Geçen ay Yeni Harman dergisinde Yalçın Küçük yakındı."Hoca", istisnasız herkesi yerden yere vurduğu söyleşisinde "Devleti parçalıyorlar, bitiriyorlar. Kaba Marksistler buna sevinebilir, ama o kadar da değil" dedi.Küçük'ü isyana sürükleyen kimdi biliyor musunuz?Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı Uğur Ziyal...Şöyle diyordu Küçük:"Gül, Şam'a gidemiyor, çünkü Uğur Ziyal izin vermiyor. Yani orada gerçek bakan saymamız gereken kişi Uğur Ziyal... Başbakanla başbakan yardımcısı arasında bir yerde bulunuyor. Ben devletten geliyorum: Yabancı bir bakan geldiği zaman Dışişleri Bakanı ile görüştükten sonra ayrıca müsteşarla görüşmez. Powell (geldiğinde) Ziyal ile görüştü. (..) Öyle şey olmaz. Böyle yaparsanız bu devlet bitmiş demektir. Ülkenizi seviyorsanız böyle bakmak durumundasınız."***Dün Milliyet'le Hürriyet'in birinci sayfalarında işte o Uğur Ziyal vardı.Irak krizi boyunca ABD ile gizli müzakereleri yürüten ve savaş tezkeresinin çıkması için çırpınan Ziyal, şimdi Washington'da, çabalarının sonuçsuz kalmasının yarattığı rahatsızlığı gidermeye çalışıyor. Amerikalılara "Irak'ta başarınız, başarımızdır" diyor ve Türkiye'nin "hata"sını tekrarlamayacağını şu sözlerle garantiliyor:"İran konusunda yanınızdayız."Milliyet'in dünkü haberi, bu mesajı doğruluyor:Genelkurmay, İran'la askeri ilişki başlatmak üzere İran Ordu Komutanını Ankara'ya davet etmek istiyor. Dışişleri (Ziyal mi demeli) engelliyor.Gerekçe?"ABD yanlış anlar."***Anlaşılan o ki, Dışişleri'nde kıblesi Washington olan bir grup diplomat "Biz ettik siz etmeyin" ezikliğiyle Meclis'in kararını "düzeltmeye" çabalıyor.Amerikalılar da, bu kırık karneli öğrenciyi "Neyse canım, olmuş bi kere, iyi çalış, gelecek sınavda düzeltirsin" diye teselli ediyor.Gelecek sınavın adı "İran"...Ziyal, o sınava iyi çalıştığını "İran'da ABD'nin pozisyonunu destekliyoruz" beyanıyla ortaya koyuyor. Karşılığında da ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı Mark Grossman'dan "Seni hala seviyorum" kokulu bir "Stratejik müttefikiz" beyanı koparıyor.Kurulan kapan öyle ayan beyan ki, bir Amerikalı yetkili görüşmeyi, "Biz kapıyı açtık, Türkler de içeri girdi" sözüyle özetliyor.***Oysa kamuoyu yoklamalarına göre Türkiye halkı, tezkere konusunda Meclis'in kararını onaylarken "en büyük düşman" olarak ABD'yi görüyor, muhtemel bir saldırıyı oradan bekliyor.Buna karşın komşusu İran'daki değişim arayışını dikkatle izliyor.Dışişleri Bakanı Abdullah Gül daha 2 hafta önce Tahran'daki İslam Konferansı örgütü toplantısında İslam dünyasına reform çağrısı yapmış ve ABD'yi "işgalci güç" sayan ortak bildiriye imza atmışken müsteşarının Washington'a gidip, bu kez gözünü İran'a diken ABD'nin işgal planına kenetlenmesini nasıl açıklamalı?Dışişleri'ne "iki başlılık" mı hakim, "ikiyüzlülük" mü?..Unutmayalım:Ankara'nın kimseye özür borcu yok, ama Irak saldırısına kitle imha silahları yalanını bahane eden Washington'un dünyaya bir hesap borcu var. can.dundar@e-kolay.net Bir Marksist "Devlet elden gidiyor" diye yakınır mı?