Bilgin Gökberk

Bilgin Gökberk

bilgingokberk@mail.com

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


I Lazio-Roma derbisi
ROMA’dayım. Lazio - Roma derbisi var. O müthiş güney derbisi. Veya başkent derbisi. Ne derseniz deyin.
Roma’da nefesler tutulmuş. Bölgenin ismi Lazio. En büyük şehri de Roma. Aristokrat Laziolular ile halkın Roma’sı. Maç Lazio’nun. Ne kartım var yanımda, ne de herhangi birşeyim. Tüm kapılar da kapalı. Şeref Tribünü’ne yanaştım. Lazio armalı lacivert ceketli görevliye ben dedim, Türkiye’de bir gazetede spor yazıyorum. Maça girmek istiyorum. "Akredite oldunuz mu ?" dedi. Hayır, bugün karar verdim. Üzgünüm, birşey yapamayız. Sonra ilave etti. AIPS kartınız olsaydı bari, ya da hiç olmazsa yerel kartınız. Nereden bilelim sizin yazıp çizdiğinizi ? O an aklıma geldi. On tane sabah gazetesi almıştım yanıma. Aynı sayfada benim basketbol, Can Bartu’nun futbol yazdığı eski tarihli bir gazeteden on adet. Roma’daki Bartukolik Laziolu arkadaşlarıma verecektim. Birini aldım geldim arabadan. Bir, bu var dedim. Yazı yazdığımı gösteren. "Aaa, bu bizim Kan Bartu değil mi ?" dedi adam (Can, Kan okunur). Evet, o. Yanındaki de benim. Uzatmayalım. "Demek aynı gazetedensiniz" dedi ve gitti. Giderken de bağırdı; bekleyin bir dakika. Beş dakika sonra geldiğinde yanında Lazio armalı, lacivert ceketli bir kız vardı. Onu takip edin dedi. Önden ikinci sıraya oturttu kız beni. Şeref Tribünü’nün ikinci sırası. Şaşırdığımı anlayınca "Son dakika misafirleri için hep ayırırız dedi. Gol yemeyelim diye. Sonra başka bir lacivert ceketli, Lazio armalı adam geldi, Bartu yaşlarında. "Adım ...... Bartu espresso çok severdi. Siz de içer misiniz ? Gidince lütfen selam söyleyin benden."
Cumartesi’ye bağlayalım. Saracoğlu’nun Şeref Tribünü kapısına bir adam gelse, ben dese, mesela Antic (Fenerbahçe’de oynamıştı) ile aynı gazetede yazıyorum... Senin de, Antic’in de, gazetenin de ..... diye bir cevap alırdı kuşkusuz. Arkadan da eklerlerdi. Manyak mıdır, nedir. Bırakın Antic’i, o Can Bartu’ya üç sene oynadığı Lazio’da bizim Bartu diyorlardı hâlâ. Onu Saracoğlu’na girerken gördüm. Ayakları yerden kesilmişti. Düğmeleri kopmuştu. Bilmem anlatabildim mi ? Ben anlatabildim, eminim de, bilmem siz anlayabildiniz mi ?

II Kuzey-Güney derbisi
İTALYA’da 35 - 40 hafta kaldığım dönemler. Yusuf Duru aradı. Torino’ya gider misin dedi. Bizim Zafer orada (O dönemin Fenerbahçe menajeri Zafer Göncüler). Yardımcı olursun. Başkan Ali Şen. Fenerbahçe’yi Duru, Turizm’in gezdirdiği dönemler.
Gittim, Zafer’i buldum. Zaten eski arkadaşım, dostum. Konuşurken sordum. Ne yapabilirim senin için ? Maça gitmek istiyorum dedi. Juventus’un bir maçına. Fenerbahçe ile oynamadan önce son bir kez izlemek istiyor. Biletin var mı dedim. Yok. Akredite oldun mu ? Hayır. Menajer olduğunu gösteren bir belgen var mı ? Var dedi. Bir kartvizit çıkardı cebinden. Hani mahallenin camcısınınki gibi. Kart bastırıp ortasına Ali bilmem ne diye yazarlar. Altına da camcı. Onun gibi birşey. Kenarı sarı - lacivert ince çizgilerle çevrilmiş. Ortasında Zafer Göncüler yazıyor. Altında da Fenerbahçe menajeri. Bu ne ya dedim. Ne yapayım, başka birşey yok dedi.
Neyse, gittik Della Alpi’ye. Kuzey - Güney derbisi var. Della Alpi’nin dört - beş kademeli güvenlik sistemindeki ilk kapıya yanaştık. Juventus armalı montlu bir adam karşıladı. Yanımdaki Fenerbahçe menajeri dedim. Ne yapalım gibilerden bir el hareketi yaptı. Maça girmek istiyor. Son bir kez izlemek için Juve’yi. Girsin dedi, bana ne. Ama ne bileti var, ne akredite olmuş, yanlızca bu kartvizit var yanında. Güldü. Hatta kahkaha attı. On dakika bekle, matbaaya gidip geleceğim. Sonra sen benle değil, Boca Juniors menajeriyle konuşuyor olacaksın dedi. Siz kimsiniz peki ? Ben dedim Fenerbahçe menajerinin ağzıyım. İtalyanca bilmiyor da, yardımcı oluyorum. Birisini aradı. On dakika sonra cep telefonu çaldı. Bana verdi. Karşımda Juventus’un Genel Sekreteri. Kodlarmısınız lütfen dedi Fenerbahçe menajerinin ismini. Kısa keselim. O on dakika içinde İstanbul aranmış, Zafer soruşturulmuştu. Buyrun dedi kapıdaki adam, sizi götüreyim. Birinci kapıdan ikinci kapıya, ikiden üçe, üçten dörde, hep değişen Juventus armalı, montlu görevliler tarafından eskort yapılarak götürüldük. Stadın önünde Juventus armalı, ceketli bir adam karşıladı bizi. Oradan hoop Şeref Tribünü’ne. İki veya üçüncü sıraya. Tam hatırlamıyorum. Agnelli, Juventus’un Başkanı. FIAT’ın patronu. Torino’nun kralı. Dört sıra arkamızda. Sevmez hiç önde oturmayı. Ve aynı terane. Son dakika sürprizleri için ayrılan yer hikayesi. Sonra Juve armalı ceketli bir kız espressolarla geldi.....
Bağlayalım cumartesiye. Düşünün Saracoğlu’nun önüne o hengamede, mesela iki Hintli gelse. Biri dese ki o bilmem nerenin menajeri, ben de onun ağzıyım...... O menajerin de, yanındaki ağzının da içine .......

III Bu da Hollanda’dan
GERÇİ derbi değil ama, bu en accaipi. Allah aşkına okuyun.
Beşiktaş - Ajax maçı var Amsterdam’da. Beşiktaş’ı götüren Duru. Ben de ordayım. Serdar Bilgili o zaman yönetici. Ufak bir bilet sorunu için onu bulmam gerekti. Şeref Tribünü’nde dediler. Gittim kapıda Ajax armalı ceketli bir görevli. Yanından geçtim, girdim. Hiçbir şey sormadı. Bilgili’yi bulamadım. Ama işimi Bilgili’siz de hallettim. Çıkarken kafam takıldı kapıdaki görevliye. Sordum. Ya elimi kolumu sallayıp gidiyorum, elimi kolumu sallayıp çıkıyorum. Niye sormuyorsunuz, ben kimim ? Kimseye sormayız ki dedi Ajax armalı ceketli görevli. Burası şeref tribünü. Buraya gelen, burayı hak edendir. Şeref tribününe girmemesi gereken hiç kimse bu kapıdan girmezki. Siz de geldiniz, girmeniz gerekir diye düşündüm. Aklımın ucundan bile geçmedi buraya girmemeniz gerektiği. Hem sonra madem buraya girmemeniz gerekiyor, niye girdiniz ?
Çok ayıp valla. Yoruma gerek var mı bilmiyorum. Bence var. Çok ufak iki cümle yazalım. Düşünün Amsterdam’daki şeref tribününe Bilgin’in girişini. Ve Saracoğlu’nda bir Belediye Başkanı, bir Fenerbahçeli yönetici ve kapı görevlilerinin sebebi ne olursa olsun birbirlerini itişini. Tam Namık Kemal’lik valla.

Maç mı, ne maçı diyen Kadıköylüler’e
YABANCI bir dergide okumuştum. Avrupa’da eğitim oranı en yüksek üç belde İtalya’dan Parma, İskoçya’dan şimdi hatırlamadığım bir yer ve Kadıköy. Daha doğrusu onun merkezi. Pazar, pazartesi, salı, çarşamba bekledim. Saraçoğlu’nun önünde arkasında, sağında solunda veya yakın bir yerinde toplanırsınız diye. Cumartesi gününü protesto etmek için. O gün gezme, dolaşma, yürüme, yaşama, kısaca vatandaşlık haklarınız, 1100 Galatasaray’lının gelmesi, gitmesi, 52 bin biletli derbinin olaysız bitmesi, 22 kişinin bir topu itmesi yüzünden gaspedilmişti. Siz eğitim oranı en yüksek üç beldeden biriymişsiniz üstelik. Hadi canım, sizde.
Sevgilerimle
Köyün Delisi
(Doğma büyüme Kadıköy’lü)

Anlatılan hikayeler az çok birbirine benziyordu. Basın kartım var. Kombinem var. Bilete 300 dolar verdim. Geçebilir miyim memur bey ?.. Ve geçemiyorlardı. Geçemediler de. Veya çok azı geçti Robocop duvarından.
Birinin çıkmasını bekledim. Ve şöyle demesini. 2002 senesinin demokratik, çağdaş Türkiyesi’ndeysek eğer. Memur bey, benim basın kartım yok. Kombinem de, biletim de yok. Karımla geziyorum, dolaşıyorum. Stada da girmek istemiyorum. Ama hiç olmazsa önünden geçeyim..... Üsttekilerin yazılması, hatta konuşulması bile utanç verici. Berbat bir organizasyonun eksikliği, kayıbı. Ama alttaki, çağdaş bir ülkenin kocaman bir ayıbı.

Sayın Turizm Bakanı. Bu haftalık yerimiz doldu. İlk beş dersi tekrar edin.
Haftaya Lesson VII.

SERİ İLANLAR
Pazartesi - Çarşamba 09.30 - 10.00 Radyo D’de
Cuma’ları ise Milliyet’teyiz (Başka şubemiz yoktur.)
İmza: Köyün Delisi