Günlerce düşündüm. Karar verdim. Telgraf çekecektim ona. Önce Bağdat Caddesi’nde yürüyüş, sonra bir espresso ve ver elini postane. Heyecanla bağırdım. Bir telgraf çekmek istiyorum. Ne zaman ulaşsın dedi görevli hanım. En çabuğundan dedim ve de en hızlısından. O zaman yıldırım olsun. Peki, ama kelimesi 500 bin. Üstelik her kelimeyi sayarız. Adres madres, isim misim demek istiyordu herhalde. Ona da peki. Alın doldurun deyip bir form uzattı. Doldurdum XXX. Altına da imza. Pönk. (İtalya’da gırgır olsun diye kullandığım takma isim. Bilgin Pönk Gökberk gibi) Adres de Roma’daki adresim. Hani başkasının eline geçerse çakılmasın diye. Önce X’leri sordu hanım. Şifre mi diye. Hayır dedim. Kiss anlamına geliyor. Yani öpücük. Veya da seni seviyorum. Ne malum öyle olduğu. O zaman açık açık yazın. Ama o anlar dedim. Esprisi de bu zaten. Bilmemne kanununun bilmemne maddesi dedi. Yanarız. Hem ben, hem müdür, hem de postane. Soruşturma açılır. Ya o bir şifreyse hani. Uyuşturucuyu sattık. Ya da adamı öldürdük. Veya madama ...... Hem dedi niye mesaj çekmiyorsunuz, ya da telefon açıp söylemiyorsunuz sevdiğinizi, ya da onu öptüğünüzü. Canım dedim. Gidip söylerim de. Hatta yakalayıp bir yerde öperim belki de. Ama espri işte. Telgrafla olması. Olmaz dedi. Devlet burası. Espri gitmez. Müdüre sormam lazım. Hani Aziz Nesin olsam, ya da Efraim Tishon, kitaba orada başlayacağım. Ama değilim tabii. Klasik ara başlığımızı atalım. Hem siz, hem ben, hem de köşe rahatlasın. Ve devam edelim.
* * *
Bakın dedim müdüre. Mesela adam Kolombiyalı (hani Mondragon gibi). İstanbul’da. Ama sevgilisi Kolombiya’da. Gider Florya’da bir postaneye XXX. Hani bu da onun gibi. Kafası karıştı müdürün biraz. Peki dedi çekin ama başına anlayacağımız bir cümle ilave edin. Okey dedim. Üç X’in başına iyi misin’i ekledim. Sonra aklıma geldi. Peki ya bu iyi misin şifreyse ? Hani adamı, madamı, malı böyle anlatıyorsak. Hoşuna gitti, güldü hatta. Şu X’leri de kaldırsanız ne güzel olacak. O zaman siz çekin dedim benim adıma. İstediklerinizi yazarsınız. Üstelik isim veya adres tahkikatı da yapmaya gerek kalmaz. Bu postanenin müdürüsünüz. Neyse kısa keselim. Döndü hanıma. Çeksin dedi. Sonra alt satıra geçildi. Yani Pönk’e. Bu nedir ? Pönk. Pönk ne dedi kadın ? İşin buralara geleceğini bildiğim için harflerin aralarına birer nokta koymuştum. Müzik grubu havası vermiştim. Hani M.F.Ö gibi falan. Müzik grubuyuz dedim. Biz Pönk’üz. Peki diğerleri nerede ? Evdeler. Onlar da gelmeli. Peki yarın Mazhar gelip MFÖ adına bir telgraf çekmek istese. Özkan’la Fuat’ı da mı çağıracaksınız ? Onları tanıyoruz. Biz yeni bir grubuz. Tanınıp da mı gelmemiz lazım. Nüfus kağıdınızı verin. Ama burada Pönk yazmıyor. Belki bu Pönk bir çetenin şifresi. Ya da bir fraksiyon. Nereden bilelim biz. Ve tabii adres. Niye Roma dedi aynı hanım sinirlenerek. Bütün postane bizi seyrediyor o sırada. Reyting de share de tavanda anlayacağınız. Biri diyor ki o Pivot’taki adam bu, Köyün Delisi. Yaşlı bir kadın sihirbaz galiba diye fısıldıyor arkadaşının kulağına, bir yerden hatırlıyorum. O adres benim Roma’daki evimin adresi. O da espri, yani şaka. Şakalarınız fazla oldu dedi kadın. Adres tesbiti de yaptırmamız lazım o zaman. Roma’ya mı gideceğiz dedim hep beraber. Sonra ilave ettim müdüre. Şu XXX’i çekseydiniz alan da memnun olacaktı, veren de. Üstelik onla aramızda kalacaktı. Şimdi yazacağımı onbinler okuyacak. Belki de iyi oldu. Aldım telgraf kağıdını, çıktım. Bütün postane arkamdan gülerek bana bakıyordu. Çekemediğim telgrafı aşağıda çekiyorum.
bir fön ve pino daniele 5 ve bir telgraf
isim ......
adres ......
XXX
gönderen: pönk
Oh beeeee
TRABZON’DA olağanüstü olaylar başlığın ismi. Eksik kalmış galiba. Ya da fazla. Belki de araya olağanüstünün üstü’sünü çıkarsak, cümleyi yeniden kursak. Trabzon’da olağan olaylar. Daha iyi oldu galiba. Belki de yine olmadı. Trabzon’da olay, maçın olaysız olması desek. Ya da son bir deneme. Trabzon’da olay olmamasından dolayı olan olay, falan filan deyip devam etsek. İnanın bunun romanı yazılır ve o roman da olay olur. Ti’ye alıyorum tabiiki. Hem Trabzon’u, hem diğerlerini. Ve Türkiye’nin olay çıkan tüm illerini. Artık alay de ediyorum. Yazanla da, çizenle de, bunları konuşanla da. Trabzon’un Futbol Şubesi Sorumlusu bakın ne diyor. Olayların kontrol altına alındığını söylemek için hakemin odasına girdiğinde Serdar Tatlı slip donunu giymişti bile. Konuşurken bile binlerce gizli, imalı hile. Sonra da hep aynı terane. Onu buna, şunu ona maledemeyiz. Atanlar, satanlar, sövenler, dövenler bizden değildir ikiyüzlülüğü. Hatta çok yüzlülüğü. Ve tabii klasik son. Eğitimsizlik. Eğitilseler ne olacak ? Şube sorumlusu eğitilmişi ise hala slip donda kalmış. Gizli gizli oyuyor. Hiç eğitilmemişler ise açık saçık tavrını koyuyor. Ne farkeder ki ?
Soran sorana. Yazsana. İçimden gelmedi. Anlatsana diyorlar. Oraları biliyorsun. Galiba mecbur kaldım. Hani şu Hakan Şükür hikayesi. Inter’den Parma’ya anlayacağınız. Amaç da tabii ne Hakan’ı karalamak, ne de onu sevenleri yaralamak. Doğruyu anlatmak. İçeriden örneklerle üstelik. Daha iyi anlaşılsın diye. Hani takım dibe vurur. Mesela Diyarbakır, mesela Malatya, ya da Göztepe diyelim. Hoca da transfer ister. Satılık veya kiralık. Santrfor ararlar mesela. Önce Coulibaly’ye, Tetteh’e bakarlar, boşlar mı diye. Onlar doluysa Galatasaray’a, Fener’e, Kartal’a sorarlar. Santrfor var mı ? Var ama bize lazım. Dördüncü santrforunuzu verin. Ronaldo, Vieri, Kallon ilk üçse Şükür de hacar - ü se. Galatasaray’la örneği açalım. Ümit Karan, Serkan, Murat Sözkesen. Hakan Şükür işte onlardan sonraki kimse o. Mesela son gelen Romen diyelim (Hani 45 dakika oynayıp sezonu bir golle kapatan). Hoşuma gitti. Fener’le devam edelim. Andersson, Oktay, Serhat’tan sonraki. Beşiktaş’la bağlayalım. İlhan, Ahmet Dursun, Stavrum ..... Evet, Inter’den Parma’ya. Sonra adı olay transfer. Olur mu ? Olsa olsa Parma için kolay transfer. Ama kafanız karışmasın. O ligin sondakileri bizimkilerden farklı. Zengin onlar. Venezia, Fiorentina, Parma, Torino. İlk ikisini turizm, Parma’yı peyniri, sütü, kısaca Parmalat’ı diyelim, ihya etmiş. Torino zaten Fiat’ın şehri, yani Agnelli’nin. Bunları niye ekledik. Hakan Şükür akıllı adam. Parma’da parası kalmaz. Üstelik atsa da, atmasa da, hatta attırmasa da.
ÖNCE kısa bir özet. Turizme olmasa da sayın bakanıma katkım olsun demiştim geçen hafta. Ve ilave etmiştim. 52 haftada elliiki cümle. Hiç yoktan iyidir. Sonra Lesson I. What is your name ? diye sormuştum. My name is Mustafa Taşar diye de cevap vermiştim. Şimdi Lesson II. Soru: What is this ? (Bu nedir ?), Cevap: This is a book (Bu kitaptır.) Gelecek hafta. Lesson III.
Duyuru: ÖZHAN Canaydın bu pazar CNN Türk Pivot’ta
SERİ İLANLAR
Pazartesi - Çarşamba 09.30 - 10.00 Radyo D’de
Cuma’ları ise Milliyet’teyiz (Başka şubemiz yoktur.)
İmza: Köyün Delisi
Fenerbahçe medyadaki ‘anonscuların’ isimlerini niye açıkla-ya-mıyor?
21 Mayıs 2010
'Süper Çöplük'ten nemalanan süper yorumcular, süper başkanlar
14 Mayıs 2010
Ankaragücü ve Trabzon Fenerbahçe'ye yatacak mı, dükkanı kapatalım mı?
7 Mayıs 2010
Galatasaray Liseli olunca insan hakları, 'Jbüşüst liseli' olunca hayvan hakları mı?
30 Nisan 2010
Özay Şendir
Öğretmenlik ve sosyal statü
24 Kasım 2024
Didem Özel Tümer
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’dan ABD’ye YPG mesajı: Sineye çekmeyeceğiz
24 Kasım 2024
Abbas Güçlü
Öğretmenler neden mutsuz?
24 Kasım 2024
Zeynep Aktaş
Her şey faizlere kilitlendi
24 Kasım 2024
Ali Eyüboğlu
Aşkın Nur Yengi: ‘‘Rekabet derdimiz yoktu’’
24 Kasım 2024