Ve saat tam 3.40'ta "evvel zaman içinde" unutulmuş bir "dunganga" çıkagelmişçesine sallandı oda...Ege Palas'ın 17. katındaydım.Önce zeminin dalgalar halinde sarsıldığını hissettim. Ama asıl felaket habercisi bir çatırtıydı... hala kulaklarımdan gitmeyen o kıyamet alameti...Ahşap bir konak devrilirken nasıl inlerse öyle acıyla inliyordu duvarlar, pervazlar, fayanslar...Panik halinde fırladım yataktan...Otel, denize doğru devrilmemek için direniyordu adeta... Kolonlar can çekişiyordu. Sarsıntı biraz daha sürse otel 19 katıyla üst üste çökecekti.Sevimsiz bir finaldi.Öyle, - umduğum gibi - hayatım kısa metraj belgesel olup geçmedi aklımdan..."Hayır... hayır" diye kendi kendime endişeyle fısıldadığımı anımsıyorum; bir de - enkazda çırılçıplak bulunma kaygısıyla olsa gerek - karanlıkta sarsılarak giyinmeye çalıştığımı...İnsan zihninin saniyeler içindeki inanılmaz işleyiş mekanizmasıyla - ve izlediğimiz deprem kurtarma sahnelerinin etkisiyle - cep telefonumu almaya çalıştığımı... onu akü bağlantısından koparmakta zorlandığımı... üstüme giyecek bir şey bulamadığımı... Ahmet Mete Işıkara talimatlarına uyup kapı aralığına sinmeyi planladığımı...(Hangi toplum felakete zihnen bu kadar hazırlıklı, madden bu kadar hazırlıksızdır?)Hep söylüyorlardı ya; gerçekten bitmek bilmedi o 17 saniye...Korkuyla, zeminin çatlayıp betondan bir girdabın beni o çimento kuyusuna gömeceği anı bekledim.Sonra acıyıp vazgeçmiş gibi sustu yerküre canavarı...Homurtu durdu.Çatırtı dindi.Otel sessizdi.Odadan çıktım ve - yine Işıkara talimatnamelerine uyarak asansör yerine - yangın merdivenine yöneldim. 17 katı yürüyerek indim. Yolda kapılar açılmaya ve odalardan şaşkın insanlar boşalmaya başladı.Şimdi, bitmek bilmez 17 saniye, tükenmek bilmez 17 kata dönüşmüştü.Zemin kata ulaştığımda otel lobisinin telaşlı personel ve ağlaşan konuklarla dolu olduğunu gördüm. Dışarı çıkmadan kaderlerini bekler gibiydiler.Çıkışta uykusuz gözlerden bir ordu, kımıldamadan duruyordu.Bornova sokağında bitkin kafileler, tatlı bir uykunun kabusa dönüşmesiyle yollara saçılmış ve - Işıkara talimatnamelerine boş vererek - bina altlarına sığınmıştı.Travestiler mesaiye ara verdiler.Hızla yetişen itfaiye telsizinden ilk çatlak haberleri yankılandı.Radyolar, gümbürtüden yarım saat sonra uyandı.En sevilenler için telefon tuşlarına gitti eller... Sahip olunanların değeri anlaşıldı.Şehirle birlikte sarsıldı hayatımız...Sıcak bir yatakta başlamış huzurlu bir uykunun, soğuk bir enkaz altında son bulabileceğini anlamanın dehşeti, ertesi gece - inadına - aynı yatağa yatıran bir pervasızlığı ve yaşama daha sıkı asılmaya hevesini yeşertti.17. katta yakalayıp 17 saniye boyunca "Beni hatırladın mı" diye sarsan sinsi bir şeytan, ölümün ucunu gösterip hayatın kıymetini öğretti. can.dundar@e-kolay.net Geceyarısı gökyüzü, sıkıntısı çatıya vurmuş gibi kiremit rengiydi. Ege, sessiz pusuda...