Can Dündar

Can Dündar

candundarada@gmail.com

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Ve Türkiye hâlâ direniyor.Galiba 17 Şubat itibarıyla Irak krizinde durumun özeti bu...Mütekebbir Kapalı kapılar ardında cereyan eden görüşmelerde Türk tarafına uygulanan baskının ne kadar ağır olduğunu gösteren bir ipucu vereyim:Washington görüşmelerinde Türk heyetinde bulunan üst düzey yetkililerden biri Amerikan Dışişleri Bakanı Colin Powellla gece yaptıkları bir görüşme sırasında kalbinin sıkıştığını ve fenalık geçirdiğini söyledi.Nedenini sordum."Powell değilse de yanındakilerin tavrı çok mütekebbirdi" dedi."Mütekebbir..." "Kibirli" anlamına gelen ve kalbe ağrı veren bu sözcük Türkiyenin neyle karşı karşıya olduğunu özetliyor. Amerika çok ağır bastırıyor. "Kayıtsız destek yok" Daha 3 hafta önce "Artık bizden günah gitti. Stratejik ortağımızın yanındayız" diyen Başbakan Abdullah Gül, dün Başbakanlığın özel uçağı Ata ile Avrupa Birliğinin Irak görüşmeleri için Brüksele uçarken 3 hafta önceki söyleminden hayli değişik bir tonda konuştu: "Kayıtsız şartsız destek vermeyiz" dedi.Gül, Türkiyenin hem muhalefetin, hem AKP içinden 60a yakın milletvekilinin itirazına rağmen Meclisten üslerin modernizasyonuna ilişkin izni geçirerek bir adım attığını hatırlattı, ama hâlâ siyasi - askeri ve ekonomik meselelerde bir anlaşmaya varılamadığını söyledi. Peki Türkiyenin direnişi?.. "Ben emİr deĞİlİm" Başbakan ısrarlara rağmen bu anlaşmazlık noktalarına girmedi.Ancak bunların Irakın etnik dengeleri ve istikrarına dair kaygılar ile harekâtın kumandasına ve bölgedeki grupların silahlandırılmasına ilişkin hazırlıklar olduğu biliniyor.Gül, önceki gece geç vakit yapılan Genelkurmayın da katıldığı toplantıya atfen "Gece yaptığımız toplantıda gördük ki, aynı hassasiyet sadece Meclis grubumuzda değil, bütün kurumlarımızda mevcut" dedi.Başbakan, "Ben ne kralım, ne de emir. Demokratik bir ülkenin hükümet başkanıyım" diyerek öncelikle Meclisi ikna etmesi gerektiğinin altını çizdi. Gül, sadece modernizasyona ilişkin ilk tezkereyi geçirmekte bu kadar zorlanırken asker bulundurmayla ilgili bir oylamanın çok daha riskli olacağını görüyor.Meclisi ikna edecek, Anayasanın 92. maddesindeki "askeri harekât için hukuki meşruiyet" şartını karşılayacak bir gelişme bekliyor.Bu BM Güvenlik Konseyinin kararı da olabilir. Daha fazlası da gerekebilir. Başbakana göre neyin "meşru" sayılacağına Meclis karar verecek. Bu konuşmanın asıl altı çizilecek yanı, kamuoyunda işin para pazarlığında düğümlendiği izlenimi yaratılmasına karşın, bunun ötesinde askeri ve siyasi konuda da Washingtonla anlaşma sağlanamadığını göstermesi... "Avrupa geç uyandI!" Başbakanın konuşması sırasında ses tonunun yükseldiği üç konu dikkatimi çekti: Biri; Amerikayla savaşa karşı bir para pazarlığı yapıldığı izlenimi verilmesi... Diğeri Amerikalılara teslim olmuş görüntüsü... Ve son nokta: Gül, bu tavrı alırken, Saddamın yanında gibi bir görüntü vermemeye özen gösteriyor.Konuşmasının bir yerinde Saddama sempati duymadığını özellikle belirtti. BM kararlarına çok gönüllü topyekûn adımlar atmayan Irak rejiminin, şansı değerlendiremediğini vurguladı."Mütekebbir" sözcüğünün diğer ucundakiler için "mahviyet sahibi" tabiri kullanılıyor. Yani "boyun eğen"...İki yöne çekilen iplerin tam gergin olduğu ve neredeyse kopmaya yaklaştığı bu noktada Türkiye boyun eğmemeye çalışıyor.Bunun sıkıntısı Başbakanın yüzünden okunuyor. Kendisine birinci Körfez krizindeki muhalefeti hatırlatıldığında ise Churcillin bir lafına atıf yapıyor:"Başbakan olunca dosyaları gördüm." Gül, "AB bizim bir numaralı önceliğimiz. Sırt çeviremeyiz" derken, yaklaşan ateşin hararetini ilk olarak en yakındaki Türkiyenin fark ettiğini ve harekete geçtiğini, ne yazık ki, Avrupalıların ateşi geç hissettiğini söylüyor. Avrupanın İstanbul zirvesine yeterince sahip çıkmamış olmasından duyduğu hayal kırıklığını da belirtiyor. Polisler duymasın Karadağlıyı arayıp Geçmiş olsun dedi can.dundar@e-kolay.net Görünen o ki, Mecliste AKPli milletvekillerinin direnişi, kamuoyundan yükselen "savaşa hayır" itirazıyla birlikte Gülün elini güçlendiriyor. Başbakan, Amerikalılarla yaptığı görüşmelerde sık sık buna atıf yapıyor. "1 dakika karanlık kampanyası"nın başladığı gece Başbakanlık Konutunda ışıkları o mu yakıp söndürdü bilinmez, ancak dün öğrendik ki, geçen cumartesi "savaşa hayır" yürüyüşünde bir süre Emniyete götürülüp sorgulanan Tamer Karadağlıyı telefonla aramış ve "Geçmiş olsun" demiş. Bence bunda nezaketi aşan bir anlam var.