Şef Mehmet Gürs bu hafta San Francisco Museum of Modern Art’ta (Modern Sanat Müzesi) bir konuşma yaptı. Gastronomi dergisi Lucky Peach’in Yayın Yönetmeni Chris Yang sordu, Mehmet Gürs yanıtladı. Daha sonra Mehmet Gürs’ün “Yeni Anadolu mutfağı” olarak özetlediği yemeklerinin tadına bakıldı.
Hem de hiç orijinal olmayan yemekleriyle. Hatta diğer iyi müze restoranlarının yapamadığını yaptı, bir sanat enstalasyonuna benzetildi ve “Gastronomi de bir sanat mı?” tartışmalarına da neden oldu.
In Situ’nun şefi Corey Lee, dünyanın dört bir yanından en iyi şeflerin imzası haline gelen birer yemeklerini seçerek bir menü oluşturdu. Malum, artık Zagat rehberleri ya da Michelin yıldızlarından çok daha önemli hale geldi “Dünyanın En İyi 100 Restoranı” listesi.
Bu listeye girmeyi başaran restoranların şeflerinden destek aldı Lee. Türkiye’den sadece tek bir isim var listede şimdilik, Mehmet Gürs’ün Mikla’sı. Önceki yılki 96. sıradan sonra geçen yıl 40 basamak atlayarak 56. sıraya yükseldi. Mikla’dan seçilen yemek ise sumaklı ve füme yoğurtlu kuzu etli mantı.
Gastronomi öne çıkıyor
In Situ’nun hedefi bir müzeyi gezerken, eserleri incelerken nasıl dünyanın dört bir yanından sanatçıların işlerini görüyor ve farklı coğrafyaların, farklı kültürlerin etkisinden haberdar oluyorsanız, restoranda da aynı hizmeti verebilmek.
Mehmet Gürs müşteriler için bunun sadece “cool” bir deneyim olduğunu ama asıl bu sektördekiler için bunun ne kadar hayranlık uyandırıcı bir çalışma olduğunun altını çiziyor. Farklı kültürlerden, yerlerden ve insanlardan farklı felsefe, tat ve teknik birikimini bir araya getirmenin ne kadar zor bir iş olduğunu ve büyük emek gerektirdiğini hatırlatıyor.
“Müzede gezmekten çok bir başkasının seçtiği müzikleri, playlist’i dinlemeye benziyor bu deneyim” diyenler de var. “Art Basel’i, Venedik Bienali’ni kaçırmayan, global sanat piyasasını takip edenler gibi global yeme-içme dünyasını takip eden bir müşteri kitlesi gerekiyor bu restorana” diyenler de...
“In Situ bazı şeflerin artık edebiyat, resim, müzik ve benzeri yüksek kültürün temsilcileri gibi birer kültürel figür haline geldiğini kanıtlıyor” diyor New York Times yazarı Pete Wells. “Artık bir şefin yemeği müzede ziyaret edilebiliyor ve bunu kimse garipsemiyor” diye ekliyor.
Dünya giderek küçülüyor, gastronomi giderek daha da ön plana çıkıyor.
Menüde başka hangi şeflerin yemekleri var?
Dünyanın en iyi restoranı seçilen Osteria Francescana’nın şefi Massimo Bottura, Momofuku’nun şefi David Chang, The French Laundry’nin şefi Thomas Keller, Daniel’in şefi Daniel Boulud, Noma’nın şefi Rene Redzepi, Tickets’ın şefi Albert Adria, Chez Panisse Restaurant’ın şefi Alice Walters ile başlayıp uzayıp giden bir liste.
Ünlü dokuz şef Yosma’da buluşuyor
Londra’dan Türk mutfağı merkezli bir gastronomi haberiyle devam edelim. İstanbul Doors Group’un kurucularının Levent Büyükuğur liderliğinde Londra’da bir yeme-içme şirketi kurduğunu daha önce yazmıştım. Good Food Society ile önce Mayfair’de Frescobaldi adlı İtalyan restoranını, sonra da Marylebone’da Yosma adlı Türk restoranını açtılar.
27 Şubat’ta Yosma’da “Fire and Feast” (Ateş ve Ziyafet) başlıklı özel bir gece düzenliyorlar, İranlı şef ve yemek yazarı Sabrina Ghayour ile birlikte. Farklı kültürlerden tam dokuz şef Doğu’dan ilham alarak birer yemek hazırlayacak.
Peki hangi şefler katılıyor bu özel geceye? Sabrina Ghayour (Persiana&Sirocco), Hus Vedat (Yosma), Francesco Mazzei (Sartoria), Dan Doherty (Duck and Waffle), Selin Kiazim (Oklava), Nieves Barragan (Barrafina), Anna Hansen (The Modern Pantry), Lee Tiernan (Black Axe Mangal). Biletler şimdiden tükenmiş durumda.
Elde edilen gelir, felaketlerde açlığa karşı mücadele veren hayır kurumu Action Against Hunger’a bağışlanacak.