçalı üretim, esnek çalışma sistemleri hizmet alanında da, işgücü mobilizasyonunu dolayısıyla gümrüksüz bir ticareti gerektiriyor. Dolayısıyla Merkel’in demeci, yalnız Türkiye için değil, Almanya ve AB için de akıl dışıdır.

Ne iş yaparsınız?

Şimdi ABD’de Jakcson Hole’de merkez bankaları toplanıyor. Ama niçin, onlar da bilmiyor... Sorsanız ne iş yaparsınız diye, “Her şeyi abi” diyecekler...

2. Dünya Savaşı sonrası ABD önderliğinde kurulan dünya ticaret ve para düzeni, iç savaşlara, ülkeler arasında kısmi lokal çatışmalara ve teröre dayanan ve böylece dünya ticaret ve para sistemini yalnız ABD merkezine ve o merkezin yedeklediği Avrupa coğrafyasına sıkıştıran, buralarda merkezileştiren bir yeni sömürge sistemiydi. Bu sistem, dünyanın bütün geri kalmış bölgelerini daha da geride bıraktırmak ve birbirleriyle irtibatını kesmek üzerine de kurulmuştu.

Bu, artık geride kalıyor. Ama bu sistemin kalıntılarının bile devam etmesi halinde merkez bankalarının yapacağı bir şey yoktur.

Bizim Merkez Bankamız da orada ve tahmin ediyorum ki en çok ilgi çeken banka olacak. Çünkü artık öğretiyoruz, ezber tekrarı yapmıyoruz. Bu arada Kredi Garanti Fonu (KGF) heyetimiz de G. Kore’de... Onlar da özgün bir örnek olarak, KGF’nin niye devam etmesi gerektiğini ve nasıl devam edeceğini dünyaya anlatacaklar...