Nasıl bir gecede 100 - 200 Euro’ya yattığın İspanyol fahişesi tüm İspanyol kadınlarını bağlamazsa, ya da seni kazıklayan Portekizli ayakkabıcı tüm Portekizlileri, seni soyan Yugoslav hırsız tüm Yugoları ve Türk’e "düşman" diyen Yunanlı tüm Yunanlıları, coplayan polis de tüm İtalyan polislerini bağlamaz. Yok esasında diğer yorumculardan farkımız. Farkımız farklı kültürleri, farklı yaşamları iyi tanımamız. Konu Türkiye’yi ne kadar seviyor gibi ucuz polemiklere gelirse eğer, 25 senedir İtalya’da Türkiye için Apo’lu ve Apo’suz günlerde yaptıklarım, tüm oradaki diplomatların hepsinin yaptığına eşdeğer.
Lesson X
Sayın Turizm Bakanı. Sizi unutmadık. Gündem yoğun. Lütfen eskileri yine tekrar edin. Haftaya lesson XI...
15 Mart Cuma. Sabah gazetesinin 19. sayfası. Yazan Yasemin Taşkın, Roma muhabiri. "Olayları şeref tribünündeki Başbakan Yardımcısı Mesut Yılmaz ve Türkiye’nin Roma Büyükelçisi Necati Utkan dehşetle izliyorlardı." (Ben de dehşetle okuyorum).
"Bu arada Yılmaz’ın Ankara’yı aradığını öğrendim. Bir saat sonra Utkan, Ankara’daki İtalyan Büyükelçisi’ni uyandırdı..." (Kilit sözcük öğrendim)
Gece Haber Türk’ü izliyorum. Can Ataklı’yı. Konuğu Mesut Yılmaz. Ataklı soruyor, "Roma maçına niye gitmediniz?", "ANAP’ın grup toplantısı vardı, gidemedim" diyor sayın Yılmaz. Yoruma gerek var mı. Sabah gazetesinin Roma muhabiri, üstelik orada yaşıyor. Bunun adı sorumsuzluk ve uydurma haber. Peki yazının geri kalanı doğru mu acaba? Roma notları 19. sayfayı kaplıyor da.
Doğrusu şuydu halbuki. Ben de Mandela ile gelmiştim maça. Mesut Yılmaz’ın yanında Mandela, onun yanında da ben. Hatta benim yanımda da Eros. (Eros Ramozotti). Olaylar başlayınca Mandela’ya ara dedim İtalyan Başbakanı’nı. Aradı, önce o, sonra ben konuştum başbakanla. O İçişleri Bakanı’nı, İçişleri Bakanı da Emniyet Müdürü’nü aradı. Sonra Başbakan tekrar bana dönüp, "Tamam Bilgin" dedi, "Gazetecileri de serbest bırakacaklar, takımı da. Senin orada olduğunu bilmiyordum, kusura bakma..."
Gördünüz mü Yasemin hanım. Atlatma haber işte böyle olur canım.
(Köyün Delisi’nin notu: Tek Yasemin Taşkın mı? Değil tabii. Tuhaf ve abartılı yorumlar ve ortaya çıkan birbirinden değişik durumlar. Gelecek cuma devam edeceğiz.)
TRT’den Koray arıyor, "Tele Pazar’a gelip, Roma olaylarını yorumlar mısın". "Peki" diyorum.
Pazar günü Hıncal Uluç köşesinde Tele Pazar’ın yayın akışını vermiş. Benimle ilgili bölümde şöyle diyor: "Sporda Roma’da olup bitenler dahil, haftanın futbol olayları var. Yorumlarıyla. Bu yorumlara dikkat. Genç ve farklı şeyler söyleyen yorumcularımız var. Eyyamcı değil, yürekli. Bu hafta Mehmet Demirkol ve Bilgin Gökberk."
Tele Pazar’da Barbaros Talu soruyor, ben cevaplıyorum. Pazartesi sabahı da Radyo D’de Köyün Delisi’nde anlatıyorum, Barbaros’a söylediklerimi. Bir kelime ile özetlersem eğer söylediklerimi, "Abartıldı" özü. Aynı Galatasaray İkinci Başkanı Fatih Altaylı’nın programında dediği gibi, "abartıldı".
Ünal Özüak’ın dediğine göre, 10 dakikalık yorumdan sonra TRT’ye telefonlar yağıyor. Yurt içinden, yurt dışından. Bu herifi nereden buldunuz.
Pazartesi öğleden sonra mesaj kutumun içi yine bir Köyün Delisi klasiği. Yarısı "Allah belanı versin, İtalyan bilmem nesi", diğer yarısı "İyi ki siz varsınız. Adam gibi bir yorum dinledik". Arası yok. Bir telefon geliyor. Akşam’ı al, Ekran Polisi’ni oku. Burhan Ayeri polisin ismi. Hani Roma’daki polisler var ya, Sayın İsmail Cem’in Mussolini polisi dediği. Onların basındaki tipi. Tek farkı onlar copla, Ayeri kalemle vuruyor. Sorgusuz sualsiz. İtalya ağzı konuşmuşuz, sevememiş beni. Ülkesini seven herkesi sinirlendirmişiz. Ama Vialli kafalı ve giyimli olduğumu hatırlayıp, "Boşver"i yapıştırmışmış. Eleştiriye açığım. Ben nasıl sınır tanımıyorsam eleştirirken, herkes de beni sınır tanımadan aynı şekilde eleştirebilir. Tabii Burhan Ayeri de. Ama şanslıyım, Köyün Delisi var. Yani cevap hakkım da.
Evet, geri zekalı mıyız? Eğer öyleysek saha içindeki olaylardan başlayalım. Yani herkesin gördüğünden, A’sından Z’sine bildiğinden.
Batistuta’nın yumruğunu, Lima’nın çıldırması ve çıldırtmasını. Polisin copunu ve Capello’nun terbiyesizliğini yeniden yorumlamaya gerek var mı. Evet, geri zekalı değiliz. En azından ben değilim. Yani, yoruma gerek yok. Ama gerisi için söyleyeceğim çok. Abartıldı, sizin gördükleriniz için değil, görmedikleriniz içindi. Yani bizim gördüklerimiz. Olmayan Mesut Yılmaz’ın Şeref Tribünü’ne oturtulması. Gazeteci arkadaşlarımızın tutuklanışındaki sebeplerin her saniye farklılaşması. Ya da Kwai Köprüsü filan gibi yorumlar için. Anlarsınız ya.
(Köyün Delisi’nin notu: Tabii tam anlamadınız. Üstadı, yorumlarını ve Kwai köprüsünü. Birinci bölümün sonunda demiştik ya haftaya cumayı bekleyin...)
TRT’de ve Radyo D’de demiştim ki, "90 dakika bitmişti. Biri deseydi ki, iki dakika bekleyelim, önce onlar çıksın sonra çıkarız..." Ama o biri yoktu işte Galatasaray’da.
Maçlarda bazen futbolcunun biri veya ikisi ya da üçü beşi, ufak bir darbe alıp dakikalarca yerde kalıp, göz göre göre kıvranıp, sağa sola dönüp oscarlık rol kesiyorlar. Öldü zannediyorsunuz, sonra bir kalkıyorlar bakıyorsunuz taş gibi onlar. Keşke Emre de düşseydi yere. Batistuta vurunca, sonra o sivil adam da itince. Atıp kendini yere, kıvranıp, sağa sola dönüp... Tam zamanıydı bence. Ya da polisin copladığı Ümit, nefesini bile tutup, herşeyi unutup 5 - 10 dakika kestirseydi. Diğerleri de sahadaki gibi ekip havasında takım ruhuyla hep beraber, hafif artistlik yapsalar, yaygara çıkartsalar, televizyon yayını, UEFA gözlemcisi, bütün Dünya’nın önünde Roma, komaya girmez miydi? Girerdi. Aynısını biz yapsaydık Ali Sami Yen’de, hala yatarlardı yerde, Üstünden günler geçtiği halde"...
Maça çıkarken deselerdi, ne yapsak da megaloman Capello’ya Eser Hoca’nın saçını çektirsek, ya da Batistuta’ya, Emre’ye yumruk attırsak, ya da bir polise bizimkileri coplatsak. Roma’yı Neron’dan sonra bir de biz yaksak. Sonra da karşısına geçip baksak. Servet ödeseniz, hayaliniz mayal olarak kalırdı.
Ama oldu. Saç da çekildi, yumruk da atıldı, cop da yendi. İstediğimiz olmuştu. Ama ne yazık ki bizimkiler de fena halde dolmuştu. Cevap verdiler. Futbol sadece saha içinde oynanmıyor ki. Dışı da önemli. Parası, pulu, gücü, politikası, siyaseti, sponsorları falan filan. Nasıl Türkiye’de Galatasaray, Fenerbahçe, Beşiktaş Federasyon terazisinde ağır basıyorsa diğerlerine, UEFA’da da Inter’i, Milan’ı, Roma’sı böyle. Hani trafikteki kaza gibi. Arkadan gelip çarparsa biri size, hiç suçunuz yokken bile, yine de sekizde sekiz vermezler size. Sekizde biri, ikiyi koyuverirler önünüze.
Bağlayalım. İtalyan profesyonellerin yıllardır yaptıklarını biz onlara yapmıştık. Sinirlendirip, tavına da getirmiştik. İçerde 1 - 1 ile bitirmiştik işi, dışarda da çekicektik fişi. Capello, Batistuta gibi profesyonellerin en amatörce davrandıkları andı üstelik. Yazık oldu. Evet bunları dedik ve dedik diye ne hakaretler yedik.
SERİ İLANLAR
Pazartesi - Çarşamba 09.30 - 10.00 Radyo D’de
Cuma’ları ise Milliyet’teyiz (Başka şubemiz yoktur.)
İmza: Köyün Delisi
Fenerbahçe medyadaki ‘anonscuların’ isimlerini niye açıkla-ya-mıyor?
21 Mayıs 2010
'Süper Çöplük'ten nemalanan süper yorumcular, süper başkanlar
14 Mayıs 2010
Ankaragücü ve Trabzon Fenerbahçe'ye yatacak mı, dükkanı kapatalım mı?
7 Mayıs 2010
Galatasaray Liseli olunca insan hakları, 'Jbüşüst liseli' olunca hayvan hakları mı?
30 Nisan 2010
Özay Şendir
Öğretmenlik ve sosyal statü
24 Kasım 2024
Didem Özel Tümer
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’dan ABD’ye YPG mesajı: Sineye çekmeyeceğiz
24 Kasım 2024
Abbas Güçlü
Öğretmenler neden mutsuz?
24 Kasım 2024
Zeynep Aktaş
Her şey faizlere kilitlendi
24 Kasım 2024
Ali Eyüboğlu
Aşkın Nur Yengi: ‘‘Rekabet derdimiz yoktu’’
24 Kasım 2024