Önce pazarı seçenler. Pes onlara. Hem de bu futbol gününde. Kafalar Bursa, Kocaeli’nde. Üstelik bir de maçı 17.30’a koyanlara; onlara da "yuh" olsun diye başlayabilirdim. Önceki iki maçı izlemesem ve böyle desem "cuk" diye de otururdu bana göre. Sonra dedim ki, iyi ki böyle olmuş. Salon hiç olmazsa basketbolu tercih edenlerle dolmuş. En azından futbolun raconlarını basketbola sokanlar hiç olmazsa Abdi İpekçi’den toz olmuş. Gerçi kalanlar ile, o kadar kişiyle bile zor geçecekti Abdi İpekçi’deki gün. Yani dün.
Evet, futbolla ilgilenenler yoktu, basketbolla bilgilenenler çoktu. Komik ama, hatta basketbol bile biraz vardı. Whisby yine yoktu. Fener’in problemi Cim - Bom’dan daha çoktu. Fener’in uzunları daha kusurlu, sanki Galatasaray daha huzurlu gibiydi. Yapacakları, topu sık sık uzunlara atmak, Serdar’la Matthews’u rakipleriyle bire bir bırakmak, Fener pota altını birbirine katmak, sonra da belki farkın üstüne yatmaktı. Önce Mrsic bozdu planı. Doğru yolu seçip, zamansız üçlüğü bırakıp, hatta güçlüğü seçip, penetre ederek Galatasaray savunmasının içine dalarak sayı bulup, elleri kadar bacaklarının da iyi olduğunu gösterdi hepimize. Sonra takım oyunu. On bir sayı geri kalmaları, bozulmayıp, üstelik Whisby’siz gelip, maçı almaları ve Cim - Bom’dan daha diri kalmaları... Zaza Enden’in, boydan olmasa da enden çok faydalı olması, Mrsic’e yardımcı olması yetti de arttı bile. Onlara gelince. Hakikaten tuhaf bir takım onlar. Rakibe ihtiyaçları falan da yok. Kendi kendilerini yeniyorlar zaten. On bir sayı öne geçip kazanmışken kaybetmek için ancak oyunun içine etmek gerekiyordu. Ettiler de. Durup dururken Kemal’i oyuna katıp, Kemal - Şemsettin ikilisiyle egoistçe, zamansız, saçma sapan atıp, kendi kaderlerini kendileri çizdiler. Üstelik Chris Herren müthiş bir gününde. Yani bugünün dününde; en az Mrsic kadar oynarken. Hiç olmazsa Fener’e karşı, en azından onlardan daha uzun huzurlu bir takımın ve onlardan daha uzun kusurlu bir takıma kaybetmeleri için bir tarafın basketbol oynaması gerekiyordu. Öbür tarafın da başka bir şey. Farklı farklı şekilde bağlayabilirim. Basketbol oynayan kazandı dersem veya Cim - Bom’un fendi, kendini yendi; ya da takım oyunu, ya da Karaman’ın koyunu, anlayın işte.
Made in benden bir cümleyle bitirelim. Kazanan nefes nefese. Gidiyor Efes’e.
Fenerbahçe medyadaki ‘anonscuların’ isimlerini niye açıkla-ya-mıyor?
21 Mayıs 2010
'Süper Çöplük'ten nemalanan süper yorumcular, süper başkanlar
14 Mayıs 2010
Ankaragücü ve Trabzon Fenerbahçe'ye yatacak mı, dükkanı kapatalım mı?
7 Mayıs 2010
Galatasaray Liseli olunca insan hakları, 'Jbüşüst liseli' olunca hayvan hakları mı?
30 Nisan 2010
Özay Şendir
Öğretmenlik ve sosyal statü
24 Kasım 2024
Didem Özel Tümer
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’dan ABD’ye YPG mesajı: Sineye çekmeyeceğiz
24 Kasım 2024
Abbas Güçlü
Öğretmenler neden mutsuz?
24 Kasım 2024
Zeynep Aktaş
Her şey faizlere kilitlendi
24 Kasım 2024
Ali Eyüboğlu
Aşkın Nur Yengi: ‘‘Rekabet derdimiz yoktu’’
24 Kasım 2024