Bilgin Gökberk

Bilgin Gökberk

bilgingokberk@mail.com

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


Aziz Nesin’in o müthiş hikayesini bilirsiniz. Veya bilmezsiniz. Önemli de değil zaten. Kendime bağlamak için böyle başladım. Aziz Nesin’lik oluyorum çünkü yavaş yavaş. Hani benim hikayemi yazsa ismi şöyle olurdu herhalde. BİLGİN NE BİLİR, NE BİLMEZ.
Futbol senin neyine, basket yazsana diye posta koyanlar. Milliyet gibi ciddi, saygın bir gazetede senin gibi biri diye ince ince, hatta biraz kalınca oyanlar. Seni tek geçerim, en büyük sensin diye yalnız benle doyanlar. Her tipten her insan var. Ama yerim dar. Sadede gelelim.
Soran sorana. Hangi takımı tutuyorsun ? Soru belki de boş. Ama bunun sorulması bile vallahi çok hoş. Demek ki bir takımın peşine takılmamışım. Dolayısıyla çakılmamışım. Kısa keselim. Galatasaray’lıyım. Peki niye böyle birden bire Hıncal abi diyorum tabii, Milliyet Spor’a ilk takılışında şöyle demişti: Derbi okumak için Milliyet aldım. Köyün Delisi, basket yazarı Bilgin kardeşimi bir kenara bırakıyorum, dört yorumcu da Fenerli. Ve şöyle bitirmişti: Milliyet’te maç yorumlayacak tek Galatasaraylı kalmamış. Gerçi vardı bir tane Galatasaraylı, ama onu da Hıncal abi kenara ayırmıştı. Ama kardeşim deyip de kayırmıştı. Amacım ne koca Hıncal Uluç ile koca Milliyet Spor arasına girip reyting kapmak, ne de tarzımı, haddimi aşıp, yolumdan sapmak. Ama Hıncal abi dün Milliyet Spor’a ikinci takılışında Galatasaray - Liverpool maçını bir Fenerli Ömer Üründül ile bir Beşiktaşlı Attila Gökçe yorumlamıştı deyince alındım. Bilmiyorum niye. Ama alındım. Sadece alındım. Bu kadar basit. Birinci yazıda kenara alınmak, ikinci yazıda adam bile sayılmamak. Evet alındım. Bu kadar. O maçı ben de yorumlamıştım. Yani doğrusu bir Galatasaraylı Bilgin Gökberk, bir Fenerli Ömer Üründül, bir Beşiktaşlı Attila Gökçe olmalıydı belki de.
Evet, bir Galatasaraylı Milliyet Spor’da yazıyor. Hem Galatasaray’ı, hem de diğerlerini. Fenerbahçe’yi, Beşiktaş’ı. Ve cumaları da Köyün Delisi’ni. Hıncal ağabey, yoksa sen de mi, delidir, ne söylese yeridir diyenlerdensin ? Üstelik duygulu, rönesanslı, Floransalı iyi bir Galatasaraylı olduğumu bilenlerdensin. Yoksa yeni bir yakıştırma mı benim için. Herkesten önce ben söyleyeyim bari kendi kendime. BİLGİN GÖKBERK YAZAR. YAZAR DA YAZSA NE YAZAR ? YAZMASA NE YAZAR ?

Dünya Kupası’na gidemezmişiz. Veya bizi almazlarmış. Ali Fevzi Bir, Milano’da sevgili Necil Ülgen’e böyle demiş. Gidemeyelim. Veya gitmeyelim. Pislik içinde gideceksek, hiç gitmemek daha iyi değil mi ? Hem sonra niye yıkanmıyoruz ? Gerçi o da yetmez. Bu kadar kire, kese lazım kese ama...
Neyse. Milano’ya dönelim. Keşke ordayken Ali Fevzi Bir, Milanello’ya da gitseydi. Hani Milan’ın mabetine. O koca Milan’ın 79 - 80 senesinde niye küme düşürüldüğünü öğrenseydi. Üstelik 78 - 79 sezonunun da şampiyonuydu Milan. Çizme’nin en sevilen santrforu Paolo Rossi’nin ve onla beraber bir sürü futbolcunun niye boykot aldığını da. Sebebi İtalyan Toto’suydu. Suç da futbolcuların oynayanları yanıltmak ve haksız kazanç sağlamak ve sağlatmak için oluşturdukları çeteydi. Peki sonra ne oldu ? Milan yine aynı Milan. İtalya da aynı İtalya. Dünya şampiyonasına gitmediler mi ? Gittiler. Aralarında cezası biten Rossi de vardı. İspanya’da şampiyon da oldular. Kimse de ağzını açıp tek laf edemedi. Yıkanmışlardı. Temizlenmişlerdi. Ne keseler yapmışlardı. Böyle bitirmek hoşuma gidiyor. Bilmem anlatabildim mi ? Daha doğrusu ben anlatabildim de, siz anlayabildiniz mi ?

Konuşan herhangi biri olsaydı bahsetmeye bile değmezdi. Bu köşeye de girmezdi. Ama herhangi biri değildi. Konuşan Lütfi Arıboğan’dı. Mahmuti ve Didin’i konuk ettiğim CNN Türk’teki Pivot programına bağlandı, Efes’e mağlup oldukları maçın ertesi günü. Ve şöyle dedi: "Eksiklerimiz var. Çalışacağız. Efes - Ülker arasında güzel bir rekabet var. Bazen biz yeniyoruz, bazen onlar. Bazen Ülker şampiyon oluyor, bazen de Efes. Dün biz yenildik. Daha çok çalışıp bundan sonraki maçta sahadaki beş kişiyi yenmeye çalışacağız. Gerekirse altıncı, yedinci, sekizinci adamları da yeneceğiz.
Kim onlar dedim canlı yayında. Altıncı yedinci, sekizinci adamlar. Sezon sonu söylerim dedi gülerek. Herhalde, Ömer Onan, Alper, Kaya, Arda değil kast ettiği. Konuşan, 200 küsür kere milli, üstelik Galatasaray ve Milli Takım kaptanlarından. Üstelik Ülkerspor Genel Menajeri. Duymamazlığa gelemeyiz. Ve ciddiye almalıyız. Evet. Altıncı, yedinci, sekizinci adamlar. Peki ama kim bunlar ?

İşleri güçleri aynı. Futbolcu ikisi de. İsimleri de hemen hemen. Bir G ve M harfi var adlarını birbirinden ayıran. Nitelikleri çok farklı ama.
Galiba ATV’deydi. Faik Çetiner’in programında. İkisi yanyanaydılar. Hagi’ye sordu Faik. Sen gidince ne olacak ? Mesela frikikleri kim atacak ? Ben varım, ben atıyorum. Gidersem başkaları atar dedi Hagi. Emre, Okan, Sergen veya bir başkası. Faik sordu. Peki senin gibi atabilirler mi ? Atarlar, atarlar dedi koca Hagi. Hem de çok iyi atarlar. Frikikleri ben kullandığım için onların nasıl kullandığını bilmiyorsunuz.
Sonra Hami’ye döndü Faik. Trabzon’da ona yapılan eleştiriler için ne diyorsun Hami diye. O da uzun uzun konuştu. Sonunda şu cümle ile bağladı: Vallahi Faik abi. Bir Hami bir daha zor gelir.
Hagi, yerinin kolayca dolacağını söylüyordu. Hami ise zor doldurulur demeye getiriyordu. Bunun için o Hagi zaten, o da Hami. Liverpool maçı için havaalanına indiğinde röportaj yapılıyordu. Sordular ona. En büyük Hagi diye bağırıyor herkes. Öyle mi gerçekten ? Cevap yine müthişti. Bakın ben yokum. Galatasaray yine aynı Galatasaray. Demekki en büyük Hagi değil, en büyük Galatasaray. Evet, o bunun için Hagi işte. Keşke spor basını Ersoy - Hagi flörtüne ayırdığı yerin ve zamanın onda birini Hagi’nin bu yönüne ayırsaydı.

Sabah’ın haberi şöyleydi. Hagi’nin İstanbul’da olduğu gün Şişli 7. Asliye Ceza Mahkemesi’nde davası başlamıştı. Davacı Erol Ersoy’du. Davalı da Hagi. Suçu memura hakaret, müessir fiil, hakaret ve sövmeydi. İstenen ceza da dört yıl hapisti.
Yer Floransa’ydı. Stadda Artemi Franchi. Fiorentina UEFA Kupası maçı oynuyordu. Teknik Direktörü Fatih Terim, maçın hakemi de Orhan Erdemir’di. Maç öncesi gazeteler doldurup göndermişlerdi Erdemir’i, Floransa’ya. Giderken şöyle demişti hiç unutmuyorum. Ha Terim, ha bir başkası. Benim için hiç farketmez. Doğru, farketmedi de. Erdemir değil, Ersoy mahkemeye veren Hagi’yi. Karıştırdın dediğinizi duyar gibiyim. Karıştırmadım, merak etmeyin. Daha doğrusu belki de bilerek karıştırıyorum. Okumaya devam edin.
İlk defa bir Türk hoca bir yabancı takımın başında resmi bir maçtaydı. Hakem de Türk’tü. Sonra ne oldu ? İki Türk koca stada fazla geldi. Erdemir, Terim’i sahadan attı. Haklıydı, haksızdı. Öyle oldu, böyle oldu. Şöyle yapsaydı, keşke atmasaydı. Falan filan. Hikaye hepsi. Biz böyleyiz.
Ersoy’a bağlayalım. Hagi’yi hepimiz biliyoruz. Nedir, ne değildir, anlatmaya gerek var mı ? Galatasaray’a, Türkiye’ye ne verdiği, ne aldığı da ortada. Hatta alamadığı da. O zamanki Galatasaray yönetimi parasını takmıştı ya. Evet, Hagi’ye parasını takalım. Hapse de atalım. Hatta bir yerde sıkıştırıp ağzını burnunu da kıralım. Aman Erol Ersoy, sakın pes etme. Geri adım da atma. Ama senden ve Erdemir hocadan bir şey daha bekliyoruz. Terim’e, Hagi’ye gösterdiğiniz hassasiyeti, Ali Fevzi Bir ile yaptıkları konuşmalarda ne halt yedikleri belli olan arkadaşlarınıza da göstermeniz. Evet, bunu hepimiz bekliyoruz. Tabii Terim ve Hagi de.

SERİ İLANLAR
Pazartesi - Çarşamba 09.30 - 10.00 Radyo D’de
Cuma’ları ise Milliyet’teyiz (Başka şubemiz yoktur.)
İmza: Köyün Delisi