Cemil Ertem

Cemil Ertem

dr.cemilertem@gmail.com

Tüm Yazıları

Türkiye, tarihi dönemece yaklaşırken, Avrupa, İngiltere ve ABD cephesinde ilginç gelişmeler oluyor. Avrupa, İngiltere’nin Brexit kararından sonra, Almanya önderliğinde yeni bir konsolidasyona hazırlanıyor. Kuzey Avrupa’nın zengin ülkeleri, Hollanda, Belçika gibi küçük ama güçlerini eski sömürgeci geleneklerinden alan ülkeler Almanya merkezli yeni bir Avrupa’ya yüzlerini dönmüş görünüyorlar. Böyle bir Avrupa’nın tabii ki şu sıralar en büyük korkusu, Türkiye’deki siyasi ve iktisadi sistemin, kendi denetimleri dışında değişmesi ve bu değişimin, Doğu Avrupa’dan başlayarak, Ortadoğu, Kuzey Afrika ve Ön Asya coğrafyaları da Almanya merkezli Avrupa’nın hegemonyası dışına kalıcı olarak taşıma potansiyeli... İngiltere AB’nin içindeyken Almanya, Doğu Avrupa’yı doğrudan kendi periferisi (arka bahçesi) olarak görüyordu. Bu anlamda AB’nin 5. genişlemesi, Almanya’nın Yugoslavya’yı parçalamasından sonra uygulanan bir Alman genişleme stratejisidir. Almanya, bu küçük ülkeleri ucuz işgücü deposu, pazar, enerji alıcısı olarak siyasi ve ekonomik hegemonyası altında topladı. Bu strateji 2013’e kadar sorunsuz işleyecekmiş gibi duruyordu. İngiltere, homurdanmaya başlamıştı ama Brexit kimsenin aklına gelmiyordu, pazar paylaşımı gereği ABD ve İngiltere, Doğu Avrupa’yı Almanya’ya bırakmış gibiydi. Türkiye’de ise Erdoğan içerideki sorunlarla meşguldü ve FETÖ’nün er ya da geç “başarılı” olacağından zaten Almanya emindi.

Haberin Devamı

2014 yılı...

Ancak 2014’te Erdoğan’ın halkoyuyla Cumhurbaşkanı seçilmesi ve Türkiye’nin başkanlık sistemine doğru adım atmaya başlaması bütün bu planları bozan ilk büyük adım oldu. Arkasından Rusya’nın da Kırım meselesiyle birlikte Doğu Avrupa’yı ve buna bağlı olarak kuzey enerji geçişlerini kolay kolay Almanya’ya bırakmayacağı ortaya çıkmaya başladı. Rusya-Almanya enerji ortaklığı da artık sallanıyordu.

Aynı zaman dilimi içinde Türkiye’nin Güney Gaz Koridoru’nu Azerbaycan ile devreye sokması ve Kuzey Irak petrolünü Akdeniz üzerinden ticarileştirmesi bu Avrupa’yı ayağa kaldırdı. Erdoğan düşmanlığı, tüm Avrupa’da Goebbels’ten miras kalan yöntemlerle yeni bir ırkçılığa varana kadar sürdürüldü ve biz Avrupa’da faşizmin ayak seslerini böyle duymaya başladık. Öte yandan Avrupa’nın tıpkı 2. Dünya Savaşı öncesindeki bu karanlık gidişi karşısında önce İngiltere uyandı. Brexit, bu anlamda İngiltere için bir kaza değil, tarihsel ve çok stratejik bir yönelim olarak ortaya çıktı ve İngiltere, kendisini bu karanlıktan ABD’den önce ayrıştırdı. ABD’nin kararsızlığı ve buradaki neocon etkisi DEAŞ gibi bir terör canavarını besledi. Obama yönetiminin bu hatası ve öngörüsüzlüğü, Demokratların seçimi kaybetmesinin ve Trump’ın başarısının temel nedenlerinden biridir.

Haberin Devamı

Değişim ve reform...

Şimdi güncele dönersek; bu haftaya şu haberle başladık: “ABD Başkanı Donald Trump’ın yeterli desteği bulamayan sağlık sigortası tasarısını geri çekmesi Trump’ın ekonomik gündemini uygulayabilmesine ilişkin endişelerin artırdı. Bunun etkisiyle dolar endeksi düşerken gelişen ülke para birimleri Güney Kore para birimi Won öncülüğünde yükseldi.” Trump’ın Fed’e kadar hakim olarak, yeni ekonomi-politikasını devreye sokması ve bu anlamda ABD’nin siyasi yöneliminin de belirginleşmesi hayli zaman alacak hatta belki de- biz ekonomik ve siyasi olarak özgün bir Trump dönemiyle hiç tanışmayacağız. Böyle olunca, süreci İngiltere’nin Brexit süreci, Almanya merkezli gerici Avrupa’nın yönelimi ve Türkiye’deki değişim üçgeni mücadelesi ağırlıklı olarak belirleyecek. Eğer 16 Nisan’da Türkiye’de istikrar ve demokrasi evet oylarıyla kazanırsa, Avrupa’nın Almanya ile birlikte faşizme dönen eski yüzü de ilk raundu kaybetmiş olacak. Bunun iktisadi olarak anlatımı şudur: Pekin-Londra-İstanbul odaklı yeni bir küresel sistemin ilk adımı atılmış olacak ve yeni pazar ve enerji düzeni bu kapsamda ortaya çıkacak. Çin’in “tek kuşak-tek yol” mega projesi başta olmak üzere, uzak Asya limanları ve ticaret merkezleri öncelikle Doğu ve Güney Avrupa’ya Türkiye üzerinden bağlanacak. Aynı durum enerjide de söz konusu.

Haberin Devamı

Bugün Avrupa’nın doğal gaz tüketimi 600 milyar metreküp civarındadır. Bunun ancak 200 milyar metre küpünü kuzey Avrupa üretiyor. Yani AB, 400 milyar metreküpünü ithal etmek zorunda. 2030 yılında AB’nin doğal gaz tüketimi 760 milyar metreküpe varacak. Nükleer santraller kapanırken doğal gaz ihtiyacı buna bağlı olarak da artacak. Bu durum AB’nin 600 milyar metreküp doğal gazı her yıl ithal etmek zorunda kalması demek. Bu doğal gaz da AB’ye -gelecekte- iki temel hattan gelecek. Birincisi, Kuzey Türk Akımı, ikincisi de Güney Gaz Koridoru. Güney Gaz Koridoru, yalnız Hazar gazını kapsamıyor, Doğu Akdeniz kaynakları da buraya dahil olmak zorunda. Bu durum, İsrail’in siyasi ve ekonomik konumunu da değiştirecek bir dinamiktir.

İşte Türkiye, 16 Nisan sonrası bu temel iktisadi ve politik dinamiklere bağlı olarak yeni iktisadi reform programını gündeme getirmelidir. Yapısal reformlar konusunda bizim çok ama çok farklı düşündüğümüz ve yapısal reform deyince birçoklarından temel olarak ayrıştığımız doğrudur. Bunları bir sonraki yazıda ele alacağız.