Bunun adı şark kurnazlığı belki de. Ya da delinin uyanıklığı. Neyse ne. İşlerin kesat olduğu bir hafta. Köşenin kaçmasın tadı. Birkaç gündemdeki adı, Bartu’yu, Bakan’ı, Cansun’u, Fevzi’yi, Batista’yı, Uluç’u köşeye serpiştirmek bu haftayı da böylece geçiştirmek. Şimdi de Ahmet Altan’da sıra diyelim. Ve klasik ara başlığımızı atıp devam edelim.
AHMET ALTAN VE ATEŞİN ÜSTÜNDE OTURMAK
Bir romanından çok etkilenmiştim. Bir öğleden sonra O’na gittim. Bendim sanki romandaki o adam. Kadın da sanki eski sevgilim. ve de en daraldığım günler. Uzatmayalım. Konuştuk da konuştuk. Doğrusu belki de ben konuştum, o dinledi. Sonra bir cümle söyledi. Etrafın sarılmış. Ateşin üstünde oturuyorsun. Cevabı biliyordum, ama yine de sordum. Belki de ondan duymak istedim. Ne yapmam lazım ? Sakın kıpırdama dedi. Sus ve konuşma. Hareketsiz kal, ölü gibi. Devam etti. Popon yanıyor, biliyorum. Yanacak da. Yine de kıpırdama. Kıpırdarsan poponun sağı, solu da yanacak. Veya önü arkası da. Bırak ateş sönsün ya da kor haline gelsin. Benim gibi adama söylenecek sözlere bakın. Sus, konuşma, kıpırdama.
Aylar geçti. Çok sevgili dost arkadaş İsmail Vuran kanser, gitti gidecek. Bir gece yarısı ondan döndüm eve. Kafam karışık üzgünüm; bezgin ve bunalmışım. Telefon çaldı. Korkarak açtım. Bir tanıdık kadın sesi. Biraz boğuk, soğuk, yaşlıca ve de oldukça hatırlı benim için en önemlisi. Ve söylediği bir - iki kelime. İlki karalayan, ikincisi de yaralayan. Öyle tuhaf ki, Köyün Delisi yine arayan değil, aranan. Üstelik de azarlanan. Ahmet Altan aklıma geldi. Sustum, sessizce kapattım telefonu. Sonra yine sabaha kadar Pino Daniele. O karizmatik şişko İtalyan söyledi durdu, dostça. Düşündüm. Bir gün önce de meslekteki bir büyüğümüz arayıp fırçalamıştı durup dururken. Oldukça ağırdı da üstelik. Hadi o beni tanımayan. Ama öbürü iyi tanıyan. Zaten ne fark ederdi ki ?
Hadi yukarıdaki iki örnek benim tarafımdan bilhassa seçilenler. Peki pas geçilenler ? Her an arayan oğlu arayan. Kusan, boşalan, sonra apar topar kaçan. Dışarıdan, içeriden, içimizden, hatta en içimizden. Önce delirtecekler belli ki. Delirince de işte bu gerçek yüzü diyecekler. En hoşuma giden bu yazıları böyle bitirmek. Tekrar edelim. Milliyet’in, CNN Türk’ün adı, Köyün Delisi’nin, Pivot’un tadı, dostların hatırları ve tabii pazartesi - çarşamba içimi boşalttığım Radyo D’deki Köyün Delisi satırları. Evet sevgili Ahmet Altan. Vallahi de billahi de popom hala acıyor. Hem de çok. Yine de susup oturuyorum, kıpırdamıyorum. Bu ateş sönecek mi? Emin misin ?
Hıncal Uluç Galatasaray seyircisine takılmış. Haklı da. Her maçta Fener’e sulanmaları, sataşmaları canını sıkmış Uluç’un, belli ki. Ne işiniz var onlarla diyor. Süper Kupa’da UEFA şampiyonusunuz. Kendi takımınıza bakın. Hani siz farklıydınız ? O zaman tezahürat yaparken de farklı olun.
Sevgili Hıncal Uluç’a taraftarı bırak, Başkan’a bak diyorum ben de. Onun da her cümlesinde Fenerbahçe yok mu ?
Mehmet Cansun bir röportajında tribünden geldim demişti. Eskiden amigoydum. Belki de Fener’e takılmak seçim yatırımıdır, haklıdır. Şeref Tribünü’nde bir Cansun, her konuştuğunda ince ince Fener’e ulaşan, kapalıda binlercesi, koro halinde Fener’e bulaşan.
Nasıl bağlayalım ?
İmam hapşırırsa cemaat .... Cuk diye oturdu değil mi ?
SORU:
What is your name Mr. Minister?
CEVAP:
My name is Mustafa Taşar.
Her hafta bir cümle bundan böyle. Yavaş yavaş, sindire sindire. Elli iki haftada elli iki cümle. Hiç yoktan iyidir. Turizme olmasa da, onun bakanına katkım olsun.
Hani lazın biri eczaneye girmiş. Unutmuş da ne alacağını. Eczacıya sormuş. Bugün ilaçlardan ne var ? O laz gibiyim ben de. Sağa sola bakıyorum, ne var, ne yok diye. Lorant’ı, Oğuz’u, Sergen’i, Siirt’in Takiddin’i, Batista’sı, Nihat’ı, Baya’sı. Açmadı vallahi. O zaman dalgamızı geçelim. Sağa sola bulaşıp bu haftayı idare edelim.
Yine bir mektupçuk Sevgili Ahmet Kurt’çuk
Sana da pas geçiyorum. Aynı Kerem Tunçeri’ye yaptığım gibi. Tek farkla, ona televizyonda pas geçmiştim; sana gazetede.
Öperim Köyün Delisi
Galiba Fenerbahçe - Beşiktaş maçıydı. İnönü Stadı’ndaydım. Futbola ilk bulaştığım günler. Devre arası sıkışıp tuvalete gittim. Aniden Can Bartu geldi.
"Çık ulan sıradan. Ne işin var burda. Git Abdi İpekçi’ye, orada yap işini" dedi. Ben de maçı yazacağıma onu yazmıştım. Ve bana söylediklerini. Sonra şöyle bitirmiştim. Bırakın futbola bulaşmamızı, tuvaletlerini bile kullandırmıyorlar.
Galatasaray - Kocaeli maçını yazmak için Ali Sami Yen’deydim. Yine sıkıştım. Her şeyi göze alıp gittim tuvalete. Hazır Can Bartu yokken. Kimse de birşey demedi zaten. Alışmışlar demekki.
Parayı Batista için vermişler. Diğer üçünü de onunla beraber almışlar. Nüfus cüzdanındaki ismi Joac Batista Casemir Maroues. Takım içinde dört kişilik başka bir takımcık yaratmışlar. Biri müdafaada, öbürü orta sahada, bir diğeri forvette, sonuncusunu da golcü yapmışlar. Herkes Cim - Bom’un on biri diyor ama onlar 14 kişi oynuyorlar.
Önce Myhre, şimdi de Asper. Moralini bozma, kafana da takma. Herşeye sıfırdan başla. Alfabesinden. Mesela işte ilk gün ve ilk cümleler.
Fev - zi to - pu tut.
Veya tut Fev - zi tut.
Hadi bir tane daha söyleyelim.
Fev - zi to - pu ba - na at.
SERİ İLANLAR
Pazartesi - Çarşamba 09.30 - 10.00 Radyo D’de
Cuma’ları ise Milliyet’teyiz (Başka şubemiz yoktur.)
İmza: Köyün Delisi
Fenerbahçe medyadaki ‘anonscuların’ isimlerini niye açıkla-ya-mıyor?
21 Mayıs 2010
'Süper Çöplük'ten nemalanan süper yorumcular, süper başkanlar
14 Mayıs 2010
Ankaragücü ve Trabzon Fenerbahçe'ye yatacak mı, dükkanı kapatalım mı?
7 Mayıs 2010
Galatasaray Liseli olunca insan hakları, 'Jbüşüst liseli' olunca hayvan hakları mı?
30 Nisan 2010
Özay Şendir
Öğretmenlik ve sosyal statü
24 Kasım 2024
Didem Özel Tümer
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’dan ABD’ye YPG mesajı: Sineye çekmeyeceğiz
24 Kasım 2024
Abbas Güçlü
Öğretmenler neden mutsuz?
24 Kasım 2024
Zeynep Aktaş
Her şey faizlere kilitlendi
24 Kasım 2024
Ali Eyüboğlu
Aşkın Nur Yengi: ‘‘Rekabet derdimiz yoktu’’
24 Kasım 2024