Haciz mi, taciz mi?GÖZTEPE maçı öncesi formalarına ve ayakkabılarına gelen hacizdi basına göre. Bana göre de taciz. Hep tecavüz eden suçlandı. Edilenin hiç mi suçu yok pekiyi ? Kamçı olan borç, şimdi sancı olmuş. Beterin beteri var diyelim. Daha beteri ne olur derseniz, anlatalım.
Hani Cansun’un evine Uzan’ılmıştı. Ben de Allah korusun demiştim. Bir gün maç oynanırken mesela, Denizli, Bülent Akın’ı, Samsun, Serkan’ı haczetse ? Belki dokuz kişi kalıp maçı kaybederler, ama hem ödemekten kurtulurlar, hem de onlardan. Fenike usulü hani. Zaten onlar oynarken de dokuz kişi oynamıyorlar mı ? Kim kazançlı çıkar sizce ? Denizli mi, Samsun mu, Galatasaray mı ? Bence hiçbiri. En büyük Fenikeliler.
Fatih Terim Phil Jackson BORUSSIA Dortmund - Galatasaray maçı sonrasıydı: 0 - 2. Basın toplantısı yapılıyordu. Efes - Alba Berlin maçını seyretmek için Berlin’deydik. Dortmund’a gelmiştik. Esat Yılmaer, Doğan Hakyemez, Tolga Tuğsavul, Barboros Çıdal, ben, vesaire. Yok onu niye çıkarmadın, yok bunu niye sokmadın gibi suallerle sürüyordu basın toplantısı.
Bir sorum var dedim Fatih hocaya. Elimi kaldırdım. Sonra devam ettim. Bize yeni bir iş kapısı açtın hocam. Yani basketbol yorumcularına. Artık Galatasaray’ı biz yorumlamalıyız. Belki daha da iyi yorumlarız. Futbolu basketbola çevirdin. Veya basketbol gibi futbol oynatıyorsun, her neyse. Devam edemedim. Dortmund antrenörü, Alman’ın Hans’ı, anlamadı espriyi. Sinirlendi. Ben gideyim, sonra aranızda konuşursunuz dedi. Futbol ailesinden de homurtular geldi. Sonra ortalık yatıştı. Terim bana döndü. İki kelime söyledi: "Belki de haklısın."
Dün 12 Dev Adam’ın maç sonrası kokteylindeydim. Terim, Esat Yılmaer, İbrahim ve Hüseyin ile konuşuyordu. Yanlarına yanaştım. Hoca ile öpüştüm. Ona yine Dortmund’da söylediklerimi tekrarladım. Tevazu yapma hocam. Basketbolu bizler kadar, hatta bizlerden bile iyi yorumlarsın. Futbola bile basketbolun ruhunu sokan sensin. Ve o curcunada öğrendim. Phil Jackson’ı okumuştu Terim. Onun kitabını. Hep beraber ileriye, hep beraber geriye, hatta hep beraber sağa, hep beraber sola. İşte basketbol, işte futbol, işte Terim. Sonra UEFA şampiyonluğu ve ver elini Kore, Japonya.
Chievo, Karaköy, Akşehir HANİ Akşehir’den gelmiş adam Karaköy’e. Arabası marabası, trafiği, vapuru mapuru, kalabalığı, yayası mayası. Neresi burası demiş, Allah aşkına söyleyin. Karaköy demişler. Sonra binmiş vapura, hop karşı kıyıya. Değişen birşey yok. Aynı curcuna, aynı karambol. Ya burası neresi? Kadıköy demişler. Hay ben bizim Akşehir’e şehir diyenin de, buralara köy diyenin de. Diyenin de osunu, busunu ..... diye isyan etmiş adam.
Chievo da değişik bir köy işte. Alışık olduklarımızdan değil. Bir Verona köyü. Hani Romeo ve Juliet’in şehri diye herkesin bildiği ama Kuzey İtalya’nın mimarisi, tarihi, anfitiyatrosu, konumu ile en yüksek standartlı klas şehirlerinden biri olduğunu pek kimsenin bilmediği Verona’nın köyü. Çetin Altan’ın hayalinde yaşattığı köylerden. İnsanın ömrünün uzadığı, huzur dolu bir köy. O köyü, orada oynayanları öyle yorumlayalım. Bizim köylerle karşılaştırmayalım. Bir köy var uzaklarda, o köy bizim köyümüz mü denir ya. Hayır, değil. Onların köyü o. Zengin kuzeyin, zengin Verona’nın zengin köyü. Ortaya çıkıp 2 bin kişilik köyden çıkan takıma bak deyip yorumlayamayız. Chievo köylüsüne, köyünde sunulan sosyal ve ekonomik şartları bir şehirli görebiliyor mu bizim buralarda hayatında ? Biz şehirleri köyleştirip, şehirliyi köylüleştirirken, onlar köyünü şehirleştirip, köylüsünü de şehirlileştiriyor. 2 bin kişilik köyden çıkan takıma bakın. Yok ya. O köylerden ileride bırakın İtalya şampiyonlarını, Avrupa şampiyonları çıkacak. Bizim şehirlerden çıkanlar ilk turlarda elenirken veya sıfır çekerken...
Erzurum-Barcelona LUCESCU kaybedilen her maç sonrası ağlamaya başladı. "Türkiye için oynuyoruz, kimse bize yardım etmiyor" diyor Erzurum maçı sonrası. Başkanı "Kaybettik, üzülmedik" diyebiliyor. Yükten kurtulmuşlar. O üzülüyor.
Lucescu’ya Seguela usulü cevap vermek lazım. Hani anneme reklamcı olduğumu söylemeyin, o beni genelevde piyano çalıyor biliyor diyen Seguela. Aman ona Erzurum ile oynadığını söylemeyin, o Barcelona ile oynadıklarını zannediyor galiba. Ne manası mı var ? Dünyada istatistiklerde ilk onda olan Galatasaray’ı çalıştır. Sonra İkinci Lig’de ilk onda olmayan Erzurum’a yenil. Sonra zır zır zır zır ağla. Cevap tabii çok manalı değil. Ama bu kadar mana bile o Lucescu’ya fazla değil mi ? Hadi canım sende.
Hüseyin Beşok CNN Türk’te Pivot’a konuktu. Hem canlı yayında konuştuk, hem de cansız yayında. Biraz keyifsizdi gibi geldi bana. Her ne kadar belli etmek istemese de. Efes’te ilk günlerinde üzmüşlerdi onu. Beklettiler, oynatmadılar. Güvenmediler de. Mutsuzdu. Sessiz ve sakin, sırasının gelmesini bekledi. Sonra oynamaya başladı. Ve hakiki bir beş numara oldu. Zaten gittiği kulüp de değerini gösteriyor. Maccabi, son Avrupa şampiyonu. Hüseyin Avrupa’nın en iyi pivotlarından biri. Şanssızlığı, Avrupa’nın en iyi pivotu Huffmann’ın da Maccabi’de olması. Daha doğrusu NBA’den geri dönmesi. İsrail Ligi’nde oynayamıyor. Euroleague’de de Huffmann yüzünden az vakit alıyor. Daha 26 yaşında ve Türkiye’nin en iyisi. O zaman oynamalı. Oynayacağı tek takım da şu anda Milli Takım. Hidayet, Mehmet Okur rakipsiz, İbrahim, Kerem şanslılar. Harun’un mükemmel kişiliği, Tutku’nun gençliği, İbo ve Kerem’i rahatlatıyor. Sorun olmuyor. Mirsad formayı zaten zorla alıyor. Olan Hüseyin’e oluyor.
Asım’ı kazanmak, Kaya’yı hazırlamak hem çok doğru, hem de çok önemli. Ama Hüseyin’i kaybetmek; o yanlış işte. Örs, Yılmaz, Öngören, Özyer. Dört coach, sekiz göz. Onlardan kaçmaz, kaçmamıştır da. Benden de akıllılar mutlaka. Yazdıklarıma kafayı takmasınlar. Delidir, ne söylese yeridir diye yorumlasınlar. Benim için farketmez. Yeter ki Hüso kaybolup gitmesin.
Milliyet yönetimine LÜTFEN yazı günümü değiştirin. Mümkünse çarşambaya, Ercan Güven’den bir gün önceye alın. Ya da Ercan’ı yerinden oynatın, cumartesileri yazsın. Önce o kendine has stiliyle perşembeleri yazınca cumaları fena halde sırıtıyorum. Konuları önce o kullandığı için de ayazda kalıyorum. Hani Hagi’den sonra oyuna girmek gibi birşey. Lazetic, Bülent Akın, Mustafa Doğan’dan sonra oynamak varken. Üstelik her perşembe onun köşesinde ismi geçenleri arayıp seni övdü zannetme, yeriyor esasında; ya da üzülme, seni eleştirmemiş, sana öyle gelmiş, seni methediyor diye izah etmekten de anam ağlıyor. Saygılarımla. Bilgin Gökberk - Köyün Delisi.
SERİ İLANLARPazartesi - Çarşamba 09.30 - 10.00 Radyo D’de
Cuma’ları ise Milliyet’teyiz (Başka şubemiz yoktur.)
İmza: Köyün Delisi
SPOR