Gözlem'e özlemle başlayalım. Yani Fenerbahçe seyircisinin özlemiyle. Gelince şaşırdım Saraçoğlu'na. Yine kapalı gişe oynuyordu Fenerbahçe filmi. Galatasaray, Malatya, şu, bu hiçbir şey farketmiyor. Fenerbahçeli her maç dolduruyor Saraçoğlu'nu. İster maç fazlasıyla gelebilecek liderliğin, ister üç yıldızın özlemi, ne derseniz diyin. Adını nasıl koyarsanız, koyun.
Stadın içi yine çok etkileyiciydi. Zırt-pırt olağanüstü demesini sevmiyorum. Hadi olağan olanın üstü diyelim. Stadın havası, çimi, mimi, seyircisi, kısacası Saraçoğlu'nun içerisi tat veriyordu. Hani burda ben bile oynarım denir ya, işte o taddan. Ama dışı için de bir-iki cümle etmek lazım. Muhteşemle başlayalım. Hani biri dedi ya, sanki "Bir deli kuyuya taş atmış, 40 akıllı çıkarmaya uğraşır"mıydı neydi. Onun gibi. Biraz farklı ya, taşı atan burada 40, hatta daha fazla akıllı. Çıkartmaya çalışan da bir deli belki de.
Köyün Delisi. - Futbol gözleri - yani ben... Star demiştik eskiden farklı olanlara. Sonra çoğaldılar. Herkes star olunca süper star, onlar da çoğalınca mega starlar çıktı. Muhteşem olacak belki stat bitince. Sonra ne diyeceğiz. Süper muhteşem, mega muhteşem mi? İçi tatlı evet, ama dışı tatsız. Otoparksızlık üç tribünün damsızlığı, Şeref Tribünü, Basın Tribünü'ndeki direklerarası, büfesi, fuayesi veya büfesizlik, fuayesizlik, çıkışı, girişi, ulaşımı... Evet bence şöyle demeli. Bitince muhteşem olacak. Ama eğer hala inat ediyorsanız muhteşem demek için, mesela Roma, Amsterdam, Paris, Barcelona, Madrid'dekine ne demeli? En iyisi stadı burada kesmeli.
Basın Tribünü'nün üstündeki camekanlı bölümdeydim. "Erenköy Kız Lisesi gibi Fener bugün" dedi, eski bir sembol Fenerbahçeli. Bir diğeri ekledi, "Bunlar oynamıyorlar değil, oynayamıyorlar valla", "Eksik mi yoksa Fenerbahçe, saysanıza sekiz kişi miyiz?". Söyleyenlerin yanımızdaydı cisimleri kafamızda da isimleri. Orada kalsın. Amaç kimin dediği değil, ne dediği zaten. "Tarihin en kötü Fenerbahçesi bu" ortak bir tesbitti camekanın içinde. Apo, Ogün, sinirlendirenlerdi. Mirkovic ve Özat da dalga geçilenler. "Tek Serhat'la tek forvetle olmaz" dedi birisi. Andersson'u adamdan bile saymıyorlardı. Hatta görmüyorlardı. Rüştü'nün kredisi çoktu. Rapajc gibi oynuyormuş gibi yapanlara da hepsinin karnı toktu. Fatih Akyel, "Bir o var" denilendi, "Yahu bu nasıl geldi bize" diye de merak edilendi. "Oradan geldiği belli oluyor, hiç olmazsa iyi koşuyor" diyorlardı. Galatasaray'ın ismini bile anmıyorlardı tabi. "Oradan" demekle Galatasaray'ı kastediyorlardı. "Paraları yok da ondan geldi" dedi biri. "Yalnız onu mu, bütün takımı sattılar" dedi öbürü. Cevap kısaydı: "Bizde var da ne oluyor?". "Onlar herkesi sattı, biz herkesi aldık. Yine de evimizde Malatya'yla berabere kaldık"...
Fenerbahçe medyadaki ‘anonscuların’ isimlerini niye açıkla-ya-mıyor?
21 Mayıs 2010
'Süper Çöplük'ten nemalanan süper yorumcular, süper başkanlar
14 Mayıs 2010
Ankaragücü ve Trabzon Fenerbahçe'ye yatacak mı, dükkanı kapatalım mı?
7 Mayıs 2010
Galatasaray Liseli olunca insan hakları, 'Jbüşüst liseli' olunca hayvan hakları mı?
30 Nisan 2010
Özay Şendir
Öğretmenlik ve sosyal statü
24 Kasım 2024
Didem Özel Tümer
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’dan ABD’ye YPG mesajı: Sineye çekmeyeceğiz
24 Kasım 2024
Abbas Güçlü
Öğretmenler neden mutsuz?
24 Kasım 2024
Zeynep Aktaş
Her şey faizlere kilitlendi
24 Kasım 2024
Ali Eyüboğlu
Aşkın Nur Yengi: ‘‘Rekabet derdimiz yoktu’’
24 Kasım 2024