- Bugün Donald Trump’ın ABD Başkanı olarak görevdeki 41’inci günü. Bu geçen 41 gün gösterdi ki kusursuz bir fırtına için gün sayıyoruz. Fırtınadan kastım sadece Trump’ın sıra dışı başkanlık performansı değil. Daha kötü olan Trump’ın Avrupa’daki aşırı sağı güçlendirerek, kendi politikasını merkez politika haline getirme çabası. Şubat ayı başında Madrid’de toplanan Avrupa’nın aşırı sağ partileri Trump’tan esinlenerek “Avrupa’yı yeniden büyük yapmak” sloganını benimsediler bile.
Çılgınlık Avrupa’ya hemen sıçradı, Yunanistan’ın aşırı sağ partilerinden Greek Solution’ın Başkanı Velopoulos, Elon Musk’ı Yunan ve Avrupa parlamentolarında konuşma yapmaya davet etti. Çok net belli oldu, gelecek 10 yıl aşırı sağın daha da yükseldiği bir döneme tanıklık edeceğiz.
- Amsterdam Üniversitesi’nden Petter Törnberg ve Amsterdam Free University’den Juliana Chueri’nin ortaklaşa yürüttüğü çalışma, dezenformasyonun radikal sağın stratejisinin ayrılmaz bir parçası haline geldiğini ortaya çıkardı. Araştırmada 2017 ile 2022 yılları arasında 26 ülkedeki milletvekillerinin Twitter (şimdi X) platformunda paylaşımları analiz edildi. Toplamda 8 bin 198 milletvekilinin attığı 32 milyon tweet incelendi. Sonuçlar, aşırı sağ popülizmin dezenformasyon yayma eğilimi açısından en güçlü belirleyici olduğunu ortaya koydu. Elon Musk’ın sahibi olduğu bir sistemde aşırı sağ ve dezenformasyonla mücadele etmek mümkün mü? İddiayı bir adım ileriye götüreyim, konvansiyonel medya olduğu için aşırı sağın dezenformasyonu şimdilik tespit edilebiliyor ama yakın bir gelecekte bu şans da olmayacak.
- Beylik bir cümle var, “Okur ve izleyici inanmadığı için, Türkiye’de medya yok oluyor”. Durum öyle değil: Almanya’da, İspanya’da, Fransa’da, ABD’de, Hindistan’da, Güney Afrika’da, Kanada’da, Avustralya’da yani dünyanın dört bir yanında medya kuruluşları zor durumda. Saydığım tüm bu ülkelerde sosyal medya devlerinin reklam pazarını algoritmalar yöntemiyle domine etmesi kaynaklı davalar açılmış durumda. Bırakın kâğıda basılı gazete ve televizyonu, sosyal medya devlerinin algoritmaları medya kuruluşlarının internet sitelerine bile yaşama hakkı tanımıyor.
Aşırı sağ sadece bu algoritmaları kullanmıyor, sadece kendi fikrinden olanları topladığı yankı odaları, sadece taban tarafından anlaşılabilen ve sıradan insanların anlayamadığı köpek düdüğü denilen gizli semboller, işaretler kullanmaya kadar dijital dünyanın her alanında hüküm sürüyor.
Fırtınayı kusursuz kılacak olan, ülkelerdeki konvansiyonel medyanın yok olacağı dönem, o zaman sokağın doğru ile yalanı ayırt edecek bir gözü de kalmayacak.
- Sonuçta hem Trumpistan’da hem de Avrupa’da aşırı sağın idealizmi beyaz, Batılı ırktan gelen Hristiyan adamın dünyaya hükmetmesi.
Bu hedefe yürürken bir yandan küreselleşmeye karşı çıkıyor, diğer yandan refah toplumunu savunan bir söylem geliştiriyorlar.
Kötü olan aşırı sağa karşı olduğunu söyleyen iktidarların aşırı sağı taklit etmesi...
Sosyal demokrat Scholz, geçen senenin sonunda Afrika’dan Hristiyan nüfusun yoğun olduğu Nijerya’dan iş gücü ithal etmek için Almanya’nın yasalarını değiştiren anlaşmalar yaptı. Buna karşın Fransa’da Ulusal Birlik başlangıçtaki çok güçlü göç karşıtı söylemini, İslam karşıtlığına çevirdi.
Bunların her biri Türkiye’yi çok yakından alâkadar eden gelişmeler, yani kusursuz fırtınaya tek haber kaynağı olarak fişi Elon Musk’ın elinde olan sosyal medya ile yakalanmak ister misiniz?
- Sosyal medya düzlemi aşırı sağın karşı olduğu yaşam biçimlerini de savunabildiği yer. Aşırı sağın tamamı ve Almanya İçin Alternatif (AfD) partisi, eşcinsel evliliğe karşı çıkıyor ya, partinin eş başkanı Alice Weidel, Sri Lanka asıllı İsviçreli bir film yapımcısıyla eşcinsel evlilik yapıp, iki çocuk evlat edinmiş bir portre. Aşırı sağ her şart altında anne, baba ve çocuklardan oluşan aile yapısına geri dönülmesini savunuyor ya, Fransa’da Ulusal Birlik lideri Marine Le Pen, Yunanistan’da da Aklın Sesi’nin başındaki Afroditi Latinopoulou, tek başlarına yaşayan iki kadın lider olarak dikkat çekiyorlar. Sosyal medya ile aşırı sağın kesişim noktası tam da bu illüzyon aslında. Instagram’da herkesin çok mutlu gözüktüğü kareler gibi yani, gördüğünüz gerçek değil, bir illüzyon.
- Milli Güvenlik Siyaset Belgesi, Türkiye’de “Kırmızı Kitap” olarak bilinir, ülkeye yönelik tehditleri de inceler. Türk medyası dahil konvansiyonel medyanın tüm dünyada yok olmasının yaratacağı riskler üzerinde bir çalışma var mı bilmiyorum ama olması gerektiğine dair inancım her geçen gün daha da kuvvetleniyor. Sonuçta iktidara en yakın olandan en muhalif olana kadar tüm ülke medyası tehdit altında. Meydanı ABD ya da Çin merkezli şirketlere bırakmamak gerekiyor.
- Milliyet olarak ne yaptığımızı uzun uzadıya anlatmayacağım. Manşetlerimiz haftalar sonra bile konuşuluyor; MR savurganlığı başta olmak üzere Türkiye’nin kaynaklarının doğru kullanılması çabamız sürüyor. 28 Şubat’ta İmralı’dan gelen açıklamanın yer aldığı sayımız gibi, 20 sene sonra okuyan birisinin olan biteni rahatlıkla anlayacağı koleksiyon sayıları üretmeye, bütçesini ilgili ülkelerin dışişleri bakanlıklarının verdiği kurumların operasyonlarının izini sürmeye devam ediyoruz.
- Bu sene Milliyet, 75’inci yaşını kutlayacak ve attığımız her adımda Milliyet’in bir asrı geride bırakacağı günün hayaliyle çalışıyoruz. Herkese iyi haftalar, iyi okumalar...