2025 - 2030 arasında işgücü piyasasının nasıl şekilleneceğini araştıran Dünya Ekonomik Forumu bir rapor hazırladı. Rapora göre söz konusu dönemde 170 milyon yeni iş yaratılması beklenirken, 92 milyon işin kaybolacağı tahmin ediliyor. Peki hangi işler öne çıkacak? Hangileri geri planda kalacak? Yakından inceleyelim...
Dünya Ekonomik Forumu (World Economic Forum) tarafından yayınlanan ‘2025 İşlerin Geleceği Raporu’, küresel iş dünyasının geleceğine ışık tutuyor. Rapor, 1.000’den fazla işverenin görüşlerini, 22 endüstri kümesi ve 55 ekonomiyi kapsayan analizlerini bir araya getiriyor. 14 milyondan fazla çalışanı temsil eden bu araştırma, teknolojik yenilikler, yeşil dönüşüm, jeoekonomik değişimler ve demografik eğilimlerin 2025 - 2030 yılları arasında işgücü piyasasını nasıl şekillendireceğini ortaya koyuyor.
Gelecek, dijitalleşmeden yeşil ekonomiye, ekonomik belirsizliklerden demografik değişimlere kadar çok yönlü bir dönüşümü beraberinde getiriyor. Çalışma hayatındaki bu dönüşüme hazır olmak hem
Çarşamba günü Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren torba kanunla çalışma hayatında önemli değişiklikler oldu. Son 20 günde yasalaşan iki torba kanunla yeni yılda çalışma hayatı ile ilgili önemli adımlar atıldı. Bu iki torba kanunda yer almayan ancak yasalaşması beklenen en önemli düzenleme ise en düşük emekli aylığının artırılması.
20 gün içinde hayata geçen iki torba kanunda çalışma hayatının neredeyse bütün kesimlerini ilgilendiren düzenlemeler yer alıyor. Engellilerden genel sağlık sigortası borçlularına, işverenlerden iş güvenliği uzmanlarına kadar herkes için bir düzenleme torba kanunlarda kendisine yer buldu...
- Yabancı öğrenciler için değişenler: Türkiye’de eğitim gören yabancı öğrenciler okullarına kayıt yaptırdıktan sonraki üç ay içerisinde talepte bulunmaları halinde genel sağlık sigortasından yararlanabiliyorlardı. Torba kanun sonrası bu süre herhangi bir eğitim yılının başlangıcından itibaren üç ay içinde talepte bulunmak üzere
İş mevzuatımız işçilerin 7 günlük zaman dilimi içinde en az kesintisiz 24 saat dinlendirilmesini zorunlu kılarak işçilerin hafta tatili hakkını kural altına almıştır. Hafta tatili Anayasal dinlenme hakkı kapsamında işçinin kendisine karşı dahi korunması gereken bir haktır.
Örneğin işçinin fazla çalışma ücreti karşılığında hafta tatilinde çalışmayı kabul etmesi dahi sonucu değiştirmeyip, işçinin bugünlerde çalıştırılması hukuka aykırı olacak, işveren hukuki ve idari yaptırımlarla karşılaşabilecektir. Ayrıca işçinin hafta tatili kullanmadan sürekli çalışması işçi sağlığını ve iş güvenliğini tehdit eden önemli bir risk faktörüdür. Bu nedenle kamusal denetime de tabidir.
Hafta tatilinin devamlı şekilde aynı günde kullandırılması zorunlu olmadığı gibi pazar günü kullandırılması da kural olarak zorunlu değildir. İşveren işin gereğine göre hafta tatilinin gününü değiştirme hakkına sahiptir. Fakat burada dikkat edilmesi gereken en önemli husus, iki hafta tatili arasında en fazla altı gün olmasıdır.
Yeni yıla girdiğimiz şu günlerde, çalışanlar ve işverenler için önemli konulardan biri de gelir vergisi ve bordro parametrelerindeki değişiklikler. 30 Aralık 2024 tarihli ve 32768 sayılı Resmî Gazetede yayımlanan 329 Sayılı Gelir Vergisi Genel Tebliği, 2025 yılı gelir vergisi oranlarını ve çeşitli istisnaları netleştirdi. Gelin, bu değişikliklere birlikte bakalım.
2025 YILI GELİR VERGİSİ TARİFESİ
329 sayılı Gelir Vergisi Genel Tebliği ile 2025 takvim yılında elde edilen gelirler için uygulanacak gelir vergisi tarifesi yeniden düzenlendi. Bilindiği üzere, gelir vergisi tarifesinde gelir dilimlerine bağlı olarak artan oranlı bir vergilendirme söz konusu. 2025 yılı için geçerli olan tarife ise şu şekilde:
- 158.000 TL’ye kadar olan gelirler için: %15
- 158.000 TL - 330.000 TL arası: İlk 158.000 TL için 23.700 TL, fazlası için %20
- 330.000 TL - 1.200.000 TL arası: İlk 330.000 TL için 58.100 TL, fazlası için %27
- 1.200.000 TL - 4.300.000 TL arası: İlk 1.200.000 TL için 293.000 TL, fazlası için %35
- 4.300.000 TL’den fazla gelirler için: İlk 4.300.000 TL
İşverenler ve çalışanlar tarafından uzun süredir beklenen yemek yardımı genelgesi Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) tarafından geçtiğimiz günlerde yayımlandı.
Danıştay kararıyla uyumlu olan bu genelgenin yayınlanması uzun süredir bekleniyordu. SGK hukuk devleti ilkesinin gereğini yaparak işyerleri için kritik önemde bir konuyu karara bağlamış oldu. Atılan bu olumlu adıma rağmen yeni genelgedeki bazı teknik ifadeler farklı şekillerde yorumlanınca işverenleri gereksiz yere tedirgin eden yeni bir tartışma başladı.
Bunların arasında en manasız olanı yemek yardımları marketlerde yemek (sıcak yemek, soğuk yemek, tüketime hazır gıda, hazır yemek vb.) için kullanılabilir mi kullanılamaz mı tartışması... Artık günümüz iş dünyasının gerçeklerine ve ihtiyaçlarına uymayan bu anlamsız tartışmalardan işverenler ve çalışanlar yanlış yönde olumsuz olarak etkileniyorlar.
Yeni genelgedeki ifadeler aslında çok net; yemek kartları, nakit ya da nakit yerine geçecek şekilde başka amaçlarla kullanılmazlarsa bu kartlara yüklenen tutarlar prime esas kazanca dahil edilmeyecektir. Peki
Yaklaşan ara tatil dönemi, öğrenciler için yalnızca bir dinlenme süreci olmanın ötesine geçiyor; birçok öğrenci bu dönemi firmalara staj başvurusu yapmak için değerlendiriyor. Üniversite öğrencilerinin, iş deneyimi kazanarak kariyerlerini güçlendirmek ve özgeçmişlerini daha cazip hale getirmek amacıyla staj başvurularında bulunduğu görülüyor. Yükseköğretim sistemi içerisinde bazı bölümlerde zorunlu staj uygulamaları bulunsa da, günümüzde pek çok öğrenci, ileride yapacakları iş başvurularında avantaj sağlamak adına, tamamen gönüllü olarak staj yapmayı tercih ediyor.
3308 Sayılı Kanun kapsamında, 10 veya daha fazla personel istihdam eden işletmelerin, personel sayısının en az yüzde beşi oranında mesleki ve teknik eğitim okul ve kurumlarından gelen öğrencilere beceri eğitimi sağlama zorunluluğu bulunuyor. Bu düzenlemeye göre, 10’dan fazla çalışanı olan işverenler, işletmelerinde stajyer bulundurmakla yükümlüler. İşletmeler, stajyerlerini mesleki ve teknik eğitim
İşçinin çalışma şartlarının değiştirilmesine ilişkin önceden alınan onaylar belirli şartlar altında geçerli. İşveren bu ön onaya bağlı olarak ileride işçi aleyhine esaslı değişiklik yapabilecektir. Ön onayın geçerli olmasının ilk şartı işçinin üzerinde pazarlık edebildiği bir metinde yer alması ve bu değişikliğin ücret düşüklüğüne sebep olmamasıdır. Örneğin, işveren işçiyi değişik işyerlerinde çalıştırabilmek için işçi nakil hakkı tanımış olabilir. Fakat işveren bu nakil hakkını kullandığında işçinin ücretinde düşüklüğe sebep olmamalıdır. Geçerli ön onaylar dışında işçinin çalışma şartlarında esaslı değişiklik yapılmak istendiğinde yazılı onay alınması bir zorunluluk.
İş sözleşmesinin temel unsurlarını değiştiren değişiklikler esaslı değişiklik kabul edilmektedir. Ücretin düşürülmesi, işin niteliğinin ağırlaştırılması, işyerinin ulaşımı zor olan bir yere taşınması ve çalışma sürelerinin artırılması esaslı değişiklik kapsamında sayılabilir. Fakat yapılmak istenen her
Asgari ücretin kişisel olarak daha yüksek bir oranda açıklanacağını düşünüyordum. Bunun nedeni olarak da Merkez Bankası’nın yıl sonu enflasyon düzeyini yüzde 45 olarak öngörmesiydi. Ancak elbette gerçekleşen enflasyon mu, hedef enflasyon mu olacağı konusunda farklı fikirler oluştu. Özellikle geçtiğimz temmuz ayında asgari ücrette yeni bir düzenleme olmaması, bu dönem için gerçekleşen enflasyon seviyesinde bir zam olabileceği kanaatini oluşturmuştu. Bu nedenle yüzde 30 oranının görece düşük olduğunu söylememiz gerekir. Geçtiğimiz temmuz ayında asgari ücrette ikinci bir düzenleme yapılmamasına rağmen SGK kayıtlarına göre, iş yerlerinin yüzde 16’sı bu dönemde de maaşlarda yeniden bir düzenleme yapmış. Buna göre yeni yıl zam oranları için asgari ücretin açıklanmasını bekleyen yine çeşitli iş yerlerinin bu oran üzerinde bir artış yapacağını öngörüyoruz. Özellikle iş gücü ihtiyacı yüksek ve nitelikli çalışan gücünü