"Bülent Korkmaz da bir profesyoneldir ve 'son'una gelmiştir." (Siz söylemeden). Ama profesyonellikte "son"ların da bu kadar "türkiş" olmaması, Bülent gibi bir profesyonelin "son"unun da ona yakışacak şekilde profosyonelce olması lazımdır.
NAPOLİTEN FUTBOL
Futbolu saha içinde az "bol"lu, çok "itiş kakış"lı, bol "koş koş"lu tatsız tuzsuz bir "sıradan futlarla dans"a benzettik zaten. O "sıradan futlar"dan, onları seçenlerden de "futbol futları" yaratmayı da çok seviyoruz. Hoş; sahanın içi böyle de, dışı farklı mı sanki ? Profesyonellik icad edileli futbolun içinde olması gereken her türlü duyguyu da bu kadar çabuk, bu kadar yok edebiliriz vallahi ve de tabii pes vallahi...
Herşeyi "yanlış" Maradona'nın "tek doğrusuna" sarılıp hayatlarının en coşkulu günlerini yaşayan Kuzeyliler'e karşı hep ezilmiş o gariban Napolililer'in doldurduğu "Piazza"da yıllar sonra ne maç vardı, ne rakip, ne de top tabii. Diego oradaydı, üstelik bir jean ve bir tişörtleydi. Ve bir otelin dokuzuncu katının balkonunda da nedense gözleri fena halde dolan ben. Ve de on binlerce Napolili'yle beraber dakikalarca bir duygu selinde Napoliten ağlayan ben... O geceyi unutamam. Herşey vardı. Özlem, aşşşk, gözyaşı, sevinç, sevgi, saygı ve de vesaire adeta sokaklardan akıyordu. Rakamlara boğduğumuz futbol, yok edilmeye çalışılan duygularıyla ruhsuz profesyonelliğe adeta baş kaldırıyordu...
BEN DE SANA I LOVE YOU
Mesela "I love you Çulcu"da sorun Mustafa'ya I love you denmesinde değil demiştim. Sorun "I love you" da da değil, Mustafa'da da değil. Sorun I love you dendiğinde Mustafa'nın aklına "ne" geldiğinde, veya o "ne"nin "niye" geldiğinde... Acaba Çulcu en son kime ve ne zaman I love you demişti ? Çoğu bol erkekli "erkek erkeğe"li tekdüze "takım elbise"lilerle dolu yönetimlerin "erkek"leri mesela. E.V.İ.K. (En very important kararlar)'lerini alırken, acaba kaçının evinde, yakınında, uzağında ya da aklında bir "özlediği" vardı mesela ?..
BÜLENT KORMAZ Kİ
Altı üstü bir "teknik" (!) karar için bakın nerelerden girmişim gibi gelse de size, size öyle geliyor. Konu Bülent de değil zaten, "Bülent'lik" kastettiğim. Onu yorumlayan "bizimkiler"in hala "saha içindeki Bülent'i ben de tasvip etmiyorum ama" (kim ediyorki) da kalması ve sonrası, sonra da o "ama"nın artık geyiklasik olan o bıktırıcı sonrası... Ya da mesela ben Fenerbahçeli'yim (ya da bilmemnereliyim ama) diye girip sonra yine işte o "ama", sonra da işte o "ama"nın Bülent'e "vıcccık vıcccıklanmasıyla biten" "vaay be, ne delikanlıca" tipindeki hep o "bildiğimiz" sonrası. Veya "Vefa"ya takılıp kalanlar. Kaptana yapılan onlara göre belki "vefa"sızlık. Ama bence de koca bir "saygı"sızlık. Mesela Fahriye Yen'e göstermelik ziyarete git, sonra başka bir "sembol"e sanki "defol git"! Hani farklı bir davranışı haketmek için Bülent gibi olmak da yetmiyorsa sanki, kim gibi olmalı ki ?
LAF LAFI AÇIYOR İŞTE
Kongre öncesi Galatasaray yönetimindeki bir "sevgili dost"a sormuştum. Kime oy vermek lazım? (Kongre üyesi değilim). Cansun'un karşısında kim varsa ona demişti. Onla kayyuma gideriz. O Cansun'a, hatta ondan bir öncekisine bile yok Galatasaray terbiyesi, yok Galatasaray'ın ananesi, yok Galatasaray'ın bilmemnesi içinde saygı gösterip cevap vermeyen yönetimin davranışı acaba gerçekten bir Galatasaray soyluluğu mu ? Ya da iki ex başkanın etrafının iştahları kabartan "bol oyluluğu" mu ? En az o iki sayın ex başkan kadar ve hatta şimdiki sayın başkan kadar da saygı hak eden 20 küsür senelik bir kaptana gösterilen bu saygısızlığa tek kelimeyle ne denir peki ? En hafifinden pes heralde! Tepkiler gelince de "o bizim kaptanımızdır, eğer isterse yüzüncü yılımızda da filan da falan da"lı palavralara da biraz daha ağır tabii... Mesela yuh ! Hiç olmazsa içlerinden biri "takım elbisesi"ni giyip keşte Bülent şöyle şöyle yaptı, biz de böyle böyle yaptık deseydi gıkım da çıkmazdı. Profesyonelliğin içinde yönetimin bir tasarrufudur deyip geçerdim belki de. Ama hepsinin susssup herkesi çok tehlikeli bir "sınırsız senaryo yaratıcılığı"na itmeleri bu alınan karardan da daha düşüncesizce tabii. Ve de ilk maçına "O"nun yerine "polemik kutusu", "sorun yumağı", ex Torinolu'nun kaptan çıkması tabii. O'na gollerinin alternatifi olmadığı için (gazetelere göre) yes, Hollandalı'ya tazminatı çıkışmadığı için (gazetelere göre) yes, bizimkisi evlat ya (!), ona no. Benden de onlara no. Ama tabii çok "O"lu bir noooo....
Herşey o kadar manasız ve o kadar gereksiz geldi ki bana. Yoksa bir Galatasaray "cinliği" mi diye de düşünmedim değil vallahi. Hani ex Torinolu'ya bir mesaj mı acaba ? "Bak oğlum, biz kaptanımıza bile ne yaptık... Anlarsın ya"... Yani yine belki "kaptanlar"ı kurtaracak onları. Anlarsınız ya... Ne Bülent, ne "top"u, ne soyu, ne sopu, hatta "ne de sonu" pek fazla da ilgilendirmiyor beni. Ama bu "son"un bu kadar "buzzz" gibi olması...
Hani Çinli'nin biri Japonya'da çok sıkışmış, bir köşe bulup "iş"ini yapıyormuş. Bir Japon gelmiş, "Buraya yapmayın" demiş, "Gelin benle". Alıp, Çinli'yi yemyeşil kocaman bir bahçedeki bembeyaz, kocaman bir evin önüne götürmüş. "Buyrun, burada yapın". Çinli şaşırmış, "Japon nezaketi mi", hayır demiş Japon, "Çin sefareti". Keşke sessiz sessiz Florya'da yapsalardı "iş"lerini.
O anlamda hiç mutlu olamayacağım belki. Hani "ben", "O" ve "bir çocuk" gibi mesela. "Büyük" mutluluklar için önce "küçük"lerini yakalamak gerek denir mi bilmem. Belki denmez de. Ama dedim bile işte. "O"nu düşünürken, "O"nu özlerken mutluyum ben. Onun tarafından düşünülürken de (düşünüyorsa), özlenirken de (özlüyorsa). Belki çocukça ama "O"nun bu kadarı ile de mutluyum ben. Üstelik aynı cümle içinde "ben" de var, "O" da var, "çocuk" yok belki ama, "çocuk"ça var. Yani önce küçük mutluluklar...
Önce içim cızzz etti, sonra çok sıkıldım. Sonra daha çok sıkıldım. Biraz bekledim, baktım geçmiyor. "Bensel" bir tepki olsun istedim. Hani hiç olmazsa "cızzz"ım belki "cız" olur. Halil (Özer)'den numarasını aldım ve hayatımda hiç aramadığım kaptana ilk mesajımı attım. Onun bildiğini sizden niye saklayayım. "İhtiyacın yok, ama yanında olduğumu bilmeni istiyorum. Hepsi bu. Sen bunu da atlatırsın." Altına da ismimi, soyadımı yazdım. Ve de hiç olmazsa biraz rahatladım...
SERİ İLANLAR
Cuma'ları ise Milliyet'teyiz (Başka şubemiz yoktur.)
İmza: Köyün Delisi
SPOR
DAUM BUNU HEP YAPIYOR
At yarışları
Avrupa Ligleri
Efes işi biliyor: 74-65
İKİNCİ LİG PUAN DURUMU
Yao Ming'e Memo kilidi
Sıra Polonya'da: 3-1
Moda Siyah-Beyaz
Kemer'in horozları!
Mesaj yerini buldu
Mehmet Polat şoku
Yalnız adam Oktay
ULUSOY: 'Bırakırsa sevinirim'
Zirveyi sevdiler
Haber turu
Bülend'e ne 'end' ama
Fenerbahçe medyadaki ‘anonscuların’ isimlerini niye açıkla-ya-mıyor?
21 Mayıs 2010
'Süper Çöplük'ten nemalanan süper yorumcular, süper başkanlar
14 Mayıs 2010
Ankaragücü ve Trabzon Fenerbahçe'ye yatacak mı, dükkanı kapatalım mı?
7 Mayıs 2010
Galatasaray Liseli olunca insan hakları, 'Jbüşüst liseli' olunca hayvan hakları mı?
30 Nisan 2010