Şimdiye değin Londra, New York ve Frankfurt gibi merkezlerden dünya ekonomisini yönetenler yolun sonuna geldiklerini görmeye başladılar. Dolayısıyla, kendileriyle birlikte gelişmekte olan ülkeleri de uçuruma sürüklemek ve çöküşün, tıpkı 1929 krizinde olduğu gibi, bir kerede ve topyekûn olmasını sağlamak gibi bir çabaları var. Bunun için de kullandıkları en önemli araç medya ağı... Ellerindeki medya organlarıyla her gün, 2008 krizinden etkilenmeyen hatta bu krizi fırsata çeviren ülkelere, operasyon çekiyorlar. Türkiye’nin, G. Kore’nin, BRIC ülkelerinin ekonomilerinin yakında çökeceğini söyleyip duruyorlar. Enflasyon, cari açık vb verilerden bir şey çıkmayınca siyasi çalkantılara, teröre sarılıyorlar. Bu da olmayınca, “Bekleyin, bugün yarın sermaye kontrolü getirecekler” diye hiç aslı astarı olmayan haberleri manşetlerine taşıyorlar. Zaten böyle bir haber yapıldıktan sonra, bunu yalanlamak bile ciddiye aldığınızı göstereceği için, size gölü atmış sayıyorlar kendilerini...
Yeni-detant...
Öncelikle artık şu gelişmiş ülke, gelişmekte olan ülke kavramlarına itiraz etmemiz gerekiyor. Bugün kapitalizm 19. ve 20. yüzyıllardaki krizlerinden çok daha ağır bir krizi yaşıyor ve bu kriz, sistemik bir sıfır noktasına varmadan çözülecek bir kriz değil. Bu kadar büyük bir altüst oluşun, topyekûn bir savaşla olmaması da, gelişmekte olan ülkeler denen doğu ve güney ülkelerinin ellerindeki teknolojinin batı ve kuzeye erişmesine bağlı. Dolayısıyla biz, tam şimdi, tıpkı Soğuk Savaş dönemindeki gibi yeni bir detantla karşı karşıyayız. 20. yüzyıl detantı, ABD ve Sovyetler arasındaydı. Şimdiki detant, Batı ile Doğu arasında olmaya doğru gidiyor. Bu durumda, Batı iki şey yapıyor; birincisi, kendi merkezindeki krizi Doğu’ya ihraç edip kendi yükünü hafifletiyor; bunun için de post-konvansiyonel bir savaşa (teröre) başvuruyor ve dolar bazlı finansal sistemi kullanarak yeni bir kriz tetikçiliği geliştiriyor. İkincisi, gelişmekte olan eksen devletleri birbirine düşürmeye çalışıyor. Ortadoğu’da şimdi mezhep savaşını kışkırtmaları tam da budur. Öte yandan, Türkiye-Rusya örneği (uçak düşürülmesi ve büyükelçi suikastı) çok çarpıcıdır.
Rusya’nın Ankara Büyükelçisi’ne yapılan suikast, hiç şüphesiz ki Rus-Türk ilişkilerine yönelik olduğu kadar, her iki ülkenin iç barışına ve bölge istikrarına yönelik çok yönlü ve profesyonel bir eylem. Rus ve Türk kamuoyunun bu eylemi FETÖ terör örgütünün gerçekleştir-diğinden şüphesi yok. Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Rusya Devlet Başkanı Putin’in uçak krizinin aşılmasından sonra, başta Suriye sorunu olmak üzere, bölgedeki birçok sorunu çözmek doğrultusunda diyalog geliştirmeleri, enerji gibi çok stratejik alanlarda yatırım kararlarının hızla verilmesi bu suikastın ana nedenidir. Ama bu durum yeni bir durum da değildir. Rusya ve Türkiye ilişkileri daha önceki iki yüzyılda da Batı’nın bu tür provokasyonları sonucu bozulmuştu.
1853-2016
1853 yılında Kırım Savaşı’nın başladığı bu önemli tarihte Britanya, Osmanlı İmparatorluğu’na giderek artan oranda ihracat yapıyor ve bu ihracatın en az 2/3’si İstanbul dahil Karadeniz üzerinden gerçekleşiyordu. Bundan dolayı İstanbul ve özellikle Çanakkale boğazları çok önemli ticari geçişleriydi... O zaman da bütün Batı basını Osmanlı ve Rus imparatorluklarının yakınlaşmasının çok tehlikeli olacağını ve boğaz geçişlerinin İngiltere denetiminde olması gerektiğini yazıyorlardı. Kırım Savaşı bunun savaşıdır.
O zaman İngiltere ve Fransa, Osmanlı İmparatorluğu’nun Kırım Savaşı’nda yanında duruyor gibi yapmıştı; Rusya amacına ulaşamamış ama Osmanlı İmparatorluğu Kırım Savaşı’nda ağır yaralanmış ve bu büyük yara onun parçalanmasına yol açmıştı. Ancak şimdi durum farklı, Türkiye, 1853’teki Osmanlı İmparatorluğu’ndan çok daha güçlü ve avantajlı ve Rusya ise Batı’nın 1853’te onu düşürdüğü tuzağa düşmeyecek kadar olan biteninin farkında...
Öte yandan, Irak, (Musul-Kerkük ve Basra), Hazar-Kafkasya ve Türk Akım ile Rus kaynaklarının Türkiye üzerinden Batı’ya ulaşacağını ve bunun Almanya’nın Doğu Avrupa üzerindeki hegemonyasını sarsacağını biliyoruz. Bundan dolayıdır ki Almanya da Türkiye-Rusya ilişkilerinin düzelmesinden yana değil.
Şimdi eğer Türkiye-Rusya, Doğu Avrupa’dan Kafkasya’ya kadar olan bölgede asgari müştereklerde anlaşırlarsa bu, 21. yüzyılın en büyük ticari ve ekonomik entegrasyonlarından biri olur. İşte Rus Büyükelçi’ye yapılan suikastın arkasında tam da bu vardır.
Rus büyükelçiye suikastı bir FETÖ üyesi polis yaptı, FETÖ’nün lideri ABD’de korumalı bir kampüste yaşıyor, Almanya’nın Frankfurt kenti ise FETÖ’nün Avrupa başkenti gibi çalışıyor. Her şey açıktır.