Made in benden girelim yine. Tuhaf bir gün, yani dün. Ne maç öncesi, maç öncesi gibi, hani Sultansuyu’ndaki pazar pikniği tipi. Hani giderler ya kalabalık. Bir top alıp, ikiye ayrılıp önce top, mop; sonra bir mangal kapıp, kebap yapıp, hep beraber eğlenip, gülüp...
Dün biraz daha kalabalıklardı. Farkı oydu. Tribünde 20 küsur bin kişi doluydu. Maç da maç gibi değildi. Tabii maç sonrası da. Futbolun kalbi, damarı hatta canı, belli ki heyecanı. O olmayınca olmuyor, vücutları adrenalin dolmuyor. Gelin gibi stat denir ya, ne demekse. Böyle gelin hiç görmesem de aralarındaki bağı çözemesem de öyleydi işte diyelim biz de. Gelin gibi süslenmişti Ali Sami Yen. Damat Galatasaray’dı o zaman. Hani tribündeki takıları takmasa da, taktıran. Evet, damatla devam edelim. Hani bir müsibet bin nasihata bedeldir denir ya. İşte Şaş’sızlık. Tabii şanssızlık. Ama Şaş’sız, şaşı oluyor damat desem, ne görebiliyor ne de okuyabiliyor. Veya Şaş’sız Galatasaray, sanki başsız Galatasaray. Herkes oflamaya, puflamaya başlamıştı. Yanımdaki Erdoğan abi (Şenay), "Bu Yozgat ligden düştüğünün farkında değil galiba" diyor, 10 dakika sonra da Perez ve Radu’dan iki tane yiyiyor. Hele Radu atınca, hoş beşler oluyor. Mondragon nişanlısına, Emre sevgilisine koşuyor. Birer öpücükle Galatasaray coştukça, coşuyor.
Maç öncesine dönelim. Maçın sabahına. Belki ilk defa, hatta son defa da iki antrenörlü tek takım Galatasaray. Gazetelerdeki manşetler aynen şöyle: "Galatasaray teknik direktörü Terim’in listesi şöyle". Hani diyorlar ya ayın 6’sı gelsin. Gelse ne olur, gelmese ne olur. Veya ne fark eder. Bu durum bence Lucescu için daha beter. Derken üçüncü gol. Dünkü maçın belki de Galatasaray için tek amacı. Hani Galatasaray’ın Arif’i. Gol krallığının tarifi.
Maç başlarken, klasikten kaçan üç pankart dikkatimi çekiyor: "Bir diken battı elime, baktım sen aktın". Flama oldukça iri. Kafiyelerden belli ki beni okuyan biri. Pek uymasa da, uysa da astım, uymasa da diyen cinsinden galiba. İkincisi ufak bir bez parçası. Üç kelime var üzerinde. "Mahmut Uslu ol". Üçüncüsü de bütün tribünü kaplayan: "Herkes rütbesini bilecek".
Süren’i göremedim. Ama Cansun ile Canaydın vardı. Hani sanki seçim öncesi post kavgası değil, dost kavgasıydı bizimki, diyorlardı sanki. Ali Sami Yen’in aniden kükremesi, "I Love You Lucescu" diye inlemesi, herkesin hüzünlenmesi, evet seviyorlardı onu. Ama bu sanki bir vedaydı veya bir teşekkür. Sonra 80 küsurda maçın son tacı, Murat Ilgaz ve Lucescu’nun veda maçı, Arif’in, İlhan’ı yakalaması, işte son 90’da benden, bence bir açı.
Fenerbahçe medyadaki ‘anonscuların’ isimlerini niye açıkla-ya-mıyor?
21 Mayıs 2010
'Süper Çöplük'ten nemalanan süper yorumcular, süper başkanlar
14 Mayıs 2010
Ankaragücü ve Trabzon Fenerbahçe'ye yatacak mı, dükkanı kapatalım mı?
7 Mayıs 2010
Galatasaray Liseli olunca insan hakları, 'Jbüşüst liseli' olunca hayvan hakları mı?
30 Nisan 2010
Özay Şendir
Öğretmenlik ve sosyal statü
24 Kasım 2024
Didem Özel Tümer
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’dan ABD’ye YPG mesajı: Sineye çekmeyeceğiz
24 Kasım 2024
Abbas Güçlü
Öğretmenler neden mutsuz?
24 Kasım 2024
Zeynep Aktaş
Her şey faizlere kilitlendi
24 Kasım 2024
Ali Eyüboğlu
Aşkın Nur Yengi: ‘‘Rekabet derdimiz yoktu’’
24 Kasım 2024