Bilgin Gökberk

Bilgin Gökberk

bilgingokberk@mail.com

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


Soran sorana, 12 Dev Adam Indianapolis’e kadar düzelir mi? Düzelmişlerdir bile belki, diyorum. Onların haftalara, günlere ihtiyacı yok çünkü. Saatlere, hatta dakikalara, hatta hatta saniyelere ihtiyaçları var. Hastalık vücutta değil ki kafada veya kafalarda. Ve de psikolojik. Hatırlayın maçtan maça değişen Milli Takımı. 40 dakikaları, 40 dakikalarına uymuyordu. Sonra ilk devreler, ikinci devrelere uymamaya başladı. Hastalık ilerledi yani.
Efes World Cup’ta, periyodları periyodlarına uymuyordu. Olağanüstü bir 10 dakika, sonra olağanaltı hatta çok altı, hatta çok çok altı başka bir 10 dakika. 10 dakikada ne oluyordu da bu kadar değişiyordu 12 Dev Adam. Anlatalım veya anlatmaya çalışalım.
Dokunulamaz beş oyuncu var bu takımda. Hido, İbo, Mehmet Okur, Kerem ve Mirsad. Bunu Aydın Örs biliyor, Çetin Yılmaz da. Oyuncuların anneleri, babaları, eşleri, çocukları ve arkadaşları da. Basın da biliyor, seyirciler de. Ama en kötüsü, kendileri de biliyor. Ne olursa olsun, nasıl oynarsa oynasınlar bu beş kişi oynayacak. Öyle de oluyor zaten. Sacramentolu Hido, Panathinaikoslu İbo, MVP Mirsad, Detroitli Mehmet ve alternatifsiz Efesli Kerem (Gerçi Ender Aslan var ama, aması da var işte. Ama merak etmeyin o ama da bu yazının içinde var).
Evet dokunulamazlara kısa bir ara verelim. Tekrar döneceğiz tabii onlara. Ve dokunulabilirlere geçelim.

Dokunulabilirler
Hüseyin Beşok herşeyi içine atan bir oyuncu. Dışarı vuran değil sessiz duran anlayacağınız. Oynamasa da problem yaratmıyor. Harun zaten bir son mohikan. Türü tükenmiş denilen türden. Veya ağzı var dili yok. Ve vücudunun her bölümü asalet dolu. Haluk, gerçek bir profesyonel. Asım kaderine razı olmuş. Kaya Peker, İzmir’de kalsa Türkiye’nin en önemli oyuncusu olacakken Efes’e gelip Mehmet’e, Hüseyin’e, Kambala’ya havlu ve su vermekten mutlu zaten. İyi bir çocuk. O da vıdı vıdı yapmıyor. Hakan veya Tutku, teknik kadronun Kerem fobisini geçemeyeceklerini veya Kerem’i kesemeyeceklerini biliyorlar. Arda gibi bir yetenek, oynamadan kayboluyor. Ama alan memnun, veren memnun. Hatta, eski basketbolcu babası Nadir abi bile memnun. Ama en önemlisi bu halinden kendi bile memnun olduğuna göre...
Alper Yılmaz da ikinci gruptan. Bir Ömer var onlardan farklı olan. Oynamasa bile kanı kaynayan, dolan. Varını yoğunu sahaya veren veya benche seren. Kibrit o diyorum ya. Kutudan çıkarıp sürterseniz alev çıkarıyor, sürtmezseniz de... Zaten dokunulamazların şansı, donulabilirlerin sessizliği, hırssızlığı, tepkisizliği... Hani kuzuların sessizliği gibi. Tabii milli takımın da şanssızlığı bu. Benchden zorlayanın, teknik kadrodan horlayanın olmaması. Babalarının takımında oynar gibi oynuyorlar. Ve tabii, tribündeki babalarının, ailelerinin onları geren müthiş baskısıyla.

Dokunulamazlar II
Hido, Sacramento Kings’te (Sacramento Kralları) oynuyor. O krallardan biri yani. O formayı çıkarıp, milli formayı giyse de krallığının devam ettiğini sanıyor. Sacramentolu Hido olarak geliyor İstanbul’a, ama o Kral Hido olarak da geldiğini düşünüyor. Stojakoviç ve Divac’ın yanında asker olan Hido, milli forma altında kendini Genelkurmay Başkanı zannediyor. Bu rahatlık ona yaramıyor. Elindeki iki topu, iki hücumda birer saniyede rakibe kaptırıp, daha sonra telafi etmek için saçm sapan bir üçlük kullanıp, onu da kaçıran Hido, bu trajik üç hareketten sonra hırslanıp, gerçek Hidayet’i göstereceğine dilini çıkartıp, gülerek ve yürüyerek tekrar hücuma katılabiliyor. Onun için sorun kafada diyorum bende. Böyle müthiş bir yetenek, böyle basketbol dolu bir adam bu kadar umursamaz olur mu veya umursamaz gibi durur mu? Indianapolis’te ya Stojakoviç ve Divac’ı kandırıp, bizim maçlarda Örs ve Yılmaz’ın yanında oturtmalı, ya da mesela iki sevdiği arkadaşı Mehmet Okur ve Kerem, suratlarında Divac - Stojakoviç maskeleriyle oynamalı. Tek başına milli takımı finale kadar taşıyabilecek bir oyuncu Hido. Ama bunun farkında değil, ne acı.
İbo bir fenomen. Bir kere yürekli. Kendine güveni tam. Korkmuyor ve hücum potansiyeli bu kadar yüksek olmasına rağmen iyi de müdafaa yapıyor. Gününde olursa yıkamayacağı takım yok. Tabii onu tutacak oyuncu da (Bologna’daki final - four). Ama Bodiroga ile nasıl paylaşıyorsa, Hido’yla da öyle paylaşmalı. 12 Dev Adam’ın Bodiroga’sı da Hidayet çünkü. NBA mi, Eurolig mi mukayesesi, Avrupa’nın birinci sınıf oyuncularından İbo’yu etkiliyor bazen. Ve fazla birşey yapmak istiyor. O zaman da normal oyununu bile oynayamıyor.
Mehmet Okur başka bir sorun. Hatta bir sorun yumağı. Ayak parmağından kulağına kadar basketbolcu. Ama bu isteksiz, ruhsuz ve de yarım Mehmet haliyle bile Detroit’e gitmesi, en büyük tehlikesi. Detroit Pistons’ın efsanevi oyuncusu Joe Dumars’ın sırf onu görmek için Avrupa Şampiyonası’nda Ankara’ya geldiğini, ona saatbaşı hatırlatmak lazım. Yüzde 50’siyle Detroit’e gitti, yüzde 100’ü ne yapar siz düşünün. Son çare, Dumars’ı da Stojakoviç ve Divaç’ın yanına oturtmak galiba.
Kerem’in sorunu farklı. Üç egoist, megoloman ve iyi oyuncu Hido, İbo, Mirsad’a top dağıtmak kolay değil. Kime verse öbürü surat yapıyor. Çok genç olması dezavantajı. Üstüne çok sorumluluk yüklenmesi de. Mehmet Okur, Hüseyin, Hido ile benzetmek yerindeyse kanka olması etkiliyor onu. Onlarla olan arkadaşlığının pas dağıtımında etkili olmadığını göstermek için vermemesi gerekirken bazen İbo’ya veriyor. İbo’ya vermesi gerekirken de kankalarına veya kankilerine herneyse. En tehlikeli tarafı da kime versem öteki bozulacak, bari ben atayım deyip erken atış yapması. Alternatifinin olmadığını biliyor. Teknik kadro Ender Arslan riskini göze alsa, bir iki maç onu kesip, Ender’i oynatsa, Kerem daha da iyi olacak belki. Ender’in basketbol yeteneklerinden tırsıyor çünkü bana göre. Oynadığı Efes’in de, arkadaşlarının oynadığı Sacramento, Panathinaikos, CSKA, Maccabi gibi büyük bir takım olduğunu düşünürse daha da rahatlayacak. Herşeye rağmen, Dünya Şampiyonası’na, Avrupa Şampiyonası’ndan daha hazır kafaca.
Ve Mirsad. O da öbür kibrit. Hatta beş - on kibrit bir arada gibi. Ömer’in bir üst modeli. Bir takımın yaşayabileceği problemlerin tümünü, hatta daha fazlasını kendi bünyesinde yaşıyor ve yaşatıyor. Bir takım kadar problemli. Ama oynadı mı da bir basketbol takımının tümü kadar tahribat yapıyor. Hido, İbo ve Mehmet’ten daha az yetenekli olduğunu biliyor. Hırsı, kavgası, deliliği, agresifliği ile onların üstüne çıktığında, maça damgasını vurduğunda müthiş motive oluyor. O anda federasyon başkanına, antrenörüne, seyirciye, rakibe bulaşmasının sebebi, oyun içindeki en yüksek mertebeye ulaşması. Her eve lazım anlayacağınız, veya her takıma.

Dokunulamazlar III
Örs ve Yılmaz’ın bunların beyinlerini yıkayıp, Indianapolis’e hazır hale getirmesi tek umudumuz. Ne Acar Baltaş keser, ne Turgay Biçer onları. Mümkünse kalabalık bir heyet tarafından bu maçlara psikolojik olarak hazırlanmalılar.
Tek çare bu gibi gözükse de bir de son çare var. Örs’ün birine dokunması. Yani dokunulamazlardan birine tabii. Evet bu da son çare. Dokunulamazlardan birine dokunulması, geri kalanları da kendine getirecek. Ender, Kerem örneği diğerleri için de geçerli. Evet Örs, bir maçı seçip, birinci gruptan herhangi birini, gerekirse ikisini feda etmeli. Dokunulmaz değilsiniz demeli. Dokunulabilirlerin, Efes World Cup’ta oynadıkları anda gösterdikleri mücadele, bunun da yapılamayacak birşey olmadığını gösterdi zaten. Hani bin nasihat yerine, bir müsibet...

Derslere ara verdik ya, mail yağıyor: "Niye kestiniz, boşverin yazılıyı mazılıyı, sayın Bakan sayesinde hem gazete okuyoruz, hem de üç - beş kelime İngilizce öğreniyoruz, hem de eğleniyoruz..." Kısaca devam edin diyor okuyucularımız. Yazılıyı da sene sonunda yalnız Bakan’a değil hepimize yaparsınız diyorlar. Yani genel istek üzerine devam ediyoruz. Lesson XXVI.
Sayın Turizm Bakanı’na 52 haftada 52 cümle kampanyasında bu hafta Efes Pilsen World Cup var.
Efes Pilsen World Cup: Efes Pilsen Dünya Kupası.
Her dersten sonraki klasik cümlemizle bitirelim. Turizme olmasa da sayın bakanına ufak da olsa bir katkımız olsun. Haftaya Lesson XXVII.

SERİ İLANLAR
Pazartesi - Çarşamba 09.30 - 10.00 Radyo D’de
Cuma’ları ise Milliyet’teyiz (Başka şubemiz yoktur.)
İmza: Köyün Delisi