Bilgin Gökberk

Bilgin Gökberk

bilgingokberk@mail.com

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


Üçüncü bölüm başladı. Hani nerede spor demeyin. Veya deyin. Ama önce beni dinleyin. Yok ısrar ederseniz derbiden bahsederiz. Hani gerdiğimiz, gerildiğimiz, elliiki küsür binlik derbiden. Kafamın bir tarafında hala kazanın şoku. Diğer tarafında derbinin günler önce çıkan moku. Kaçıyoruz işte, anlayın. Hem siz, hem ben.
12 Şubat salı, geceyarısı. Söyleyen yine o. Yani Pino. Köşede de aynı fön. O fön. Evet, bugün 14 Şubat. Bütün sene sevgiden kaçanların, seni seviyorum demekten korkanların günü. Sanki 20 Mayıs veya ne bileyim, 12 Ekim. Onların değil de başkalarının günü. Her gün onların halbuki. Hatta her günün yarını, dünü. Hadi bugün 14 Şubat. Gidin, kırmızı ışıklı bir kalp alın. Milyonlarca biri gibi. Ya da beş - on tane ruhsuz gül. Olun bir 14 Şubat sevgilisi prototipi. Koşun ve 365 gün es geçtiğiniz insana seni seviyorum deyin. Sormaz, soramaz, merak etmeyin. Geçen 14 Şubat’tan beri nerdeydin diye. Gelecek 14 Şubat’ı kaçırmak istemez. Korkar, belki sonra o bile olmaz diye. Uzatmayalım. Artık öğrendik. Yazının hası, olabilecek kadar kısası. Bağlamasak da bağlamaya çalışalım.
Dünyanın en kolay şeyi yanındaki insana senede bir gün seni seviyorum demek. Zor olan 365 gün ona sevdiğini göstermek.
Pekiyi o zaman bunu söylemek için 14 Şubat’ı beklemeye ne gerek.
Ben de istedim ilk defa işte yazmak, hep alay ettiğim 14 Şubat için. Merak ediyorsanız diye niçin ? İki cümle ile anlatalım.
Önemli değil, sevginin, sevgilinin ne dünü, ne bugünü.
Her gün benim için sevgilinin günü.
Seviyorum demek veya sevmek, ama daha önemlisi onu sevgisiz, bensiz bırakmak istememek. Evet, belki ilk defa itiraf ediyorum. Bu 14 Şubat’ta çok ihtiyacım var galiba. Hele Azrail’den sonra. Sevgilinin uzakta değil, yakında olanına.
O iki güzel söze.
Ya da yakınlaşan bir çift göze...

Azrail gidince hüzünlendim. Yanlız hissettim kendimi. Aklıma 14 Şubat geldi. Hani belki de ilk defa yanlız olacağım 14 Şubat. Yine de seni düşünen biri varmış dedim. Azrail’i hatırladım. Hoşuma gitmedi de değil vallahi. Onunla olacaktık az kalsın Sevgililer Günü’nde. Ocak ayına döndüm. O zamandan hesaplamaya başlamıştım.
12 Şubat salı
13 Şubat çarşamba
14 Şubat Perşembe
Tühh be!.. Ercan Güven’in günüydü 14’ü. Bana onbeşi kalıyordu. Hayatımda ilk defa Sevgililer Günü yazısı yazmak istiyordum. Hani her 14 Şubat’ta alay ettiğim, gırgır geçtiğim, pas geçtiğim Sevgililer Günü. Sevgilinin günü mü olur derdim hep. Telefon o sırada çaldı. Milliyet’ten aradılar. Sevgili Cem, Ercan Hollanda’da, o cuma yazsın, sen perşembe yaz dedi ve kapattı. Unuttum kazayı mazayı, ağrıyı sızıyı. Hatta terk eden son sevgili Azrail’i. Nasıl sevindim anlatamam. Çocuk gibi, çocuklar gibi. Normal mi bu halim peki. Değil tabii. Ama ne yapayım, ben böyleyim işte. Ufak, ufacık heyecanlar, küçük küçücük rastlantılar, minik minicik mutluluklar. Alıp onları büyütüyorum içimde, kocaman yapıyorum. Zaten böyle yaşıyorum. Ağlarken, üzülürken, gülerken, sevinirken. Herkesten bir fazla duygu ile. Üstelik bile bile. İşte 14 Şubat yazısı.

Milli Takım hakikaten Milli Takım kulübü gibi olmuş. Kulüplerinde oynayamayanların kulübü. İyi de olmuş. Ekvador milli maçında gördük. Yeni bir model bu. Daha önce hiç görmediğimiz cinsten.
Güneş belki de haklı.
Çünkü kulüplerinde oynamayanların arasında Milli Takım’ın omurgası saklı. Belki de daha sık özel maç almalı.
Kulüplerinde oynayamayanlar Milli Takım kulübünde daha çok sahada kalmalı. Doğrusu bu mudur derseniz eğer; değil.
Milli Takım, antrenman değil, maç oyuncusundan kurulmalı.

Yirmi küsür binliğini görmüştük. Otuz küsür binliğini de. Cumartesi 50 küsür binliğiyle tanışacağız. Yani Fenerbahçe - Galatasaray derbisi. Yine maç içinde maç, hatta maçlar. Çoğu başladı bile. Hani spor yazarları, spor yorumcuları ve yönetim kuralları arasında olanlar.
Yine el birliğiyle gereceğiz, gerileceğiz.
Cumartesi 20.45’te de hidayete ereceğiz.
Uzun maç öncesi vallahi maçtan daha heyecanlı.
Maç sonrası hep olduğu gibi, olacak yine yüzde yüz yanlı.
Araya sıkışan doksan dakika 22 doldurulmuş delikanlı.
Korkumuz bir gün derbinin biri bitecek kanlı kanlı.
Ve tabii herkes tüyecek.
Ortada kalacak gariban üç hakem zanlı.

Bugün belki hiç olmayacaktık. Ya da parça parça olacaktık. İki köşe şeklinde. Ya da paramparça diyelim; çok köşeli yani. Kerem Tunçeri’nin kulakları çınlasın. Ve diğerlerinin. Hani ne kadar basketbol oynadın diye soruyorlar ya bana. Ne kadarını boşverin de iyi ki oynamışım. Bacaklar hala kuvvetli. Refleksler de bomba gibi. İki trafik dayısı birbirlerine toslarken aralarından son anda sıçrayıp yırttım. Evet, yırttım. Biri birinin arka koltuğuna, öbürü diğerinin ön camına kadar girdiğine göre çok da ucuz atlattım.
Azrail ile birkaç defa uzaktan selamlaşmıştım. Bu sefer tanıştım. Burun buruna geldim. Bugün tek parça karşınızda olduğum için mutluyum. Siz de mutlu olun. İki parça bile olsak hem size fazla gelecekti, hem de Milliyet’e. Düşünün, iki köyün delisi...

Sayın Turizm Bakanı’na 52 haftada 52 cümle kampanyası kapsamında bu hafta:
Soru: Do you read me dear Mr.Minister ? (Beni okuyor musunuz sayın Bakan)
Cevap: Okuyorsanız: Yes, I read you. (Evet, okuyorum.) Okumuyorsanız: No, I don’t read you. (Hayır, okumuyorum.) Ben de öğrenmiş olurum. Boşa mı gidiyor emeklerim. Her dersten sonraki klasik cümlemizle bitirelim. Turizme olmasa da sayın bakanına ufak da olsa bir katkımız olsun.

"S" deyip geçmeyin
Bakana İngilizce öğreteceğinize önce siz öğrenin diyordu yüzlerce okuyucu maili. I am one year old demeniz lazımdı. Siz one years old yazmışsınız. Doğru. Dalgınlıkla öyle yazmışım. Ama sonra düzelttim. Mesela bendeki Milliyet düzeltilmiş hali. Yani one year old yazıyor. Onların eline geçen de düzeltilmemiş olanlar. ABD’den, Kanada’dan bile var mailler. Ve Anadolu’nun her yerinden hemen hemen. İyi ki dalıp S harfini koymuşum. Oldukça okuyucum varmış, bu iyi. Üstelik çok dikkatli okumuşlar, bu da çok iyi. Ve de üşenmeyip mail atmışlar. Hele bu çok çok iyi. Tek tek cevap vereceğime topluca vermek istedim.
Unutmadan İngilizce dersini siz bilenlere değil, bilmeyen birine veriyorum. O yaşını İngilizce söyleyebilsin. Ha I am one year old demiş veya I am one years old. Ben razıyım.

SERİ İLANLAR
Pazartesi - Çarşamba 09.30 - 10.00 Radyo D’de
Cuma’ları ise Milliyet’teyiz (Başka şubemiz yoktur.)
İmza: Köyün Delisi