Bilgin Gökberk

Bilgin Gökberk

bilgingokberk@mail.com

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


1 Nisan’da saat 10.00’da toplandık hepimiz. Levent’teki TSYD’de. Adı Basketbol Platformu’ydu toplantının. Kod adı da beyin fırtınası. Basketbolun A’sı da, Z’si de orada olacak demiştim geçen hafta. Oradaydılar. Hatta B’si, C’si, D’si ve M’si, N’si, O’su, P’si de.
Yöneten Boğaziçi Üniversitesi’nden Prof. Aydan Gülerci’ydi. Bir - iki cümle ile anlatsana onu derseniz En Zayıf Halka’yı seyredin derim ben de. O hanım işte. O programı sunan. Hani bir gün nezle falan olursa, ya da grip, yerine Prof. Gülerce’yi öneririm. Şanssızlığı kimseyi tanımamasıydı. Belli ki yok basketbola ne ilgisi, ne bilgisi. Yine de 8’de 3 verdim ona. Sekizde beş kusura da kendimizde aradım.
Birşey anlaşıldı ki, biz tartışma falan bilmiyoruz. Dolayısıyla tartışamıyoruz da. Tartışmaları da kavgaya çeviriyoruz. Doğrusu herşey yanlıştı, kötüydü. Emir Turam’ın Esat Yılmaer ve Yiğiter Uluğ’un isimlerine olan tavrı, kraldan çok kralcı tavırları, Federasyon Başkanı’nın eleştirileri ciddiye almaması, soru soranları adam yerine koymaması, soru soranların da genelde ortak çıkarlardan kişiselliğe kayması, lafı uzatıp, dinleyenleri bayması ve tabii basketbol ailesinin koca günü harcayıp yine yerinde sayması.
Pekiyi hiç mi iyi tarafı yoktu basketbol platformunun ? Vardı tabii. Katılımın çok olması, salonun doldurulması ve bir daha toplanılacak olması. Ama yine de her şeyin bir üslubu olmalı. Hani kadın seyahatten dönmüş, sormuş kocasına, köpeğim nerede, göremiyorum. Damdan düştü, öldü demiş adam. Kadın sinirlenmiş, bağırmaya başlamış. Ne biçim adamsın, böyle pat diye söylenir mi ? Ve devam etmiş. Mesela deseydin ki, dama çıktı, yağmur yağmıştı, kiremitler ıslaktı, dam da kaygan, ayağı kaydı. Düştü öldü. Sonra tekrar sormuş kocasına. Anam nerede, yok mu ? Anan demiş kocası, dama çıktı. Yağmur yağmıştı, kiremitler ıslaktı, dam da kaygan ..... Anlarsınız ya.

Çarşamba Bursa’daydım. Beşiktaş - Kocaeli finalinde. Gözlemek için. Gözledim de. Ve sonra da yazdım.
Perşembe Milliyet’i alıp okuyunca beğenmedim. Hem de hiç. Formsuzdum belki, ya da moralsiz. Neyse ne. Zaten bunlardan da size ne. Ama canım sıkıldı. Hoşuma gitmedi yazdıklarım. Tatsız, tuzsuz, renksiz buldum kendimi. Eğer gözlemcinin de gözlemcisi varsa Milliyet Spor’da, dinlendirilmem gerekir en az bir - iki hafta. Hani MHK misali. Gözükmezsem eğer ortalarda merak etmeyin. MHK kararıyla olmasa da M.S. (Milliyet Spor) kararıyla dinlenmedeyim. Hep söylüyorum ya, Milliyet’in adı, bu köşenin tadı bu işte. Köyün Delisi’nden her cuma herkese ulaşmak, ulaşabilmek, hatta gerekirse kendi kendime bile bulaşmak, bulaşabilmek.

Loser kaybeden demek. Ve tek o ile yazılıyor tabii. Peki ben niye iki o ile yazdım geçen hafta, looser diye ? Basit. Çünkü hata yaptım. Yine onlarca mail geldi. Loser tek o ile yazılır diye başlayan, biten. Teşekkürler. Hem okunduğum için, hem dikkatle okunduğum için, hem de o’ları sayacak kadar pür dikkat okunduğum için. Hata yapmaya devam edeceğim bu gidişle. Ve de bilerek yapacağım galiba bundan sonra. Hoşuma gidiyor ilginiz. Ve tabii engin İngilizce bilginiz. Tekrar teşekkürler.

Konu konuyu açar derler ya, kimse bu diyenler, doğru söylemişler. İşte açtı bile.
Ne demiş yazar ? Hatasız insan zavallıdır. Söylediği aklımda kalmış da söyleyeni unutmuşum. Zavallı değilim. Tabii hatasız da. Nerden mi çıktı şimdi ? Looser - loser’dan işte. Anlayın. Yeri gelmişken bir ikincisi. Üstelik beste de, güfte de benden. Beş beşlik insanlardan korkarım. Hatta dört dörtlüklerden de. Başıma ne geldiyse onlardan geldi de. Evet, korkarım. Sevmem de. Bilhassa beş beşlik, dört dörtlük kadınları. Beş üçlük, olsun, benim olsun. Ya da dört ikilik. Yeter de artar bile. Gerisi hata payı zaten. Bağlayalım. Günahsız olacağına, tövbekar olsun. İşte bu da üçüncüsü. Bu günlük bu kadar. Başka bir köyün delisinde biraz daha açarım, açılırım. Kendimi ortaya biraz daha saçarım, saçılırım.

Milli Takım Teknik Direktörü
Son bir defa sizden rica ediyorum. Lütfen Basketbol Federasyonu’nu arayınız. Önce bir bant çıkacak karşınıza. Bir de hanım sesi. İyi günler, Türkiye Basketbol Federasyonu. "Dahili numarayı biliyorsanız tuşlayınız. Santrala bağlanmak için lütfen bekleyiniz". Bekleyiniz. Santrala bağlanıncaya kadar. Sonra kendinizi tanıtıp, Aydın Örs’ün telefon numarasını isteyiniz. İkinizin de müsait olduğu bir gün buluşunuz. Kimseye haber vermeden. Ve ona sorunuz. Milli Takım’ın başında eğer tek başına head coach olsaydı yanında da laf olsun diye bir asistan. Ne olurdu ? Ya da yanına aldığı Çetin Yılmaz, Tolga Öngören, Murat Özyer ile beraber ne oldu ?
Altmış gün kaldı. Biliyorum Mustafa Denizli, Fatih Terim olmaz. Ama keşke yanınızda mesela ilk aklıma gelen iki isim. Ersun Yanal’ı ve Aykut Kocaman’ı alsaydınız. İki göz yerine altı göz yani. İki kulak yerine altı kulak, tek ağız yerine üç ağız. Üç kişilik görürdünüz, üç kişilik duyardınız, üç kişilik konuşurdunuz. Ve tabii üç kişilik düşünürdünüz.
Sayın Güneş, lütfen alınmayın. Size, kişiliğinize, dürüstlüğünüze, adamlığınıza hiç lafım yok, olamaz da zaten. Eminim kişilikli, dürüst, adam gibi adamsınız. Milli Takım’ın teknik direktörü olmasaydınız beni hiç ilgilendirmezdiniz de. Ama Milli Takım Teknik Direktörüsünüz. Dolayısıyla ilgileniyorum. Bu takım sizin ve sayın Haluk Ulusoy’un takımı gibi gözükse de bizim de aynı zamanda. Zırva gibi gelse de bu yazdıklarım, doğrudur. Zırvalıyorum belki. Ama yalnız değilim. Kalabalığız. Hem de çok kalabalık. Belki de hep beraber zırvalıyoruz. Ama kimse anlamasa da bu söylediklerimi, sizin anlayacağınıza eminim. Hani ne kadar köfte, o kadar ekmek meselesi. O da zırvaydı da.
Saygılarımla Köyün Delisi

Sayın Turizm Bakanı’na 52 haftada 52 cümle kampanyasında bu hafta. Acil ihtiyaçlar: Ekmek (Bread), Su (Water). Her dersten sonraki klasik cümlemizle bitirelim. Turizme olmasa da sayın bakanına ufak da olsa bir katkımız olsun.
Haftaya Lesson XIII.

SERİ İLANLAR
Pazartesi - Çarşamba 09.30 - 10.00 Radyo D’de
Cuma’ları ise Milliyet’teyiz (Başka şubemiz yoktur.)
İmza: Köyün Delisi