Saat akşamın dokuzuydu galiba... Aniden boğulduğumu hissettim. Roma boğazımı sıkıyordu sanki... Arabama atlatım, gazladım ve de on dakika sonra da...
Üstelik Via Veneto'daki bir Roma rezidensinin bir stüdyosunda yaşıyordum. Bir telefonla ısıtılıp, kapımın önüne getirilen 3 bin turbo dizel Range Rover'ım, (5 bin dolara mahallenin kasabından almıştım), Roma'nın 'gündüz'leri için kiraladığım bir motorlu iki "teker"im ve de yanımda o dönemki sevgilim...
Bizim Diyarbakırlı Salih "Bi uğra" demişti restauranta... "Bak sana ne dinleteceğim. Sonra da kararını ver, Mahsun mu (Kırmızıgül), ben mi."
Evet on dakika sonra oradaydım. Mahsun'un müziğinin üstüne Salih okumuştu. Kayıdı yukarıdaki odasında yapmıştı, kötüydü... Bence sesi de iyi değildi. En azından Mahsun'dan iyi değildi. Ben Mahsun da dinlemiyordum. Peki sevgilimle her yerde olabileceğim bir Roma gecesinde, niye tek başıma Salih'in restorantındaydım (Türk değil, İtalyan restaurantı) ve niye onu dinliyordum. Orada 'sabah'ladım, o gece... Salih söyledi, ben dinledim. Sabah da kararımı verdim. Çok acıkmıştım, artık Roma'da doymuyordum, "saksım"ı arıyordum, evet İstanbul'a dönüyordum.
Yirmili yaşlardan beri, yılın yarısını geçirdiğim ve de çok sevdiğim Roma'da ben bile böyleysem, Rüştü nasıldır kim bilir Barcelona'da diye düşündüm o gece (Rüştü'nün üç hatalı gol yediği gece).
Rüştü'ye bir "Salih" lazım
Ayşe Yeşin'in Milliyet'teki "Final sendromu" dizisinin dünkü spotu şöyleydi; "Spor hekimleri, takım ve bireysel yarışmalarda olmazsa olmaz diye kabul edilen psikolojik desteğin, tüm dünyada olduğu gibi, alt yapıdan başlatılması gereğinin altını çizdiler."
Mesela Torino'ya ilk gittiğinde bile döneceği belliydi Şükür'ün... Mesela Emre "çocuk"tu başarabilirdi. Mesela Nihat, bence istisnaydı, kaideyi bozmazdı. Mesela Tugay da karısıyla huzur arıyordu, oldukça olgundu da...
Rüştü, üç hatalı gol yediği o gecenin öncesindeki gecelerden birinde, Barcelona'da "Salih"ini bulabilseydi eğer, o üç golü yer miydi? Yetenekleri en üst düzeydeki kaleci Rüştü, Barcelona takımında mutluydu belki... Peki Rüştü ve Işıl, Barcelona'da gerçekten mutlu muydular peki... Ya da Roma'daki ben herşeyi bırakıp, "o gece"den sonra da, niye sık sık Salih'i dinlemeye gidiyordum peki...
Psikoloğum ve ben
İtalya'da çok takıldığım "dün"lerin birinde, aniden karar verip, psikoloğa gitmiştim. Görünüşte "bomba" gibiydim. Rüştü gibi, İtalya'da "işimin"de en iyilerinden biriydim de. Bi sevgilim, standartımı koruyacak kadar param da vardı. Ama bi tuhaftım işte... Sordum da ona; "Ben niye böyleyim?" İstanbul'un en iyi psikoloğlarından olan o kadın, "Belki 2 milyon kişi var, sizin gibi bu 'sorun'u yaşayan... Ama iki kişi yok maalesef bunun 'sorun' olduğunu hissedip de gelen... İstanbul'da kalıp 'beslen'in biraz."
"O" psikologun benim için önemli biri olacağını hemen fark etmiştim tabii. Ama o da hemen fark etmişti ki, ben de onun için çok ama çok önemliydim. Üç seans yapıp, bir parası alıyordu, hoş bence üstüne para almalıydım ben. Çünkü tam onun aradığı tipte bir "hasta"ydım da belki ben...
Ayşe Yeşin'in dizisinden çıkan bir de sonuç var. O da klasik belki ama şu; "Ağaç yaşken eğilir, ya da eğilebilir. Kuruyunca da, işte mesela Rüştü, mesela Hakan Şükür gibi (O kadar yetenekli olmalarına rağmen) eğilemiyorlardı..." Hani futbolcular diyorlar ya transfer öncesi "Aileme bir danışıyım da kararımı veririm." Acaba psikologlarına danışıyorlar mı hiç... Gitmek istiyorlarda hazırlar mı acaba, ya da tabii psikologları var mı?
Bekle Avrupa dönüyoruz
Türkiye'de saha içinde "çok" kazanırken bile saha dışında o kadar "az" katıyorlarki kendilerine... İçerideki üçgen belli zaten kebapçı, türkücü, manken... (Rüştü ve Hakan için değil tabii sonuncusu). Yurtdışına gittiklerinde de dışarıdaki üçgen free shop, otel, stadyum... Üçgeni dörtgen yapsanız bile, dördüncüsü de mesela alışveriş... Avrupa'da 400 küsur Bulgar'ın futbol oynadığı dönemde, bizden bir Hakan vardı galiba... Yüzlerce Afrikalı'nın 'cd'sinin heryerde çalındığında da, bizden bi tek Tarkan galiba... Biz üstelik utanmadan, sıkılmadan bi de zil takıp oynuyorduk...
"Bekle Avrupa geliyoruz." Sonra ne oldu? Önce zillerimiz bi yerimize kaçtı... Sonra da... "Bekle Avrupa dönüyoruz." İşte "köylü" Ortega'nın yetenekleri için kim ne söyleyebilir ki... Ama işte "köylü" "köy"ünü terkedince de...
Bağlayalım... Evet Rüştü, Barcelona'da futbol oynamaya hazırdı bence. Ama Barcelona'da yaşamaya hazır mıydı? Türkiye, Avrupa Birliği'ne girer mi, girmez mi bilmiyorum... Ama teker teker o birliğe girersek, Türkiye de daha kolay girer onu biliyorum. İşte Nihat... Artık AB statüsünde oynayacakmış galiba... Ne mutlu ona... Ülkesinin önünde gidiyor. Ya da ülkesinden önce gidiyor...
İstanbul'un Gençlik ve Sporu'nun çalışkan müdürüydü o... "Son"u siyasi oldu. Ve de onun hiç hak etmediği bir "son" oldu. Bir gazete köşesine adeta hapsolmuştu. Bir süredir sesi soluğu da çıkmıyordu. Dün konuştum onunla. Artık Mehmet Ağar'ın Eminönü Belediye Başkan adayı. "Projelerimi noterden bile onaylattım, geliyorum" dedi. Ne diyelim, hoşgeldin... İstanbul'a olmasa da, İstanbul'un "bi parçasına" hoşgeldin...
Mesaj Hülya'dandı (Avşar). Salı, Kaya'nın doğumgünü... '20.00'de Loft'ta ol'.
Kim vardıyı, kim yoktuyu boşverin... Bol bol okuyacaksınız... Risotto Arrabbiata var mı? dedim, yoktu. Penne Arrabbiata'nın makarnasının yerine pilav koyarak yapabilirmisiniz? Hiç yapmadık dediler. Sonra yaptılar ve de "Dener misiniz?" dediler. Sonra herkes bi "çatal"lık aldı. Sonuç mükemmeldi. Loft, İstanbul'un "en iyi"lerinden biri. Gidin bence ve "risotto"mu da deneyin bence... Ve de tabii kızınla, karınla nice yıllara Kaya... Ve de, bu doğumgünü tebriği de tabii "bence"...
"O" var veya yok... Ya da "O" yok veya var... Ya da "O" yokken de var... Ne fark ederki... Ne kadarıyla da olsa, o kadarıyla ve ya bu kadarıyla da mutluyum ya ben. "On"da "ne kadar olduğumu" bile bilmiyorum ya da bilmek bile istemiyorum... "O"nu seviyorum bir dakika "ben ve o"yu her dakika daha çok özlüyorum. Her dakika "ben ve o"yu da her dakika daha çok istiyorum.
SERİ İLANLAR
Cuma'ları ise Milliyet'teyiz (Başka şubemiz yoktur.)
İmza: Köyün Delisi
SPOR
İşte Galatasaray Yönetimi'ni uçurumun kenarına getiren yanlış politika
At yarışları
Avrupa Ligleri
Ülker hayat buldu: 68-63
İKİNCİ LİG PUAN DURUMU
Hidayet Türkoğlu herkesi büyüledi
Eczacı iyi başladı
İbrahim'e özel sigorta
Alex işi gizleniyor
Cim-Bom perişan oldu
Fener bizi korkutmaz
Stres son faktör
Haftanın hakemleri
3. tur virajı
Haber turu...
Ben, Rüştü, Roma, Barcelona
Maytaplı salonlar
Perde açılırken
Fenerbahçe medyadaki ‘anonscuların’ isimlerini niye açıkla-ya-mıyor?
21 Mayıs 2010
'Süper Çöplük'ten nemalanan süper yorumcular, süper başkanlar
14 Mayıs 2010
Ankaragücü ve Trabzon Fenerbahçe'ye yatacak mı, dükkanı kapatalım mı?
7 Mayıs 2010
Galatasaray Liseli olunca insan hakları, 'Jbüşüst liseli' olunca hayvan hakları mı?
30 Nisan 2010