Neymiş milyarlarca dolara yapılamıyacak reklammış. Şimdi herkesin dilinde ya bu iki cümle, ya da bir başkası... O artık bir Türk markası. İşte o zaman perde arkası... Cuk diye böyle oturuyor belki de...
Hani Benin ve hakemi. O reklam, bu reklam işte. Altı - üstü, sağı - solu bir er kişi... Kore’ye Japonya’ya giden. Hadi belki federasyon başkanı, bir - iki ilgilisi veya bir - iki bilgilisi daha. Fondan - mondan da değil, cepten ödesek veya hepten, gidişi - dönüşü oteli - yemeği memeği, duşu muşu kahvaltısı hatta çocuğa oyuncak, hanıma bir iki dandik Rolex. Kısaca Beninle Uzak Doğu arası hepsi hepsi 30 bin bile tutmaz Amerikan parası.
Benin’i çiziyoruz artık hepimiz. Haritada öğrendik de, öğretiyoruz bile yerini. Yok Togo’nun, Gana’nın yakınında, Yok Nijer’in altı, yok Nijerya’nın üstü... Mermeri, petrolü, hatta nüfusun 6.5 milyonu, üstelik yüzde 3 AİDSlisi yok şusu yok busu... Ne demişler... Belki de dememişler. Hakemin olsun Benin’den olsun. Benin’i bırakıp, Burkina Faso’ya geçelim. O en acayibi. Hatta en tuhafı. Hadi Benin 30 bin dolar iyi kötü masraf etmiş. Peki Burkina Faso... Hiç vermeden, kimseyi göndermeden reklamın kralını o yaptı. Ne diyoruz veya demiyoruz. Benin mi? Burkina Faso’nun yanında işte canım...
Ne demiştim... Belki de dememiştim... Gerçi dememiştim, demiştim de... Ama bugüne kadar dememiştim hiç dememiştim. Saçma gibi gelse de size veya gelmese de önemli de değil zaten. Alıştınız bu tip sözlere, hoş ve boş, hatta çekik bakan gözlere. Anlatılamayan, anlaşılamayan özetlere özlere. Siz bunları da anlarsınız. En azından alışın veya alışmaya çalışın. Biz Brezilya’yı yenmeyi deneriz, Kosta Rika’yı, Çin’i de yeneriz. Evet demiştimse, demişim zaten... Yok dememişsem de, şimdi diyorum. Gerçi yenmeyi deneriz dedim... Denemeyi bırakın istemedik bile. Ama bu 23 kişinin herhangi 11’i ile ikisini de yeneriz. En azından vallahi de billahi de bu sefer yenmeyi deneriz.
Efes Pilsen iki takımlı ligin birincisi. Ülker de aynı ligin ikincisi... Ya o, ya o yani... Ya da bir o, bir o... Ne derseniz deyin. Efes Pilsen... Milli Takım’ın ana sponsorlarından biri onlar.
İsimleri Kore’de, Japonya’da en önlerde yer alsa da, cisimleri şampiyon oldukları halde arkada kalsa da... Efesli basketbolcuları kutlayalım... Ve Kerem Tunçeri’ye bağlayalım... Ülker’e karşı hep iyi oynadı. Ama finalde basketbola da doymadı... Galiba da kendine geldi. İş artık Aydın Örs ve ekibinin makyajına kaldı. Eğer derseniz ki, Kerem, Köyün Delisi’nde neden Efes’ten çok yer aldı... Oniki dev adam derim bende... İndianapolis’te oynayacak oyuncu çoktu da... Oynatacak yoktu... Şimdi var galiba...
Fotoğraflarda cismi, manşetlerde ismi var. Birinci isminin, hatta ikincisinin adı yani soyadı manşetlerin de tadı... Şenol’dan girip, Güneş’ten üretmek, "Şenol’un gölgesi, Şenol tutulması, Güneş çarpması veya Şenola güneş şenola" diye türetmek...
Hoca da Beninli’yle bozdu vallahi... Yıldıray’ı çıkarması, harcanan parayı helal ettirdi bile. Çıkarmasaydı Leverkusenli Türk’ü, kimse ilgilenmeyecekti belki. Çıkarttı olay oldu... Fransız, Alman, İtalyan, İngiliz gazete ve televizyonları, O’nun ismiyle doldu. Koreli hakemin tuhaf penaltısıyla Kore’yi tanıtması, Beninli’nin herkesin elinde harita Benin’i aratması, Güneş’in anlaşılmayan futbol değişiklikleri yaratması... Onlar sayesinde ülkeleri de gündeme geliyor. Hepsi için son bir cümle; ülkeleri onlarla gurur duyuyor.
Sayın Turizm Bakanı’na... 52 hafta 52 cümle kampanyasında bu hafta hakem ve kartları var.
Hakem - refree
Yan Hakem - Lines man
Diğer yan hakem - Diğer Lines man
Yan hakemler - Lines men
Kart - Card
Kartlar - Cards
Sarı Kart - Yellow Card
Kırmızı Kart - Red Card
Her dersten sonraki klasik cümlemizle bitirelim. Turizme olmasa da sayın Bakanına ufakta olsa bir katkımız olsun.
NOT: Sayın Bakan tekrar hatırlatalım.. Unutmayın lütfen zamanımız dar ve 26. haftada yazılı var.
Haftaya Lesson XXI
Biri Bizi Gözetliyor... Ya da Made In Benden bir cümle; Köyün Delisi özetliyor. Veya BBG evi... Ya da Milli Takım’ın küçük devi, hani Interlisi... Öbür Interli’nin biraz daha toplusu. Hadi baş harfi O diyelim, sonu da N, isim vermeyelim. Ya da Güneş’in ateşi... Veya Bülent Kaptan’ın Köşkü, köşkün tavrı. Kim dedi, ne dedi? Kime, niçin, nasıl dedi? Nerde, ne dedi?..
Konu Japonya’daki BBG evinin, Uzakdoğu’daki tipi... Reyting acayip,... Evi de seviyorlar, Küçük Devi de... Ne diyelim... Eskiden o evdeki veya şimdi bilmem neredeki... Adamları - madamları, matta Coşkun beyin en büyük rakibi.. Kore - Japonya’da olanlar.. Yani futboldan çok dedikodu veya demedi komadı ile manşetlere dolanlar... Bir jüri eksik galiba... Hani her hafta birini evden atan. O’nu da seçsek, sonra kadroyu oralardan buralara faksla geçsek, kim oynamalı kim oynamamalı... Evde, pardon otelde... Kim kalmalı, kim kalmamalı. Hatta evden, pardon otelden kim çıkmalı kim çıkmamalı. Hani aklıma tuhaf şeyler geliyor. Evde kazananlar belli... Sağa sola çok bakan, herkese kafayı takan, ya da durup dururken ona - buna bulaşan, görüşme odasına ilk ulaşan... Tayfun, Serhat mesela. Keşke BBG jürisi karar verseydi. Herkes de rahatlayıp hidayete erseydi.
SERİ İLANLAR
Pazartesi - Çarşamba 09.30 - 10.00 Radyo D’de
Cuma’ları ise Milliyet’teyiz (Başka şubemiz yoktur.)
İmza: Köyün Delisi
Fenerbahçe medyadaki ‘anonscuların’ isimlerini niye açıkla-ya-mıyor?
21 Mayıs 2010
'Süper Çöplük'ten nemalanan süper yorumcular, süper başkanlar
14 Mayıs 2010
Ankaragücü ve Trabzon Fenerbahçe'ye yatacak mı, dükkanı kapatalım mı?
7 Mayıs 2010
Galatasaray Liseli olunca insan hakları, 'Jbüşüst liseli' olunca hayvan hakları mı?
30 Nisan 2010