Bilgin Gökberk

Bilgin Gökberk

bilgingokberk@mail.com

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


Hani Çinli’nin biri Japonya’da sıkışmış. Tam yolda işini yaparken Japon’un biri gelmiş. Lütfen demiş burada yapmayın. Gelin benimle. Alıp Çinli’yi koca bir bahçenin içindeki saray gibi bir evin duvarına götürmüş. Lütfen burada yapın işinizi. Japon nezaketi mi demiş Çinli utanarak. Hayır demiş Japon kibarca. Çin sefareti.
Saint Üstel’in Lucescu için söyledikleri bu fıkrayı hatırlattı bana. Hocamızdan memnunuz, onu seviyoruz, iki yıl daha çalışmak istiyoruz. Kiminle ? Lucescu’yla. Terim’den kalanlarla sezon başı Süper Kupa’yı alan, sonra şu ana kadar kupasız kalan Lucescu ile. Ne var bunda ? Saint Üstel öyle buyurmuş denebilir. O zaman geriye dönelim derim ben de. Üç sene her türlü kupalı, dışarıda UEFA’da finale, içerde dördüncü şampiyonluğa giden Fatih Terim’i sevmiyor muydun, ya da memnun değil miydin diye sorarım. Rumen hocaya söylediklerini ona niye söylemedin derim. Hadi canım sende demeyin. Benim mantığım böyle çalışıyor, ne yapayım. Üstelik sevgili Fatih Terim’in de Lucescu’ya söylenenlerden değil, bunların kendisine niye söylenmediğinden gocunduğunu da iyi bilirim.
Saint Üstel ve onun gibiler ince ince çalışıyor. Veya kimi benim gibi kıvırmadan cart diye koyar, kimi de onlar gibi kıvırıp ince ince oyar. Şimdi Lucescu’dan memnunum, onu seviyorum demek Terim’den memnun değilim, onu sevmiyorum demek mi anlamına gelir diye sorulabilir. Değil tabii. Diyeceğimi zannediyorsunuz. Ama demeyeceğim. Çünkü o anlama gelir. Evet, bu üslup bir Galatasaray zerafeti değil. Olsa olsa fıkradaki gibi Saint Üstel ve onun gibilerinin kendilerine has yalandan nezaketi.

Ölüyü diriltmeye çalışıyorlar. Duyduklarımız, pek de alışık olmadığımız türden. Kemal Tunçeri, CNN’de paralar ödeniyor diyor. Sözler tutuluyor. Camianın ilgisi var. Kendimizi iyi hissediyoruz. Saratov’dan gelen Şemsettin Baş, Fanatik Basket’te beni Yalçın Granit çağırdı diyor. Hemen geldim. İyi ki de gelmişim. Sözlerini tutuyorlar, çok memnunuz.
12 Dev Adam’ın kaptanı, Galatasaray kaptanı Orhun’un satışa konulmasından geldiğimiz günlere bakın. Yarın öbür gün, yabancıları Mark - Euro gibi change’lerlerse şaşmayın. Evet, Galatasaray’da basketbolda birşeyler oluyor. Ölü diriliyor. Üstelik futbolda diriyi öldürmeye çalıştıkları bir anda. Bu gelişmeyi yanlız iki pota arasında salonda düşünürseniz yanılırsınız. Mart’ta dirilen basketbol, belki de futbolun karşısına dikilecek. Belki yanılıyorum ama basketbol pilot bölge galiba. Sonra mı ? Faruk Süren’i hatırlayın. Başkanlığa buradan gelmişti. Şimdi aynı yoldan başka biri geliyor galiba. Öz hanlılardan, can bir aydın diyelim, isim vermeyelim.

SAYIN MEHMET CANSUN GALATASARAY BAŞKANI
Basın toplantınız yine müthişti. Ya da işte çay may içtiğinizi söylediğiniz toplantı. Duyguluydu, romantikti de üstelik. Hatta inandırıcıydı da. Evet, inandırıcıydı. Bu kadar saçma sapan şeyin konuşulması, istesen bir araya getiremeyeceğiniz manasızlıkların bir araya gelmesi herhalde doğrudur canım dedirtiyordu insana. Yoksa bu kadar abuk sabuk şeyi, koca Galatasaray Başkanı söyler mi hiç ?
Gerçi Terim’in son senesinde de size sormuşlardı. Terim ile niye sözleşme yenilemiyorsunuz diye. Ben nasılsam, o da öyledir. Kongre üyesidir, arkadaşımdır, ailece görüşürüz demiştiniz. Yüzünüzde yine basın toplantısındaki güler yüzlü maske vardı. Devam etmiştiniz. Sözleşmeye gerek yok. İnanmıştı herkes yine. Belki de doğrusu şuydu. Sözleşmeye gerek yok cümlesindeki gereğe gerek yoktu. Doğrusu sözleşme yoktu. Sizin için Terim’in kongre üyesi, arkadaşınız, aile dostunuz olması önemliydi belki de. Ama Galatasaraylılar’ı hiç ilgilendirmiyordu. Onları, Terim’in Galatasaray’a antrenör olması ilgilendiriyordu. Ona her unvanı veriyordunuz da, Galatasaray teknik direktörlüğünü vermiyordunuz bir türlü. O da zaten her konuşmasında umutla sözleşme beklediğini, ama bir türlü gelmediğini söylemişti ya, neyse.
Şimdi de aynı hikaye. Bir farkla. 2001 Aralık’ına göre uyarlamışsınız. Ailece görüşmeler, çaylar, kahveler. Ama kime ne bunlardan. Merak edilen Terim’in antrenör olup olmadığı. Çıkıp deseniz konuştuk olmadı diye, yeterdi, artardı bile. Gerisini evde eşinize, arkadaşlarınıza anlatırdınız.
Kısa keselim. Yazı uzarsa sizin konuşmalarınıza benzeyecek. Tadında bırakalım. Ama iki dip not ekleyelim tabii. 1) Bu yazıyı yazarken Cüneyt Arkın’ın, Fatma Girik’le Gelincik diye bir filmi oynuyordu televizyonda. O kadar abuk sabuk bir senaryo vardı ki, nasıl bağlayacaklar diye mecburen sonuna kadar seyrettim. Gelincik bile sizin toplantınızdan daha inandırıcıydı. 2) İnsanları bu kadar da aptal yerine koymayın Allah aşkına. Bir daha lütfen ailece buluşurken, haber sızdırmayın ve Terim’in evinde değil, gizli bir yerde buluşun. Çay içip, sohbet edip, ne yaparsanız yapın. Galatasaraylılar’ı da ümitlendirmeyin.

BATIYA açılan pencereydi, Sayın Cansun bir pencere de doğuya açtı. Üstelik ikisini de açık unuttular. Ve tabii ceryanda kaldılar.

BİZ Terim’den yol gösterici olarak faydalanmak istiyoruz.
İmza: Mehmet
Cansun.
NİYE antrenör olarak faydalanmıyorsunuz ?
İmza: Köyün delisi.
SAYIN Cansun. Sizden başkanlık dışında nasıl faydalanabiliriz ?
İmza: Bir Galatasaray kongre üyesi.
LUCESCU’dan memnunuz. İki yıl daha çalışmak istiyoruz.
İmza: Saint Üstel
NEREDE ? Evinizde mi?
İmza: Köyün Delisi

FATİH Terim’e kapımız açık.
İmza: Mehmet Cansun
HANGİ kapı ? Evinizin kapısı mı, Galatasaray Kulübü’nün kapısı mı ?
İmza: Köyün Delisi

SAYIN Cansun. Fabio Capello’yu İtalya’dan tanırım. Liglerin oynanmadığı bir hafta İstanbul’a gelmeye söz verdi. Hagi ile konuştum, o da geliyor. Bizim evde bir gece yarısı toplanacağız. Çay ve kahve içeceğiz. İş, miş, antrenörlük mantrenörlük, sözleşme mözleşme yok. Çay, may, kahve mahve, biraz küçük pizza, ufak ufak sandviçler, pasta masta. Sizi ve Lucescu’yu da bekliyoruz.
(Hangi hafta, hangi evde toplandığınızı, daha doğrusu programınızı bize bildirin. Biz kendimizi size göre ayarlarız.)

SERİ İLANLAR
Pazartesi - Çarşamba 09.30 - 10.00 Radyo D’de
Cuma’ları ise Milliyet’teyiz (Başka şubemiz yoktur.)
İmza: Köyün Delisi