TAM kanımız kaynıyordu onlara. Belki gün geçtikçe de alışıyorduk. Futbollarına alışmasak da alışmaya çalışıyorduk. İşte Japonya maçı. Futbolsuz bile, üstelik Japonlar ile... Made in Bilgin devam edelim.
Udsuz udçu diyorum ya. Nerden çıktı diyenlere biraz kaçık, ama açık saçık son bir kere anlatalım. Düşünün, udçusunuz, udunuz yok. Islıkla çalıyorsun, haybeden ud parası alıyorsun. Durun, hemen kızmayın. Sinirlenip satır aralarına sızmayın. Şutsuz şutçu onlar da (en az şut atılan iki maçtan biri). Gerçi futbol varmış ya da yokmuş, o bile önemli değildi o gün. Maçın ağırlığı, ağırlığının derecesi, 40 küsür bin çekik gözlü seyircisi ve de baba veya dedeleri veya onların evleri. Ve de onlar Toshiba, Hitachi, Suzuki, Daewoo, Sony, Toyota’nın devleri... Ve o onları orada yenmek. İlk ciddi başarımızdı belki de. Şenol Güneş bile vardı, öyle ya da böyle o gün. En kötü taktik, taktiksizlikten daha iyi denir ya. Gerçi kim demiş. Nerede, ne zaman, niçin demiş, bilinmese de evet, o gün Şenol Güneş de vardı. Tabii taktiği de. Japonya maçı taktiksel bir galibiyetti.
G8’e girmesek de son sekize girmiştik işte. Tam onlara kanımızın kaynadığı andı. İşte öyle bir anda yine keyfimiz kaçtı. Hani mesela Senegalliler’e sorsanız, Japonya’daki 23 kişinin menajeri, coachu, asistanı, doktoru, masörü, mentörü, ıvırı zıvırı 50’sinin diyelim. Türkiye’deki 70 milyonla arasına ne soksak da bozsak. Bozamasak da burası ile orası arasındaki duygu bağını, sevgi ağını nasıl zedelesek. Senegalliler de bunu yaparlardı. Durup dururken, para lafı. Tabii yine bir Haluk Ulusoy gafı. Başbakan’ın sağlığı, Pamukbank’ın para darlığı, bozulan morallerimiz, kaçan neşemiz. Çıkan dolar, düşen borsa. Peki içerideki durum bu kadar zorsa. 50 kişiyi motive etmek isterken, 70 milyonun çektiklerini pas geçmek niye? Üstelik Milli Takım korosu, hep birden, hep bir ağızdan her gün bağırıyorlar. "Bu vatan için, bu ülke için, bu halk için". Peki o zaman. Bu altı milyon dolar ne için ? Biraz beklesek zaten söyleyeceklerdi belki onlar da. Bu Dünya Kupası’nda medyaya, bizi eleştirenlere, dua etmeyenlere, şuna buna karşı kenetlendik. Zaten çok sinirliyiz. Prim mrim de istemiyoruz. Ama yine de kaybedilen birşey yok. Bence tam zamanı da. 09 Hakan Şükür, 07 Okan’ı, 08 Şenol Güneş’i veya 14 Haluk Bey’i yanına alıp, basın toplantısı odasına dalıp şu açıklamayı yapmalı. 6 milyon doların hepsini olmasa da yarısını, o da olmazsa üçte birini, veya dörtte, beşte, altıda birini Türkiye Eğitim Gönüllüleri Vakfı’na bağışlıyoruz. Üstelik Şifo Mehmet de orada. Onunla üç - beş dakka, yani men dakka dukka yeter de artar bile bütün işlemlere. Saha içinde kazananlar artık saha dışına da çıkmalı. Bu jesti yapıp lafı ağzımızın tam içine tıkmalı.
AYHAN Bermek’in her gittiği kanalda çizdiği bir grafik "cuk" diye oturuyor Türk futbolunun son on yılına. Bermek de, onun için çiziyor zaten. Milli Takım’ın yükselişi denince bir bilen o. Bir gören de. Yani bir yaşayan da. Herkes 96 İngiltere ile başlıyor çıkış zannediyor ya. Bermek, onlar genç ve ümit milli takımlarından beri kazanıyorlardı diyor. Yani 96’nın çok daha öncelerine gidiyor. Kim onlar ? Yani Japonya’da son sekize kalanlar. Daha da öncelerini, hatta çocukluklarını bilsek, bilebilsek. Mesela 3 - 5 yaşlarındaki hallerini. Tugay’ın, Rüştü’nün, Hakanlar’ın. Belki o zaman da mahalle aralarında toplanıp, topla azıyorlardı. Karşılarına çıkanı, çıkmayanı, toplu topsuz kazıyorlardı. 96 İngiltere’den, 2002 Japonya’ya kadar her başarıda var onlar. Aralarından bir grup, hatta büyükçe bir grup, hatta hatta çok büyükçe bir grup, kısaca çoğunluk, araya bir de UEFA Kupası ve Süper Kupa sıkıştırmışlar. Yani Rüştü, Yıldıray, Alpay hariç Japonya maçını alanlar. Son sekize dalanlar. Etlerini butlarını, göğüslerini, derilerini, hatta gerilerini, hepsini tepe tepe kullanmışız.
Düşünün, çoğunun kemik suyuna çorbası bile Kore-Japonya’da ilk sekize sokuyor bizleri. Teşekkürün en büyüğünü bu takımı ilk kuranlara, hatta ufak yaşta da ilk bulanlara.
BREZİLYA’YI saymazsak eğer, eleme grubu dahil oynadığımız bütün maçlarda bence teknik direktöre ihtiyacımız yoktu. Mesela Tugay veya Bülent Korkmaz veya Hakan, veya Rüştü, ya da herhangi biri ortaya çıkıp, çocuklar bugün hocamız yok dese, hocasız oynayalım. Sen sola geç, sen sağa, senin önünde o, onun önünde bu, liberonun önü arkası, tandemin iki stoperi veya pokerin döperi, Rüştü’nü ispat eden Rüştü, Hakan Şükür çok şükür. Taş gibi Şaş. Her gün Ergün, filan falan. Hani herkesin dediği gibi UEFA Kupası’nı alan kadronun tipi.
Taffarel Brezilyalı. Hagi bırakmış. Bırakmasa da Rumen zaten kendisi. Popescu’nun yedeği Aşık Emre. Kısaca UEFA şampiyonu olanlar. Rüştü, Yıldıray, Hagi’nin, Taffarel’in, Alpay da cezalı Emre’nin yerine aralarına dolanlar. Japonya maçı, Güneş’in, yükselmese de, doğduğu maçtı. Zaten Türkiye saatiyle 09.30’daydı. İstese de yükselemezdi Güneş. Ama o gün hiç olmazsa gözüktü hoca. Senegal veya Senegal’den sonrası. Bizim saatle 14.30’da. Hocanın soyadının yükseldiği saatler. Keşke soyadı tenimizi, adı da Senegal’i yaksa. Bize tepeden, onlara kenardan baksa. Herkesin ona ihtiyacı var o maçta. Tabii takımın da. Avantajı artık her turun tek maç olması. Bir doksan. Zor da olsa içine binbir futbol entrikası da dolsa, hepsi hepsi bir doksan. Belki bir uzatmaları noksan. Hatırlayın Bologna, Dortmund, Mallorca, Leeds, Arsenal serisini. Gerçi 180 dakikaydı her biri, ama her doksan kendi içinde ayrı ayrı oynanmıştı. Hep kazandılar. Kazanmadıklarında da yenilmediler, berabere kaldılar. Kopenhag’da kupayı öyle aldılar. Bu maçlara alışık olanlar da çoğunlukta zaten.
Şenol Güneş, Senegal maçına ya olumlu karışmalı, kendisini eleştirenlerle barışmalı. Ya da hiç ama hiç karışmamalı. Onlar bildikleri gibi oynamalı. Şöyle bağlayalım. Bence Senegal’i geçerler. Yarı finalde de İngiltere veya Brezilya’dan kim yenerse onu seçerler.
SAYIN Turizm Bakanı’na 52 haftada 52 cümle kampanyasında bu hafta bir deyim var.
Big = Büyük
Japan = Japonya
Big in Japan = Japonya’daki büyük
Her dersten sonraki klasik cümlemizle bitirelim. Turizme olmasa da sayın bakanına ufak da olsa bir katkımız olsun.
Not: Sayın Bakan. Tekrar hatırlatalım. Unutmayın lütfen, zamanımız ve zamanınız dar. Ve 26. haftadaki yazılıya yanlız üç hafta var. Haftaya Lesson XXIII.
SERİ İLANLAR
Pazartesi - Çarşamba 09.30 - 10.00 Radyo D’de
Cuma’ları ise Milliyet’teyiz (Başka şubemiz yoktur.)
İmza: Köyün Delisi
Fenerbahçe medyadaki ‘anonscuların’ isimlerini niye açıkla-ya-mıyor?
21 Mayıs 2010
'Süper Çöplük'ten nemalanan süper yorumcular, süper başkanlar
14 Mayıs 2010
Ankaragücü ve Trabzon Fenerbahçe'ye yatacak mı, dükkanı kapatalım mı?
7 Mayıs 2010
Galatasaray Liseli olunca insan hakları, 'Jbüşüst liseli' olunca hayvan hakları mı?
30 Nisan 2010
Özay Şendir
Öğretmenlik ve sosyal statü
24 Kasım 2024
Didem Özel Tümer
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’dan ABD’ye YPG mesajı: Sineye çekmeyeceğiz
24 Kasım 2024
Abbas Güçlü
Öğretmenler neden mutsuz?
24 Kasım 2024
Zeynep Aktaş
Her şey faizlere kilitlendi
24 Kasım 2024
Ali Eyüboğlu
Aşkın Nur Yengi: ‘‘Rekabet derdimiz yoktu’’
24 Kasım 2024