Can Dündar

Can Dündar

candundarada@gmail.com

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

“Buraya kadarı kolaydı" demek istemiyorum; o da zordu. 30 yıl dağda savaşmış, silahla siyasi sonuç almış bir örgütün sınır dışına çekilmeye ikna olması az şey değil.
Ancak bu kanlı kavgadan herkes yorulmuştu.
Hem devlet, hem PKK, silahla neyin, nereye kadar mümkün, neyin, nereden sonra imkansız olduğunu görmüştü.
Dış konjonktür de "silahsız çözüm"ün yolunu örmüştü.
Bugün Kandil'de yapılacak açıklamayla 30 yıllık çatışmada, tarihi bir kavşağa geliyoruz.
PKK, çekiliyor.
***
NATO'nun 2. büyük ordusunun, 30 yıl "askeri dil"le yaptıramadığı şeyi, "siyasetin dili" başardı.
Aylardır dağdan şehit haberi gelmiyor.
PKK, zorla sökülemediği topraklardan gönüllü çekiliyor.
Ve dünyadaki benzerleri gibi, silahlı mücadeleden siyasi mücadeleye geçmeye hazırlanıyor.
Barışın somutlaştığı yer, yıllardır korku içinde dağdaki evlatlarından haber bekleyen anaların kalbidir.
***
"Çıkan kısmın özeti" şu:
Buraya kadarki bölümde kolay olan, halkı barışa ikna etmekti.
"Silahlar sussun, kan dursun" çağrısına kulak vermeyecek vicdan, dağlarında silahlı birimlerin gezinmediği bir
Türkiye'yi istemeyecek akıl bulmak zordu.
O sayede kitlesel destek rahatlıkla sağlanabildi.
Şimdi büyük handikap, "Çekildiler işte, sorun çözüldü" zannıdır.
Oysa süreci bilenlerin baştan beri uyardığı gibi, bu geçilen, uzun bir yolun ilk etabıdır.
Devlet için "gerekli", PKK için "yetersiz" koşul...
"Akil insanlar"a her yerde yöneltilen, "Peki neye karşılık çekildiler" sorusunun cevabına şimdi geliyoruz.
Bundan sonrası gizli pazarlıkla götürülemeyecek kadar hassas ve hepimizin geleceğini ilgilendiren bir süreç...
Yeni bir "toplum sözleşmesi" yapılacak; bir arada nasıl yaşayacağımızın şartları ortaya konulacak.
Ve "barış için verilen destek", bundan itibaren yerini daha ciddi tepkilere, farklı beklentilere bırakacak.
***
Nasıl ki "Barış, ancak savaştıklarınızla yapılır" diyerek PKK ile temasa destek verdiysek, şimdi de "Bir arada yaşam koşulları, ancak bir arada yaşayacaklarınızla belirlenir" demeliyiz.
Bu da şimdiye kadarki gibi "AK Parti-BDP koalisyonu" görüntüsüyle, "Ben yaptım oldu" dayatmasıyla olmaz.
Bundan sonrası, tam şeffaflıkla götürülmelidir.
Önce "akil insanlar", sonra Hükümet, her eleştiriyi, her öneriyi sabırla dinlemeli, tepkileri gözetmeli, konuyu, asıl çözüm yeri olan Meclis'e getirmelidir.
"Yüzde 50'nin anayasası" manzarasının ilerde yaratacağı sorunlar düşünülerek en geniş katılım hedeflenmelidir.
Buna karşın, sürece karşı olanlar da, gerilim üretmek ya da orduyu itelemek yerine, neye, neden karşı olduklarını açıkça sergilemeli, yapıcı öneriler getirmelidir.
PKK ise, "Silahı bırakmadık, sadece yerini değiştirdik" algısı yaratacak şantaj kokulu açıklamalardan kaçınmalı, hangi koşulda silah bırakmaya hazır olduğunu netleştirmelidir.
***
Bunları yapabilirsek, barış, peşinden demokrasiyi de sürükler, Türkiye'nin önünü açar.
Yapamazsak?
Neyse; tam çekilme gününe kötü senaryo yazmayayım.
Bu toprakların her derde deva tabiriyle, "Hayırlısı olsun" demekle yetineyim.