Hatırlayacaksınız, 2020’de Art Basel Hong Kong, Basel ve Miami fuarları iptal edilmek zorunda kaldı.
Çağdaş sanat fuarı Frieze ise Londra ve New York’taki edisyonlarını iptal etti.
2021’de ise Art Basel Hong Kong Mart 2021’den Mayıs 2021’e ertelendi.
Art Basel İsviçre ve Miami’deki fuarlar ile Frieze Londra önceden kararlaştırılan tarihlerde gerçekleşti ve fiziksel fuarların geri dönüşüyle katılımcı sayısı da yükseldi.
Omicron nedeniyle büyük bir değişim var, pandemi konusunda yine başa döndük, Mart-Nisan 2020’de yaşadıklarımızın benzerini yaşıyoruz.
Bazı etkinlikler şimdiden ertelendi.
Bkz. Tasarım ve dekorasyon dünyasının popüler fuarı Maison&Objet Paris. Avrupa’daki Kovid-19 vakalarındaki artış nedeniyle 18-22 Ocak tarihleri arasında gerçekleşecek fuarın yeni tarihleri şimdilik 24-28 Mart olarak açıklandı.
Martta Hollanda’da gerçekleşmesi planlanan TEFAF Maastricht de ertelendi.
Mart 2020’den bu yana pandeminin, sosyal hayatımızda ve kişilik özelliklerimizde yol açtığı birçok değişiklik dikkatimizi çekiyor. Artık hem yalnız kalmaya hem sosyalleşmeye her zamankinden daha çok ihtiyaç duyuyoruz. Şimdi bu gidip gelen ruh halimiz, “seçici sosyal” anlamına gelen tek bir kelimeyle özetleniyor: “Ambivert”
Aralık’ın ilk 3 haftası İstanbul sosyal hayatı çok hareketliydi, yeni yıl davetleri, partileri, kutlamaları ardı ardına geldi. Sosyal medyada yakından takip ettiğimiz aynı isimler davetten davete koştu. Sonuç, büyük bir çoğunluk Kovid-19 pozitif olarak yeni yıla evde izolasyonda girmek zorunda kaldı. Hatta restoranlar bile bu yılbaşında tek kişilik hindi menüsü paketleri hazırladı.İşte böyle tuhaf günlerden geçiyoruz. Bu durumda psikolojimiz de ister istemez etkileniyor. Sürekli bir sosyalleşme ikilemi içindeyiz. Bir yanımız sevdiğimiz mekânlara koşup arkadaşlarımızla buluşmak istiyor, bir yanımız olabileceklerden korkuyor ve kendi güvenli alanımızdan çıkmak istemiyor. Son 2 yılın
2021, 2020’yi çabucak unuttursun diye başlamışız.
Şimdi ise dileğimiz 2022’nin hem 2020’yi hem 2021’i çabucak unutturması... Malum, 2020 flu geçti, çoğunu hatırlamıyoruz ya da hatırlamak istemiyoruz. Sağlığını, işini, gelirini, en önemlisi yakınlarını, sevdiklerini kaybedenler oldu.
2021 ise nasıl geçti anlamadık bile. Pandemiden elbette daha çok bunaldık ama yine adaptasyon yeteneğimiz öne çıktı ve şartlara hızla alıştık, biraz da hislerimiz uyuştu, yavaşladık, evlerden daha az çıkar olduk. Şimdi dejavu zamanı, mart 2020’de yaşadıklarımızı yeniden yaşıyoruz. O zamandan bu yana hayatımızda çok şey değişti. Evde çalışmaya, toplantılarımızı Zoom’da yapmaya, çevrim içi sosyalleşmeye, çevrim içi kültürel aktivitelere katılmaya alıştık.
İlk günlerdeki gibi evimizin dışına adım atmaktan, gelen paketleri günlerce bekletip dezenfektanlarla silmekten, kıyafetlerimizi 60 derecede yıkamaya çalışmaktan bugünlere geldik. Bir yandan koronavirüsten nasıl korunacağımızı öğrendik, bir yandan da bu süreçten
Hatırlayacaksınız, eserlerini çok beğendiğim Seçkin Pirim, İstinye Park’taki Louis Vuitton mağazasının dış cephesini kısa bir süre önce bir heykel haline getirdi.
Louis Vuitton sanatçıyı tamamen özgür bırakmış, Pirim de, “Ben size cephe yapmam, içine girilebilen bir heykel yaparım” demiş.
Ortaya çıkan sonuç da sanatçının kâğıt heykellerine gönderme yapıyor.
Seçkin Pirim, yıllar önce ‘Disiplin Fabrikası’ başlıklı işlerinin çıkış noktasını açıkladığında, askerde yazıcı olarak görevliyken, sıkıntıdan kâğıt keserek, kâğıttan heykel yapmaya başladığını anlatmıştı.
Tesadüfler insanın hayatında çok önemli rol oynayabiliyor. Pirim’in Güzel Sanatlar’da okumak istemesi de aslında yine bir tesadüfle ortaya çıkmış. Yedi yaşında taşındığı Kuzguncuk, sanatçıya ilham vermiş.
Kuzguncuk’ta yaşayan Bihrat Mavitan’ı örnek alarak büyümüş ve Kuzguncuk sakinlerinden Mavitan, Nevzat Sayın ve Cengiz Bektaş gibi isimlerin yönlendirmesiyle Güzel Sanatlar’da
Hatırlayacaksınız, Ardan Özmenoğlu eylülde Anna Laudel Düsseldorf’ta ‘Alles Wunderbar’ başlıklı kişisel bir sergi açmıştı.
Kasıma kadar devam eden sergi, Alman koleksiyonerler tarafından da büyük ilgi gördü. Daha sonra Ardan Özmenoğlu ile Anna Laudel Gallery’nin Kazancı Yokuşu’ndaki yeni yerini gezme şansım oldu.
Malum, Anna Laudel Gallery 2016 yılından beri yer aldığı Karaköy Bankalar Caddesi’nden Gümüşsuyu Kazancı Yokuşu’na taşındı.
Galataport’tan AKM’ye uzanan Beyoğlu Kültür Yolu üzerinde.
Buradaki ilk sergi Ramazan Can’ın “Ne Yerdeyim, Ne Gökte” isimli kişisel sergisiydi, sanatçının son yedi yıl içerisinde farklı materyallerle ürettiği eserler burada yer aldı.
Galeride sevdiğimiz sanatçıların daha uygun fiyatlı işlerinin yer aldığı bir modern sanatlar müzesi mağazasını andıran bölüm de dikkat çekiyordu.
Şimdi ise Ardan Özmenoğlu’nun 2008-2020 yılları arasında ürettiği neon eserlerini bir araya getirdiği, “You Like My Work Ha?” başlıklı, 500 edisyonlu ve
2020’den 2021’e umutla girmiştik; her şeyin daha iyi olacağına, pandeminin sona ereceğine inanmak istemiştik. Öyle olmadı. Şimdi 2022’ye yine
umutla giriyoruz, 2021’de sosyal hayatta olanları hatırlayarak…
Delta mı Omicron mu? Aralık 2021’de Mart 2020’ye geri döndük, her şey sil baştan başladı. Omicron’un yüksek bulaşıcılığıyla pandeminin en başındaki en çaresiz günleri yeniden yaşamaya başladık. Her ne kadar Omicron’un daha kolay geçirilebileceği söylense de aslında anlaşıldı ki henüz yeterli bilgi yok.
Aşı meselesi: Bu yıl hangi aşı daha etkili tartışmaları yaptık. Aşı sertifikaları her seyahatte, etkinlikte en önemli aksesuar oldu. Birçok kültür-sanat kurumunun yöneticisi “Sanat için aşı” dedi.
Yılın insanı: Özlem Türeci ve Uğur Şahin, ‘Aşı devrimi’ spotuyla Time’a kapak da oldu, uluslararası önemli ödülleri de aldı. Türeci-Şahin çifti olağanüstü başarılarıyla Financial Times tarafından da ‘Yılın İnsanları’ seçildi.
AKM yeniden: Cumhuriyet
Mikonos’ta Türklerin en sevdiği beach club Nammos’tu. Ta ki Scorpios açılana kadar.Mikonos’ta Türklerin en sevdiği beach club Nammos’tu. Ta ki Scorpios açılana kadar.Bundan tam altı yıl önce sezon başı Mikonos’a gittiğimde büyük bir heyecan vardı, nedeni ilk defa rafine tasarımı olan, gösterişle değil sanat, müzik ve ruhsal gelişimle öne çıkan, içinde mağazası olan, çalışanların üniformalarının tasarımını bile beğendiğiniz ve satın almak istediğiniz, yemekleri de iyi olan yeni bir beach club Scorpios’un açılmasıydı. Malum, Mikonos’ta kolay kolay yeni yer açılmıyor, klasikler değişmiyor. İşte bu yüzden, hemen Scorpios’un yaratıcıları Thomas Heyne ve Mario Hertel ile tanışmış ve Mikonos’a her gittiğimizde Scorpios’a da gitmiştik. Scorpios, tam 2.5 yıl önce Soho House ailesine katıldı.
Bu da demek oluyor ki Soho House İstanbul üyeleri aynı zamanda ‘Friends of Scorpios’ oldu ve burada öncelikli rezervasyon hakkından özel partilere birçok avantajdan yararlanma şansına sahip oldu.
Scorpios,
En son Beyoğlu’nda Hope Alkazar’da devam eden Alkazar Rüyası ile konuşmuştuk Refik Anadol’u. “İstanbul'un köklü geçmişe sahip mekânlarından biri olan eski Alkazar Sineması rüya görseydi, bu rüya neleri içerirdi?” diye yola çıktı Refik Anadol ve 150 Türk filmini izleyerek geliştirdiği algoritmayla bir eser oluşturdu.
Bu projeye Alkazar Rüyası ismini verdi.
Şimdi ise Refik Anadol, Open Sea’de yayınlanan “Machine HallucinationsNature Dreams: AI Data Sculpture 2021 1/1” adlı eserinin 300.69420 ETH’e, yaklaşık 1.2 milyon dolara mabu isimli koleksiyonere satılmasıyla gündemde. Bu satış ile dünyanın en önemli NFT satışları arasına da girmeyi başardı Refik Anadol.
“Machine Hallucinations Nature Dreams: AI Data Sculpture 2021 1/1” eserini alan koleksiyoner, eserle beraber sanatçının imzalı 3 boyutlu fiziksel bir sertifika, enstalasyonun kaynak yedek dosyaları ve özel bir yazılım içeren bir bilgisayarı da satın almış oldu.
Eseri satın alan Mabu’nun Open Sea profilinde koleksiyonunda 400’den fazla eser yer alıyor.
Cü