Can Dündar

Can Dündar

candundarada@gmail.com

Tüm Yazıları

Yıl 1999. Fazilet Partisi milletvekili Abdullah Gül ile Strasbourg’dan dönüyorduk. İki veli olarak dertleşmiştik. Oğlunu okulda ‘Fazilet Partili’nin oğlu’ diye dışlıyorlardı. Gül’ün ve Balbay’ın şikâyet ettiği okul da yöneticileri de aynıydı...

Balbay’ın gözaltına alındığı sabah görmüştüm Yağmur’u... 1 Temmuz 2008 sabahı...
İlkokula yeni başlamıştı. O sabah, bazı adamların evi basıp babasıyla bilgisayarını götürüşüne tanıklık etmişti.
Eşimle evlerine gittik. Gülşah Balbay kendi derdini unutmuş, kızına olayı izaha çalışıyordu. “Bilgisayara virüs girmiş de, amcalar onu temizlemeye götürdü” demişti Yağmur’a... Belki de virüsü “amcalar” koymuştu; bilinmiyordu.
***
Sonrasını Mustafa Balbay’dan nakledeyim:
Eşi Gülşah’a, kızı Yağmur’a, yeni doğan oğlu Deniz’e, ikinci gözaltıdan 34 gün sonra sarılabilmiş Balbay...
O sabah 9.30’da demir kapıdan giren Yağmur, babasına sarıldığı an, “Ne zaman döneceksin” diye sormuş.
Ayrılırken Balbay, oğlunun çişli bezini yanına almış, “Çöpe atacağım” diye gardiyandan kaçırmış; gizlice koğuşa sokup günlerce koklamış.
İkinci açık görüşte “Duruşma ne demek” diye sormuş Yağmur...
Balbay, kızının okuluna adını veren Tevfik Fikret’ten örnek vermiş:
“O da duruşmalara çıkıp kendini anlatmak zorunda kalmıştı kızım” demiş. Türkiye’de, düşünen, yazan insan için yargılanmanın, hapsedilmenin sıradanlığını anlatmaya çalışmış.
Gururlanmış babasıyla Yağmur...
2009’da Dil Derneği’nin babasına verdiği ödülü alırken demişti ki:
“Babamı yüzde yüz özlüyorum, ama yüzde bin gurur duyuyorum.”
***
“Siz hiç sevdiklerinize doğru koşarken cama çarptınız mı” diye soruyordu Balbay, “Zulümhane” kitabında
(Cumhuriyet, 2010)...
12 yaşındaki Yağmur çarptı.
Bu ay Norveç Gazetecilik Enstitüsü’nde yaptığı konuşmada, “4 yılımı babama hasret geçirdim” dedi: “İlk yıllar çok zor geçti. Okulda arkadaşlarım tarafından ‘teröristin kızı’ damgasını yedim.”
Şimdi Gülşah Balbay’dan öğreniyoruz ki bu küçük serzeniş, Yağmur’un okuduğu Tevfik Fikret Okulları’nın yönetiminde tepkiye yol açmış. Okulun Genel Müdürü, Gülşah Balbay’ı arayıp “Konuşma yakışmadı. Bu tavrınızı tasvip etmiyoruz” demiş. Okul yönetimi “Gerekirse özür dileriz” açıklaması yaptı gerçi, ama Gülşah Balbay, kızının o konuşmadan ötürü üç öğretmen tarafından sorguya çekildiğini, derslerinden sıfır verildiğini söylüyor, “Artık o okulda kalamayız” diyor.
***

Haberin Devamı

Gül ile Balbay’ın  ortak paydası ne


Ben bu tavrı bir yerden hatırlıyorum.
Hayır; Tuncay Özkan’ı ziyaretten vazgeçmediği için Avusturya Lisesi’nden ayrılmak zorunda kalan Nazlıcan Özkan’ı kastetmiyorum. O da aynısını yaşadı, ama benim hatırladığım olay başka:
1999 yılıydı.
Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi üyesi, Fazilet Partisi milletvekili Abdullah Gül ile Strasbourg’dan dönüyorduk.
Uçakta iki “veli” olarak dertleşmiştik. Demişti ki: “Bizim Ahmet’i okulda ‘Fazilet Partili’nin oğlu’ diye dışlıyorlarmış. Kendisi bize söylemedi; bir arkadaşına söylemiş. Onun velisinden öğrendik. Dersleri de zayıflamıştı. Okul yönetimiyle görüştük, sonuç alamadık. Sonunda kaydını alıp başka bir okula nakletmek zorunda kaldık, şimdi orada; dersleri de çok iyi... Çocuklara yapılır mı bu?”
O okul da Tevfik Fikret Lisesi’ydi.
***
Abdullah Gül ile Gülşah Balbay’ın şikayetçi olduğu okul yöneticisinin de aynı kişi olduğunu söylesem, inanır mısınız?
İktidarlar değiştikçe göze girmek isteyen yöneticilerin dışladığı isimler değişiyor, ama dışlama huyu hiç değişmiyor.
Balbay’ın halinden en iyi Gül anlar.
23 Nisan’da Çankaya koltuğuna Yağmur’u oturtsak ne der acaba?