İnsan, dünyayı kendi elleriyle mahvetti. Bir avuç insanın açgözlülüğünün yol açtığı felaketlerle, dünya “yok” oluşa, insanlık ise “çaresizliğe” mahkûm edildi. Birleşmiş Milletler, birkaç yıl önce felaketlere karşı alınacak önlemler konusunda kılını kıpırdatmayan ve sürekli tekrara düşen devletleri uyarırken şöyle demişti: “Kendi mezarımızı kazıyoruz!” Uluslararası Af Örgütü ise hazırladığı bir raporla o mezarın, “dünyanın efendisi” bir avuç insan tarafından yoksul ülke halkları için çoktan kazılmış olduğunu hatırlattı. Öyle de oldu. Dünyanın her yerinde belli aralıklarla yaşanan doğal felaketler sadece yoksulları kayıtlardan, bölgeleri haritadan silmedi, hayatta kalanlar için köklü adaletsizlikleri de beraberinde getirdi. Devletler her felakette ellerindeki kaynakları, gücü ve ayrıcalıkları adaletsiz bir şekilde dağıttı. Öyle ki; iklime bağlı olaylar nedeniyle her yıl ortalama 20 milyonun üzerinde insan ülke içinde yerinden edildi. Yaşam, su, gıda, barınma, sağlık, hijyen gibi temel ihtiyaçlarından mahrum bırakılarak ayrımcılığa uğradı. Dünya nüfusunun en zengin yüzde 10’unun yol açtığı, sorumlu olduğu yıkımların faturasını ödemek zorunda bırakıldı. Bu da yeni bir sömürü düzenini beraberinde getirdi: Doğanın dengelerini bozarak kazananlarla, bunun sonucunda oluşan felaketlerden zenginleşenlerden yeni bir sınıf yarattı.
“Dünya nereye doğru gidiyor?” sorusuna yanıt ararken, insanlığın, dünyayı dengede tutan sınırları nasıl zorladığını anlatan, izlediğim sayısız belgeselden edindiğim izlenimler bunlar. Elbette sadece insanı değil, ulus devletleri gözetleyen, ele geçiren, yönlendiren ve hizaya sokan küresel dünyanın yeni ideolojik aygıtlarını da hesaba katan bir izlenim.
***
Bu yüzden medya, doğal felaket haberlerini yaparken dünyanın mevcut durumunu gösteren fotoğrafı da netleştirmek zorundadır. Mesela bilim insanı Johan Rockström’ün “Gezegenimizin Kritik Eşikleri” belgeseli, dünyanın neye, nasıl dönüştürüldüğünü anlamamıza da yardımcı oluyor. Bugünün dünyasını özetlersem, ortaya çıkan tablo hayli vahim:
Dünyada çok ciddi kuraklıklar yaşanıyor, sıcak hava dalgaları oluşuyor. Buzullar eriyor, yangınlar, depremler, seller artıyor. Bu büyük resmin yalnızca bir parçası!
Ormanların yüzde 40’ı, küresel vahşi yaşam nüfusunun yüzde 68’i yok edildi. Yaklaşık 1 milyon bitki, 800 milyon hayvan türü de yok olma tehlikesi altında. Bu devam ederse 6’ncı küresel yok oluşa doğru gidebiliriz.
Tarımda ekin türlerinin yaklaşık yüzde 70’i böcek tozlaşmasına bağlıdır. Ancak tek tür tarım, böceklerde ölümcül düşüşe neden oldu. Sonuçta böcek yoksa hayat da yoktur!
Çevrede kalıcı hasarlara neden olabilecek nükleer atıklardan kalıcı organik kirleticilere, ağır metal yüklemesinden mikro plastiklere kadar 100 bin yeni materyal yaratıldı.
l Her yıl 7 milyonun üzerinde insanın ölümüne neden olan ve hepimizin ömründen ortalama üç yıl çalan hava kirliliği önemsenmedi. Doğayı katlederek yaratılan dip dibe yaşam alanları yüzünden son iki yılda salgın hastalıklardan 15 milyonun üzerinde insan öldü. Dünya genelinde her 1 dakikada da 11 insanın açlıktan ölümüne seyirci kalındı.
Yani dünyayı bozarak talan eden büyük şirketler ve onlara amade devletler yüzünden endişe duymamıza neden olan iklim, ormansızlaşma, biyolojik çeşitlilik ve besinler bakımından dört eşiği aşmış durumdayız. Kontrol edilemeyen orman yangınları, volkanik patlamalar, seller, tsunamiler, hep iklim sınırını aştığımız için meydana geliyor olabilir mi? Peki depremler?
***
Yıllardır küresel ısınma ve iklim değişikliği konusuna dikkatleri çeken Açık Radyo kurucularından Ömer Madra, deprem konusunda, jeofizik ve iklim tehlikeleri üzerinde uzmanlaşmış Profesör Bill McGuire’ın “Sera Dünya” adlı kitabını işaret ediyor. Yazar McGuire’a göre tehdit, sadece yer altından gelen metan gazı püskürmesiyle sınırlı değil. İklim değişikliği de yeryüzü tabakalarında sarsıntılara ve depremlere yol açabiliyor. Su yükselmeleri ve aşırı hava durumları potansiyel olarak ölümcül jeolojik hareketlere neden oluyor. Dolayısıyla büyük buz kütlelerinin yer değiştirmesi sonucunda pek çok deprem meydana geliyor.
21’inci yüzyıl tarihini belki şimdiden yazamayız, ama ardı arkası kesilmeyen felaketlerle dünyanın kayıtlı tarihi silinirken, geleceğimiz de küresel bağlamda üstün bir teknolojiyle birbirinden tamamen farklı toplumlarda yeniden şekillendiriliyor. Sonuçta yeni dünyada insan artık sadece bir “kurmaca.” Gerçek ise doğa. Ve kendini ıslah edemeyen insanı doğa asla affetmeyecek.