Fenerbahçe bu sezon dördüncü kez bir maçta 5 ve üzeri gol attı. Sarı-lacivertliler şimdiden 103 gollü rekoru egale edeceklerini söyleyebilirler.
Peki bunca golü nasıl atıyorlar? İsterseniz hikayeyi, “Bu sezon büyüklere kafa tutabilen Anadolu kaplanı yok” diye de okuyabilirsiniz. Ama bu şimdiden 56 gol sayısına ulaşmış ligin liderinin oyununu göz ardı etmek olur. O yüzden biz, Fenerbahçe nasıl böyle çok gol atabiliyor ona bakalım.
Varan 1 futbolun klişe tanımlarından biri olan “Komple 9” tanımının vücut bulmuş hali Dzeko’ya sahipler. O Dzeko da oyun aklına, pozisyon bilgisine, keskin bir bitiriciliğe ve liderlik özelliklerine sahip.
Varan 2 İrfan Can hızı. Yetenek konusunda İrfan ve Cengiz yarışa girse, belki kimin kazanacağını kestiremeyiz. Ama dün İrfan önce topu kontrol etmeden kafayla verdiği pasla, sonra hızlı kullandığı taçla gösterdi ki, oyunu hızlı düşünen ve hızlı oynayan oyuncu takımına golü attırır. Cengiz şimdi formayı alması için sadece atması değil attırması da gerektiğini düşünüyordur.
V
Galatasaray’ın bu sezon transfer planlaması neresinden tutsan elinde kalıyor. Sol bek, sağ bek yedeği ve santrfor yedeği yok. Onun çalımı bunun yıldızı derken kulübeden girip katkı sağlayabilecek ortalama mevki oyuncusu alınmamış. Dün yedek kulübesine bakıyorsun oyuncuların yarısını kimse tanımıyor. Omurga oyuncularından yoksun çıktığı maçta sarı kırmızılılar alelade bir takım görüntüsünde.
Bu sezon yeni bir de klişesi var Galatasaray’ın. İç sahada ilk yarı dünyaları kaçırıyor, rakip kaleciler her yaptıkları kurtarışla biraz daha devleşip özgüven kazanıyor. Ankaragücü maçında Bahadır’ın dün akşam genç Deniz’in olduğu gibi. Galatasaray iç sahada favori çıktığı maçların, gol bulamadığı her ilk yarısında rakipler için adeta kaleci okulu gibi.
Dünkü karşılaşmada sahadaki oyunculara hiç bir eleştirim yok. Yine bir şekilde üç puan alındı. Özellikle Kaan ve Barış bu sezonun emekçileri. Okan Hoca’ya belki neden Zaha’yı en uçta başlatmadığını sorabilirim. Kariyerinde
Yazı yazmak zor değildir, ama bazı maçlardan sonra yazmak zordur. Dünkü derbinin ardından ne anlatmalı sizce? Öyle bir maç başlangıcı oldu ki, daha ilk 90 saniyede iki faul düdüğü çalınacak kadar kontrolsüz, iki tarafın da bir isabetli şut bile çekemeden bitirdiği bir devre. En küçük preste ya uzun vuran, ya faul yapan her iki ekip de sezon başından beri övdüğümüz oyunlarından çok öteydi. İki hoca da beraberliğe tamam diyerek çıkmış maça. Deplasman takım hocası için belki kabul edilebilir ama tam kıta taraftarının önünde ev sahibi hoca, mutlak galibiyet fikriyle mi çıkmalıydı? Bence evet.
İrfan Can’ın, “8 numarada daha iyiyim” demiş olmasına rağmen bu sezon hiç bir maçta, değil ilk 11, maç içinde değişiklikle bile kendisine orada şans vermeyen İsmail Hoca’nın bu büyük maça tercih ettiği orta saha, ilk yarı dönen topların çoğunu rakibine bıraktı. Hem Cengiz’in varlığıyla sağ kanat organizasyonları aksarken hem de sekenleri toplayamayan İrfan
Sezon içinde en zor maçlardan birinde rakibini hem eksik hem oyun gücü düşük yakalamak ancak birkaç yılda bir olur. Fenerbahçe’de uzun yıllardır İnönü’de yenemediği Beşiktaş’ı bir daha ne zaman böyle yakalar belli olmaz. Dünkü oyunu siyah-beyazlılar adına eleştirmek hiç adil olmaz. Çünkü kötü transferlerle birbirini tamamlamayan mevkiler, kötü yönetim, sakatlıklar derken son yılların en kötü sezon başlangıcını yapan Beşiktaş’ta taraftar hariç, rekabet gücü olan, iddialı duran kimse yok. Yeni yönetimi çok zorlu bir süreç bekliyor.
Yönetmekten bahsetmişken, takımın belki de skora en yakın oyuncusu kulübede başladı maça. Aboubakar’ın bir önceki döneminde neler yaptığını Sergen Hoca söylemiş olmasına rağmen tekrar transfer edilmiş olması, ilk günden beri sorduğum soruyu yine çıkarıp ısıtmama sebep oldu. Oyuncuyu yeniden transfer edenler mi daha Beşiktaşlı, yoksa Sergen Yalçın mı? Neden itibar etmediniz zamanında Sergen Hoca’nın
Uyku sorunu yaşayanlar için ideal bir karşılaşma oldu Pendikspor-Galatasaray maçı. Kaydedin uykunuz kaçtığında açın izleyin ilk yarı bitmeden mışıl mışıl uyuyabilirsiniz. Şampiyonlar ligi dönüşü Galatasaray’ın tempo düşüklüğü, konsantrasyon eksikliği diye bir klişeyle bakmak istemiyorum konuya. Maçın özeti, merkezi kompakt bir şekilde kapatan Pendik karşısında, Galatasaray’ın temposuz oyununun ne rakibi açabilmesi, ne de organizasyon yaratabilmesi. İlk yarım saat hiç isabetli şut olmayan karşılaşmada, tamamen bireysel yetenekler ve Okan Hoca’nın sonunda kızması gereken oyunculara gereken mesajı vermek için ikinci yarı yaptığı değişikliklerle skoru aldı sarı kırmızılılar.
Galatasaray’da herkes sadece büyük maçlarda oynamak istiyor. Ama yarışta farkı bu küçük maçlar belirleyecek. Tete, Sergio, Kazımcan belki de böyle maçların oyunu açan, skoru alan oyuncuları olacak ki, takım yarışı kazasız bitirsin. Çünkü belli ki Galatasaray ve Fenerbahçe arasında şampiyonun kim olacağını rotasyon
Tüm gün süren şiddetli yağmurla oynanıp oynanmayacağı son ana kadar belli olmayan Galatasaray- ManU maçı tarihlerine hatırlanacak bir maç daha bıraktı. Dün maçı izleyen herkes yıllar sonra “O gün berbat bir hava vardı” diye başlayacak cümlelerine ve ardından karşılıklı atılan gollerden bahsedecek.
Çoğu yorumcu tarafından favori gösterilen ama bence en kötü United’ın bile her zaman tehlikeli bir United olduğu maça çıkarken, herkesin üzerinde Bayern karşısında sergilenen etkileyici oyunun özgüveni vardı. Peki Galatasaray o oyunun bir benzerini oynayabildi mi? Hayır. Maça erken yenen iki golle başlayan sarı kırmızılılarda bu iki golün sebebini savunma üstünden veya gollerde verilen pozisyonlar üzerinden okumadan, belki de planın üzerinden değerlendirmek lazım. Yani başlangıç 11’inin ve Kaan Ayhan’ın yerinin. Galatasaray’ın başta Bayern maçı olmak üzere, bu sene kuvvetli ön alan presini yapıp sürdürmesinin en temel taşlarından biri Torreira’nın yanında Kaan’ın oynaması. Bu
Okan Buruk, Hatay mağlubiyetinin ardından vakit kaybetmeden çıkardığı dersle, Alanya karşısına rotasyonlu bir kadroyla çıktı. Şampiyonlar Ligi ve ligi birlikte sürdürdüğü sürece izleyeceğimiz kadro çeşitliliğinin başlangıcını da bu maçla yapmış oldu.
Galatasaray iç sahada maçlara kendi yarı sahasında bir tek Muslera’nın kaldığı bir oyunla başlıyor. Ardından baskı kurduğu 15-20 dakikalık periyotta golü çıkaramazsa yavaş yavaş hem fizik hem moral olarak düşüyor. Rakip takımlar ise ilk yarıyı gol yemeden bitirmek için kapanıyor ve süreyi geçirmeye çalışıyor. Bu sezon ilk defa bir lig maçında o yoğun baskıyı hiç düşürmeden ilk yarının tamamına yaydı sarı kırmızılılar. Alanya’nın hücum geçişi yapmasına fırsat vermeden 45 dakika boyunca topu rakip yarı sahada tutarak oynadılar. Bunun karşılığını da iki golle aldılar. İlk yarının yıldızı Mertens’di. Bu sezon sonu futbolu bırakmayı planlayan Belçikalı yıldız bütün kariyerini özetleyecek nitelikte bir gol attı. Belki topla çok yaratıcı bir oyuncu
Milli maç arasına gitmeden önce ligin üst bölgesindeki sıralamaları değiştirecek maçta, Fenerbahçe liderlik koltuğunun, Adana Demirspor ise üçüncülük koltuğunun peşindeydi. Bu sonuçla ikisi de istediğini aldı.
Kluivert güçlü rakibine rağmen “Benim evim, benim kurallarım” deyip takımın çoğunu ofansif karakterli oyunculardan kurgulayıp sahaya çıktı. Bunun bedeli olarak da rakibine ilk yarı 13 şut imkanı verdi. Elinde Trabzonspor maçı gibi bir referans varken, bu hücum gücü yüksek oyuncular neden ilk yarı geriden topla çıkmaya çalıştı anlamak mümkün değil. Kaleci Ertaç’ın ortaya koyduğu performans olmasa ilk yarı Fenerbahçe soyunma odasına önde giderdi. Ama sarı-lacivertliler için de şartlar uygun değildi. Hem kötü zemin, hem çıkarken yapılan top kayıpları hem de etkisiz kalan bazı oyuncular sebebiyle Fenerbahçe denedi ama golü bulamadı. Peki kim o etkisiz oyuncular?
Öncelikle Zajc. Bu sezon takımda biri eleştirilecekse mutlaka ilk sırada Zajc oluyor. Kafası