İsmet Badem’in 5 - 11 Şubat 2002 tarihli Fanatik Basket gazetesindeki köşe yazısından bazı bölümleri, köşeme alıyorum bu cuma. Hep beraber okuyalım:
1. ...107.2 Radyo’nun sahibi Cüneyt Ortan’a giden federasyon yetkilileri, programa sponsor bulalım demişler.
... Aba altından sopa gösterme yöntemi mi?...(Ömer Araz ve Serdar Koçyiğit’in programı)
2. ...Sabah Gazetesi, Ünal Özüak’ın gücü bu kadarmış. Sabah’a yapılan sır ziyaret sonucu Özüak doğru dürüst maç yorumu yazamaz hale gelmiş...
...Yazsa da suya sabuna dokunursa cızz...
3. ...Cumhuriyet gazetesinde Miyase İlknur’un neler yazdığını hepimiz biliyoruz...
...Cumhuriyet üst yönetimi ile görüştükten sonra yönetim yazıyı Ahmet Kurt mu, Miyase mi yazmış, onu araştırıyor...
4. ...Kısaca Barbaros Çıdal’ın bu zamansız ve lüzumsuz çıkışlarından sadece ben şikayetçi değilmişim...
... Çıdal’dan memnun olmayan eski dostum Emin Bengisu, Haber Türk’ün patronu Ufuk Güldemir’i arayarak "Bu adamı kov" demiş. Ancak Güldemir, Bengisu’nun emrini pek takmamış...
Evet, o gece herkes oradaydı. Yani salı gecesi. Beşiktaş Balıkçısı’ndaydık. En büyüğünden, en küçüğüne. Ya da A’dan Z’ye. Yazarı çizeri, yorumcusu, gazetecisi, televizyoncusu. Kısaca herkes. Konu federasyon başkanının kullandığı yöntemlerdi. Belki de, başkan olduğundan beri en büyük hizmeti yaptı o gece. Birbirlerinle problemli, sorunlu o kadar yazarı, çizeri bir araya topladı. Herkesi birleştirdi yani. Ortak kararlar alındı. Bir oluşum bu. İsmi de konmadı. Zaten ismi de önemli de değil. Ve şu sonuca varıldı: İçimizden herhangi birinin karşılaşabileceği herhangi bir sorunda ortak hareket edilmesi gerektiği. Bu oluşumu takip edin.
Gece yarısı yemek bittiğinde, Beşiktaş balık pazarında ufak bir koro, hafif hafif mırıldanıyordu: "Hişt, hişt şaşırma, sabrımızı taşırma"
Pazartesi, salı, çarşamba, perşembe herkes kağıdı kalemi eline aldı. Cumaya bana yazılmayan yalnız aşağıdaki fıkra kaldı:
Hani adam, eğri büğrüymüş. Ya da çarpık, çurpuk diyelim.
Doktora gitmiş. "Nasıl düzelirim?"
"Git" demiş doktor, "Cami duvarına yap işini".
"Çarpılmaz mıyım?" diye sormuş adam.
"Çarpılırsın tabii" demiş doktor. Ancak düzelirsen böyle düzelirsin.
Nereye mi bağlayalım. Gerçi bağlamak zorunda değilim ama bağlayalım...
İşte ilk aklıma gelenler:
Ulusoy’un, Yıldırım’a, "Artık hakem hataları olmayacak" sözü.
Bülent Yavuz’un, altında "torbalar" oluşmuş iki gözü.
Celal Doğan’ın "sahaya" inmesi.
Antalya - Galatasaray maçında Çulcu’nun "sinmesi".
Sinan Engin’in, Serdar Tatlı’ya Trabzon’da "susması".
Aynı Tatlı’ya, İstanbul’da "kusması".
İki Serdar’ın "slip don" tartışması.
Afyon depreminin saygı duruşundaki, "saygısız dayılar".
Simao ile gelen yalancı "bahar".
Marinho’ya atılan "posta".
Myhre’den yenen "fırça".
Trabzon’daki olaylar
52 bin seyircili, yavaş yavaş gerilen "derbi".
Aslan’ın, Ulusoy’a "kükremesi".
Sergen, İlhan, Serdar Bali filan falan.
Daha devam edelim mi?
Biliyorum bağlayalım diyorsunuz. Ama bağlamadan önce, bence hep beraber ağlayalım. Başka doktorun söylediğiyle yazımızı noktalayalım.
Hep beraber cami duvarına işimizi yapalım, belki düzeliriz.
İşte Lucescu bu. "Kiraladıklarımız bize karşı oynamamalı" diyor, Antalya maçından sonra. Kimler yani? Saffet ile Kingston. Hani oynasalar ne olur, oynamasalar ne olur diyeceğine... Üstelik rakip de lig sonuncusu Antalya. Dünya sıralamasında yedinciliğe yükselen Galatasaray’ın hocasına bakın. Hali içler acısı. Galatasaray II. Başkanı Fatih Altaylı bile isyan ediyor bu sözlere. Ve cevabı gecikmiyor: "Bize böyle pazarlıklar yakışmaz" diyor, "Lucescu nasıl böyle söyler, anlamıyorum". Altaylı haklı, zaten kimse anlamıyor Lucescu’yu.
Beşiktaş’a geçelim. Fevzi, Gaziantepspor’a kiralanmış ve özel şart konmuş. Kupa maçında Beşiktaş’a karşı oynamayacak. Hani tersi olsa anlayacağım. "Kiralarız, ama bize karşı oynatmanız şartıyla" deseler, bir manası olacak söylenenlerin. Öyle ya, yedek bile yapmamışlar. İki yabancıyı kaleye koymuşlar. Fevzi’yi kiralamışlar. Sonra bize karşı oynamasın. Çok klasik belki ama, tam zamanı şimdi. Galatasaray, Beşiktaş büyük tabii. Biri 1903, biri 1905 doğumlu. Küçük olanlar, düşünmeden konuşanlar.
Sayın Turizm Bakanı Mustafa Taşar’a, 52 haftada 52 cümle kampanyası kapsamında, bu hafta.
How old are you? (Kaç yaşındasın?)
I am one years old. (Ben bir yaşındayım)
I am two years old. (Ben iki yaşındayım)
I am three years old. (Ben üç yaşındayım)
Birden yüze kadar devam edin. Yaşınızı söylerken, yüze kadar saymayı da öğrenirsiniz. Hani bir taşla 100 kuş diyelim. Ve her dersten sonraki klasik cümlemizle bitirelim.
Turizme olmasa da sayın bakanına ufak bir katkımız olsun.
Gelecek hafta Lesson 5...
Yorum çok kısa. Körün istediği bir göz, Allah verdi üç göz. Brezilya, Porto Riko, Lübnan...
Çekiliş için bir iki kısa cümle yazalım. Rezaletti. Ufacık bir salonda, can sıkıcı, tatsız ve sıkıcıydı. Amerika niyetini, şampiyona başlamadan belli etti kura çekilişinde. Biz en büyüğüz. Ligimiz de öyle. Yani NBA’imiz. Ne sizleri adam yerine koyuyoruz, ne de bu şampiyonayı...
SERİ İLANLAR
Pazartesi - Çarşamba 09.30 - 10.00 Radyo D’de
Cuma’ları ise Milliyet’teyiz (Başka şubemiz yoktur.)
İmza: Köyün Delisi
Fenerbahçe medyadaki ‘anonscuların’ isimlerini niye açıkla-ya-mıyor?
21 Mayıs 2010
'Süper Çöplük'ten nemalanan süper yorumcular, süper başkanlar
14 Mayıs 2010
Ankaragücü ve Trabzon Fenerbahçe'ye yatacak mı, dükkanı kapatalım mı?
7 Mayıs 2010
Galatasaray Liseli olunca insan hakları, 'Jbüşüst liseli' olunca hayvan hakları mı?
30 Nisan 2010
Özay Şendir
Öğretmenlik ve sosyal statü
24 Kasım 2024
Didem Özel Tümer
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’dan ABD’ye YPG mesajı: Sineye çekmeyeceğiz
24 Kasım 2024
Abbas Güçlü
Öğretmenler neden mutsuz?
24 Kasım 2024
Zeynep Aktaş
Her şey faizlere kilitlendi
24 Kasım 2024
Ali Eyüboğlu
Aşkın Nur Yengi: ‘‘Rekabet derdimiz yoktu’’
24 Kasım 2024