Kasım sonrası ekonomiyi tartışmak...

5 Kasım 2015

Türkiye’nin, 1 Kasım seçim-leriyle tarihi bir fırsatı yakaladığı, sanıyorum tartışmasız genel kabul gören bir tespit. Ama burada, açık söylemek gerekirse, bu fırsatı nasıl değerlen-direceğimiz esaslı bir tartışma konusu.

Aslında ekonominin yolu konusunda yapılan/yapılacak olan tartışmalar ve buradan çıkan sonuç, diğer alanları da belirleyecek önemde...

Örneğin siz ekonomide “Bize öyle yol, strateji falan gerekmiyor, küresel ekonomiye doğrudan entegrasyonun gereklerini yapalım, bunun için de kendimize bir çıpa belirleyip, reformları buna göre yaparak ekonomide karar alıcı kurumları tam olarak dışarıya entegre edelim” gibi bir şey söylerseniz, savunma sanayiinde, “Tank motoru yapacağım, insansız hava araçları ve füze savunma sistemlerinin yazılımını milli olarak geliştireceğim”diyerek ortalığa çıkamazsınız. Eğer bu ikisini aynı anda söylüyorsanız kendinizi de milleti de aldatıyorsunuz demektir bu...

Yine aynı şekilde mesela Washington Uzlaşısı’nın, çok hızlı tarih olmuş dayatmalarını hâlâ para ve maliye politikası sanıp, bunun üzerinden ekonomiyi yöneteceğinizi sanıyorsanız, enerji alanında, son beş yılda yaptıklarınızı unutacaksınız. Musul-Kerkük’ten -yani misak-ı

Yazının Devamı

Bu, artık büyük bir anlatıdır!

3 Kasım 2015

Hiç şüphesiz ki tarihi günler yaşıyoruz. AK-Parti’nin 2011 Haziran seçimlerini yüzde 49.9 oy oranıyla kazanmasından sonra olup bitenler çok açıktır.

Türkiye, 2008 yılında IMF ile 20. Stand-By anlaşmasını yapmadı... İşte bu, bize göre, Erdoğan’ın yeni bir Türkiye yolunda attığı en güçlü adımlardan biriydi. Bu adım, tarihe sessiz devrim olarak geçecek süreci ekonomik olarak da başlattı. Bu, 2010 ve 2011 yıllarına yüksek ve kapsayıcı büyüme olarak yansıdı.

Türkiye ve AK-Parti, bunun siyasi sonuçlarını, Anayasa referandumunda ve 2011 Haziran seçimlerinde gördü. 2009 küçülmesinden sonra, üst üste iki yıl yüzde 10’a yaklaşan büyüme, yalnızca 2009 küçülmesinin baz etkisi ile yukarı çıkan bir iç talep patlaması değildi. Bu büyüme oranları, ihracat ve sanayi ağırlıklı kapsayıcı bir büyüme sürecinin başlangıcı olarak kendisini gösterdi.

Bu çok önemli tarihsel -ekonomik- başlangıcın siyasi sonuçlarını çok geçmeden görmeye başladık. Sosyolojik olarak hazır olan orta sınıf, bu kapsayıcı büyüme ivmesiyle bir siyasi güç olacağının farkına vardı ve kendisini AK-Parti’de ifade etmeye başladı. 2011 seçimlerinin yüzde 50 oy oranı bunun en somut ifadesiydi. Ama bu siyasi uyanışın hızlandırılmış ekonomik

Yazının Devamı

Kimsesizlerin kimsesi...

29 Ekim 2015

Bugün cumhurun bayramı; kimsesizlerin kimsesi olma iddiasıyla 92 yıl önce Mustafa Kemal ve arkadaşlarınca ilan edilen cumhuriyet, bu iddiaya uygun bir ekonomik ve siyasi çizgi üzerinde mi tekamül etti? Bu soruya sanıyorum hiç bir düzlemde net, köşeli bir cevap veremeyiz. Ancak cumhuriyetin kimsesizlerin kimsesi olması gerektiğini söylemekle yetinmeyen, bunu politik bir hedefe dönüştüren, ekonomiden başlayarak erki yaygınlaştıran ve en tepeden aşağıya indiren lider sanıyorum Erdoğan oldu...

Dün Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’nde bir ilk vardı; vatandaş resepsiyonu...

Burada DSİ işçisi, bir oğlu kendisi gibi DSİ’de işçi, bir oğlu da Tunceli’de şehit olmuş bir baba ile sohbet ettik; “Ben ameleyim, oğlum da amele, buraya geldik şaşırdık” dedi... Ben de “Buraya tabii geleceksiniz, burası sizin ama bundan daha önemli olan refahınız, geçiminiz” dedim; o da, “Eskiye göre iyi ama yetmiyor, yine de torunlar okuyor orada bir sıkıntı yok” dedi.

Ben de kendisine şunu söyledim; “Ellisini çoktan geçtim, daha geçen seneye kadar, bir akademisyen olarak, yazar olarak, vatandaş olarak bir tek ‘cumhur’ resepsiyonuna çağrılmadım, şimdi ise burada davetli değil, görevliyim... Bugün burada buluştuk, sizin

Yazının Devamı

Küresel “sessiz” devrim

27 Ekim 2015

Çin’den geçen hafta sonu gelen iki haber, çok yakın zamanda, küresel ekonominin nasıl seyredeceğini söylüyor. Çin Merkez Bankası geçen hafta gösterge borç faizini ve bankaların zorunlu karşılıklarını düşürdü.

Çin Merkez Bankası’nın bir yıl vadeli borç verme faizini yüzde 4.6’dan 4.35’e düşürmesi öne çıkıyor gibi görünse de burada merkez bankasının mevduat faiz tabanını kaldırarak güçlü bir liberalizasyon işareti vermesi çok daha önemli. Zaten Çin’den gelen ikinci haber de bunu tamamlıyor; Çin ve IMF yetkililerince yapılan toplantılarda Çin’in parası yuanın, IMF’nin özel hesap birimi olan “Özel Çekme Hakkı (SDR) sepeti içinde değerlendirilmesi kesinlik kazanıyor.

Yuanın SDR içinde değerlendirilmesi, bir Bretton-Woods kurumu olan IMF’nin yalnız dolara dayalı Bretton-Woods sistemini bir kenara koyması demektir. Bloomberg’in haberine göre yuan, SDR içinde rezerv para muamelesi görürse, en az bir trilyon dolar tutarında küresel rezerv Çin varlıklarına çevrilecek. Tabii bunun yalnız bir başlangıç olduğunu, yuan parasıyla yapılan ticaretin de hızlanarak küreselleşeceğini söylemeye gerek yok. Üstelik bu adımın, Çin’in G-20’nin ev sahipliğini yapacağı gelecek yıla kadar olan çok

Yazının Devamı

Yeni denklemde ABD, İsrail ve Türkiye...

22 Ekim 2015

Amerikan Merkez Bankası’nın (Fed) faizleri bir türlü artıramamasını şaşkınlıkla karşılayanların şaşkınlığının arkasında ekonomi ve politika arasındaki şaşmaz hassasiyetle işleyen mekanizmayı görmemek olduğunu sanıyorum. Özellikle kriz dönemlerinde ekonominin yoğunlaşmış hali olan siyaset öne çıkar ve ekonomiyi de belirler. Bu, yeni bir denge haline kadar devam eder ve tabii sonra yeniden ekonominin öncü olduğu zaman dilimine geçeriz.

ABD siyaseti, 2008 krizinin başlangıcından itibaren -Obama ile birlikte- Pasifik’i kontrol altına alarak, oyunu yeniden oluşturuyor. Bunu, Bush dönemine göre bir geri çekilme olarak anlatabiliriz; ama çok doğru olmaz. Ancak şunu söyleyebiliriz; sistemin en tepesindeki hakim güç, sistemin devamının var olan hiyerarşiyle sürdürülemeyeceğini herkesten önce gördü.

Gücün doruğundayken zayıflayacağını öngörmek hatta bunun sistemik bir sorun olacağı tespitini yapıp geri çekilmeye başlamak -belki de- ancak ABD’nin yapabileceği ayrı bir güç gösterisidir. ABD, 1995 yılında -Ters Plaza Anlaşması- Clinton ve Fed Başkanı Greenspan’ın yaptığı hatayı hem kendisi pahalı ödedi hem de sisteme pahalıya ödetti.

Hiç şüphesiz, doların değerini hızla yukarı çekerek, değerli

Yazının Devamı

İşte şimdi tam buradasınız!

20 Ekim 2015

Merkel’in İstanbul ziyareti-nin ertesi günü İstanbul’da üçüncü havalimanının finansman imza töreni vardı. Üç kamu bankası öncülüğünde Türkiye’de faaliyet gösteren altı bankanın finanse ettiği proje, İstanbul’u küresel başkent yapacak önemli bir adım...

Hazine garantisi olmadan 16 yıl vadeli bu çapta bir finansman, bu zamanda ancak İstanbul’da gerçekleşecek bir projeye sağlanabilirdi.

Öte yandan, Güney Gaz Koridoru’nun (GGK) belkemiğini oluşturacak TANAP (Trans Anadolu Doğal Gaz Boru Hattı Projesi) ve TAP (Trans Adriyatik Boru Hattı) projeleri de bugün dünyadaki en büyük finansman maliyeti olan enerji projeleridir. Bu dev enerji projelerinde Türkiye merkez ülkedir. Anadolu’nun bir enerji geçiş ve fiyatlandırma-değerlendirme, İstanbul’un da küresel finans merkezi olması artık kaçınılmazdır.

Azerbaycan-Gürcistan ve Türkiye geçişinin GGK ile sağlanması ve Azerbaycan gazının Türkiye dışındaki Avrupa pazarına doğrudan ulaşması yalnız bir enerji hamlesi değildi. Biz bunu defalarca yazdık; bu, her iki dünya savaşında, bölge ülkeleri aleyhine değiştirilen siyasi coğrafyanın yeniden, bölge ülkelerinin çıkarları doğrultusunda çizilmesi ve doğal zenginliklerin, pazarların gerçek sahiplerine

Yazının Devamı

Bu büyüme modeli değişmezse başımız -daha- çok ağrır...

15 Ekim 2015

Bu yıl Nobel Ekonomi Ödülü’nü alan Angus Deaton, Klasik İktisat Teorisi’nin memleketi sayılan İskoçya asıllı ama ABD’de Princeton Üniversitesi’nde çalışıyor.

Klasik iktisat teorisinin temeli, Adam Smith’in 1776 yılında yayımladığı Ulusların Zenginliği kitabına dayanır. Klasik iktisat teorisi, üretim, işbölümü, verimlilik, uluslararası ticaret gibi temel iktisat alanlarına dayanır.

John Stuart Mill’in öldüğü 1873 yılını, klasik iktisadın teorik temellerinin tamamlandığı yıl kabul edersek, yüzyılı aşan bir zaman diliminde olgunlaşan bir sosyal bilim okulundan bahsetmiş oluruz.

Bu okul, sanayi devriminin üretim, paylaşım ve ticari anlatısıdır aslında...

Klasik iktisat, zenginliğin (sermayenin) kaynağını üretim olarak tespit eder. Smith’te emek verimliliği ve bunu sağlamak için yapılacak -doğru- işbölümü refahın temelidir. Smith’e göre zengin topraklar üzerinde yaşayan uluslar eğer, emek verimliliğini sağlayamazsa bu zenginlikleri bir işe yaramaz ve fakir kalırlar, tam aksi olarak, fakir (verimsiz) topraklar üzerinde yaşayan bir ulus, eğer emek verimliliğini sağlarsa ve ihtiyacından daha fazla mal üretip bunu diğer uluslara satarsa zengin olur.

Ulusların Zenginliği...

T

Yazının Devamı

Türkiye’ye yönelik saldırı: Tarih ve güncel

13 Ekim 2015

Türkiye’de terörün ekonomi politiği diye bir şey var; öyle ki bu başlık pekâlâ siyasal bilgiler fakültelerinde yüksek kredili bir ders olabilir. Bu ülkede terör, darbeler, hükümet değişimleri ve sermaye yapısının yeniden belirlenmesi için değişmez bir araç olmuştur.

Ama siyaseti dolayısıyla Türkiye’nin yönetimini şekillendirmek için terör aracı her dönemde farklı biçimlerde gündeme gelmiştir. Örneğin 27 Mayıs ’60 darbesi öncesi sokak ve yağma terörü yoğun bir medya operasyonuyla yürütülmüştür. 12 Mart 1971’e giden yolda ise bireysel -fokucu- “sol” tedhiş gündeme gelmiştir. 12 Eylül 1980 sürecinde ise yaygın sokak -iç savaşa varan- çatışmalarıyla terör siyaseti belirlemiştir. Doksanlı yıllarda ise yoğun ayrılıkçı PKK terörü gündeme geldi ve bu terör, 28 Şubat dahil olmak üzere, doksanların karanlığına katkıda bulundu.

Yeni bir durum...

Ama bu sefer karşı karşıya olduğumuz, bütün bu terörün ekonomi-politiği tarihinin devamı olmakla birlikte, şimdiye değin olan bitenden ayrı olarak, bunu, yalnız Türkiye’nin değil, bölgenin de iç dinamiklerinin belirlediği gerçeği...

Bölge derken, Doğu Avrupa’dan başlayan ve Hazar’ı aşarak Türkmenistan’ı da içine alan, aşağıda da büyük Mağrip ve Mısır’ı

Yazının Devamı