Can Dündar

Can Dündar

candundarada@gmail.com

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Koca Amerikayı rehavetimizle dize getirdik."Almanyadan oğlum gelecek" diye dürtükleyen ev sahibinin restine dudak büker gibi sakin, sel basmış bir eve gitmeye üşenen bir musluk tamircisi kadar pervasız yaklaştık "savaş olayı"na..."3 gününüz var" dediler; aldırmadık."48 saat içinde cevap verin" dediler; tınmadık."Son 24 saat" diye sıkıştırdılar; kılımızı kıpırdatmadık.Bir ağustos hamağındaymışçasına rahat, ha babam ters çevrilen muzır bir kum saatinin nafile akışını izleyip eğlendik.Washington "Ha bugün, ha yarın" diye bekledi.Sonunda pes etti.***Böyledir bizim buralar...Hayat aceleye gelmez; telaştan hazzetmez.Bakmayın trafikteki sabırsızlığa, lambanın sarısı yanar yanmaz kornaya giden ellere, sollayamadığının sağından fırlayan hergeleye......en muteber telaş sebebi, tabakhaneye insan tersi yetiştirmektir bizde...Asude akar günler; randevular sadakat bilmez.Ağır olana "molla" derler; koşturmaya değmez.Yol, "bir sigara içimlik"tir."Hasat kalkınca" vuslat..."Hadi" diye sabırsızlanan acul, "Hele du bakalım. Sabah ola hayrola" diye savuşturulur."Yetişir mi"nin cevabı, ya müstehzi bir "Hayırlısı"dır, ya mütevekkil bir "Kısmet"!..***Gel de Ahmet Haşimin "Müslüman Saati"ni hatırlama şimdi...Bu genetik rehavete güzellemedir o deneme; bir modern hayat eleştirisidir."İstanbulun yerlisini şaşırtan istilaların en tesirlisi yabancı saatlerin hayatımıza girişidir" diye başlar.Sonra "ecnebi saati" gelmeden önce, nasıl kendimize göre, dinden, ırktan ananeden hayat alan bir hayat üslubumuz ve onunla mütenasip saatlerimiz olduğunu anlatır."Madenden sağlam kapaklar altında mahfuz tutulan eski saat yelkovanlarının, yorgun böcek ayakları tarzında, minenin rakamları üzerinde yürüyüp sahiplerini zamandan takribi bir sıhhatle haberdar edişleri"ni över."Ecnebi saati istilasından evvel (..) ziyada başlayıp ziyada biten, on iki saatlik, kısa, hafif, yaşanması kolay bir günümüz vardı. Müslümanın mesut olduğu günler, işte bu günlerdi; şerefli günlerin vakayiini bu saatlerle ölçtüler" der ve ekler:"Giden saatler, babalarımızın öldüğü, annelerimizin evlendiği, bizim doğduğumuz, kervanların hareket ettiği ve orduların düşman şehirlerine girdiği saatlerdi. Bunlar hayatı etrafımızda serbest bırakan geniş lakayt dostlardı. Gelen yabancılar ise hayatımızı bozup onu meçhul bir düstura göre yeniden tanzim ettiler ve ruhlarımız için onu tanınmaz hale getirdiler. Yeni ölçü, bir zelzele gibi, zaman manzaralarını etrafımızda zir ü zeber ederek, eski günün bütün sedlerini harap etti, geceyi gündüze katarak saadeti az, meşakkati çok, uzun, bulanık renkte bir yeni gün vücuda getirdi. Bu, Müslümanın eski mesut günü değil, evsizleri, hırsızları, katilleri çok ve yeraltında mümkün olduğu kadar fazla çalıştırılacak köleleri sayısız olan büyük medeniyetlerin acı ve nihayetsiz günüdür."***Lakin hiç beklenmedik bir şey oldu:Maden kapaklar altında mahfuz tutulan eski masum saatlerin cemaati, hırslı istilacılarına, top tüfekle değil ama, ağır akrep ve yelkovanlarla direndi.Günü hepten meşakkatli bir ıstırap haline getiren onca kırbaçlamaya rağmen ahesteliğinden taviz vermedi.Kazanma hırsına üzengilenip harap edilen eski mesut ve şerefli günlerinin acısını böyle çıkardı.İftihar edilecek bir şey değil belki; ama o rehavet sayesindedir ki, Müslümanın da bir "eşref saati" olduğunu öğrendi Coni... can.dundar@e-kolay.net Çıldırttık adamları!..