Yazılarını sevdiğim yazarlarla tanışmaya korkarım.
Hayal kırıklığına uğrama olasılığını bildiğimden.
Çoğu zaman yazıyla kendini çok iyi ifade eden biri, karşısına geçip konuştuğunuzda bir iki kelimeyle o aklınızda yarattığı şahane kahramanı anında yıkabilir.
Tam tersi de olabilir tabii, karşınızdaki büyük yazar anlattıklarıyla “Az bile hakkını vermişim” de dedirtebilir size.
Şanslıyım, Milliyet’teki 10 yılımda rahmetli Çetin Altan’dan Güngör Uras’a çok sevdiğim yazarlarla çalışma fırsatım oldu.
Halen Melih Aşık’tan Güneri Cıvaoğlu’na benim için ikinci kategoriye giren az sayıda usta yazarla ve Asu Maro’dan Mehmet Tez’e kendi jenerasyonumun en beğendiğim yazarlarıyla aynı gazetede yazmak onur kaynağı.
Milliyet 69 yaşında, yeni yazarlarıyla, daha genç kadrosu ve yönetimiyle her zamanki gibi değerli işlere imza atıyor.
Kardashian-Jenner ailesi hayatımıza yeni bir kavram getirdi: Ünlü olduğu için ünlü olmak.
Eskiden insanlar ürettikleri sayesinde konuşulurdu.
Önce çalışır ve üretir, sonra ortaya çıkardı.
Artık durum farklı: Önce şöhret oluyorsun, sonra mesleğine karar veriyorsun.
Kardashian’ların en küçük kardeşi, Kylie Jenner da bu yolu izleyenlerden.
Kylie Jenner, geçen haziran ayında, 21. doğum gününden hemen önce, iş dünyasının en prestijli dergisi Forbes’a “Servetini kendi kendine kazanan en genç milyarder” sıfatıyla kapak oldu.
O zaman serveti 900 milyon dolar civarındaydı.
Önceki gün ise Amerikan Forbes dergisi, meşhur listesini ve Kylie Cosmetics’in sahibi Kylie Jenner’ın servetinin 1 milyar dolara ulaştığını açıkladı.
Gastronominin Türkiye’nin ekonomisinde kaldıraç etkisi yapabileceğini, Türkiye’nin gastroekonomi alanında yol haritası belirlemesi gerektiğini geçen yıl TURYİD Başkanı Kaya Demirer ile konuşmuştuk.
Bu yıl ise TURYİD, “Gastronomi, bugün dünya turizminin rotasını çiziyor, her yıl 150 milyar dolarlık ekonomi yaratıyor. Ziyaretçilerde daha derin ve anlamlı bir deneyim yaratarak daha kalıcı izler bırakıyor. Gastronomi alanında yaratıcı şehirler dünya çapında markalar haline geliyor. Yepyeni restoranlar açılıyor, şefler yetişiyor, lezzetler geliştiriliyor ve katma değeri yüksek ihracat ürünleri tasarlanıyor” açıklamasını yapıyor.
İlki geçen yıl gerçekleşen Gastroekonomi Zirvesi’nde son dönemde gastronomi turizmiyle öne çıkan ve ceviche ve kinoayı dünyaya tanıtan Peru, yenilikçi mutfak anlayışıyla öne çıkan Danimarka, kimchi turşusunu dünya markası yapan Güney Kore örnekleri de konuşuldu.
Malum, Güney Kore, Japonya, Peru, Danimarka ve İspanya gibi birçok ülke kendi mutfaklarını dünyaya bir marka olarak tanıtabildi.
Gastronomi alanında markalaşmış ülkelerin lider isimleri de geçen yılki zirveye katıldı.
Gastronomide Türkiye markasını ise çok değerli bir isim Alan Yau anlattı.
Wagamama,
Çağdaş sanat dünyası geçen hafta Marakeş’teydi, 1.54 sanat fuarının açılışı için. İşte Marakeş’ten yeme-içme, gezme ve tabii çağdaş sanat notları…
Tam bir yıldır bu seyahati bekliyorum. Geçen yıl Marakeş’te çağdaş sanat fuarı 1.54’u gidenlerden dinlediğimden beri fuar zamanı Marakeş’e gitmek istiyordum. Afrikalı çağdaş sanatçıların işlerini tanıtan fuar sırasında Marakeş’teki çağdaş sanat müzesi MACAAL’da da sergiler, açılışılar, partiler yapılıyor. İstanbul’da kar yağarken Marakeş’te 28 derecede güneşle iliklerinizi ısıtmak mümkün. Hatta bana göre Marakeş’in en güzel özelliği de havası. Her ne kadar çöl iklimi nedeniyle akşam saatlerinde birden soğusa da. Marakeş’te ilk akşam Meryanna Loum-Martin’in Jnane Tamsna adlı butik otelinde Roberta Annan ile birlikte ev sahipliği yaptığı yemeğe katılıyoruz. Afrikalı yaratıcı isimleri desteklemek üzere Roberta Annan Vakfı ile birlikte yeni bir platform kuruyorlar. Masada New Yorklu ünlü avukatlardan TED Talk’larıyla tanıdığımız harika yazarlara, Afrika’nın gururu birçok tanıdık isim var. Hepsi ertesi gün yapılacak toplantı için heyecanlı.
Ziyaretçiler de dikkat çekici
Ertesi gün toplantıda Gana’dan, Nijerya’dan, Uganda’dan birçok önemli
"Çok uzak, nasıl gideceğiz?” diyenlere, “Pistlerde sorun varmış” söylentilerine aldırmadan geçen hafta İstanbul Havalimanı dış hatlardan Paris’e uçtum.
Yeni havalimanından ilk uçuşumdu, daha önce havalimanını gezmiş olsam da.
İstanbul Havalimanı’na Nişantaşı’ndan sabah 08.00’de tam 37 dakikada gidiyorum.
Kesinlikle sanıldığı kadar uzak değil.
Yollar, D20 yeni karayolu bağlantısı, pek ferah.
Üstelik metro tamamlanınca çok daha kolay olacak ulaşım, şehrin merkezine 26 dakikada gidilecek.
Doğru terminal kapısından girerseniz içerideki yürüyüş gözünüzü ürkütmesin.
Adımsayarınızı mutlu edecek kadar çok adım atıyorsunuz ama havalimanı henüz çok ıssız olduğu için rahat rahat geziyorsunuz.
Bebek’te bir apartmanın bahçe katındayız.
Avlu Bebek’te Sırmasa’nın hazırladığı mimozalarla süslü nefis bir sofrada oturuyoruz.
Masterchef’in jürisi şef Somer Sivrioğlu, Avustralya’daki restoranı Efendy ve Anason’a dönmeden bir gece önce İstanbul’da ilk kez özel bir yemek yapıyor. Anason’un menüsündeki spesiyalitelerini tatma şansımız oluyor, somon pastırmadan pırasa beğendiye, kadayıflı karidesten Turkish mess adını verdiği Eton Mess’in Türk dokunuşlu sakızlı ve fıstıklı versiyonuna...
Bu sırada Somer Sivrioğlu’nun annesi Ülkü Hanım’la da tanışıyorum, menüdeki fava sadece anne tarifi değil, Ülkü Hanım tarafından yapılmış.
“Ben normalde böyle yapmıyorum, ama şef böyle yapacaksın dedi diye böyle yaptım” diyor.
Sonra da başlıyor anlatmaya, “Somer portakal bile soyamazdı, master için Avustralya’ya gitti, azmetti, çok çalıştı, şef oldu. Azmin sonu” diyor gülerek.
Tam o sırada Somer Sivrioğlu katılıyor aramıza. Masterchef’in 2. sezonu için İstanbul’a geri gelecek.
“Bu akşamki yemek Masterchef’ten daha zorlu şartlardaydı, Hell’s Kitchen gibiydi” diyor gülerek, profesyonel olmayan, küçük bir mutfakta hazırlıkları yaptıkları için.
- Bu yıl kırmızı halı da ödül töreni de her zamankinden daha sönük geçti. Hatta dijital çağda Hollywood kültürünün düşüşte olması nedeniyle Oscarların da Oscar modasının da eskisi gibi bir gücünün ve etkisinin kalmadığı konuşuldu uzun uzun.
- Şıklık ve fitlik eskisi gibi ön planda değildi. Görüntüye önem vermek değil artık önemli olan. Çünkü tek tip kusursuz insan modeli artık revaçta değil. Farklılıklarıyla öne çıkanların zamanı şimdi.
- Trump ne kadar Meksika sınırına duvar örse de Meksikalı sinemacılar Hollywood’da kazanmaya devam ediyor. Bkz. Roma’nın yönetmeni Alfonso Cuaron.
- En iyi film ödülünü kazanan ‘Green Book’ ırkçılığı, Rami Malek’e en iyi erkek oyuncu ödülünü kazandıran ‘Bohemian Rhapsody’ ise eşcinselliği basitleştirdiği için eleştirildi ama eleştiriler ödülleri kazanmalarını engelleyemedi.
- Sunucusuz bir Akademi Ödül Töreni eksikti. Her ne kadar dış sesle anonslar çözülse de ve ödül verenler kısa konuşmalar yapsa da bir sunucunun yerini dolduramadı.
- Gecenin en şık isimleri Lady Gaga ve Irina Shayk’tı. Herkesin gözleri Bradley Cooper yüzünden bu iki ismin üzerindeydi zaten. Lady Gaga, sadece Audrey Hepburn ile özdeşleşmiş 30 milyon dolarlık Tiffany kolyeyle değil,
Şimdiye kadar birçok restoran rehberi ve listesi yayımlandı.
Hepsinde başrolde olağan şüpheliler vardı, yıldız şeflerin fine dining restoranları.
Hatta çoğu, gittiğiniz zaman tadım menülerine çok da bayılmadığınız ama yine de dünyanın en iyileri arasında yer aldığı için imkân varsa denemek istediğiniz restoranlar.
Bu hafta ise yeme-içme endüstrisini değiştirecek bir oluşumun ilk adımı atıldı.
World Restaurant Awards (Dünya Restoran Ödülleri), 50 Best’in yaratıcısı ve ‘Where Chefs Eat’ kitaplarının yazarı Joe Warwick ve ‘Gelinaz!’ projesinin yaratıcısı Andrea Petrini tarafından başlatıldı.
Aralarında Jale Erentok Yau’nun da olduğu tam 100 kişilik dev bir jürisi var.
Ödüllerin amacı diğerleri gibi Avrupa merkezli, erkek egemen ve yüksek fiyatlı restoranların başrolde olmadığı farklı bir sistem ve farkındalık yaratmaktı.
Pazartesi akşamı Paris’te ilki gerçekleştirilen ödül töreninde olağan şüpheliler ilk kez kazanamadı.