Ombudsman olarak sadece Milliyet Gazetesi’nin haberlerinden sorumluyum. Ancak son zamanlarda bana gelen okur şikâyetleri, ‘alanımı’ genişletti.
Bazı okurlar; siyasetin ürettiği sorunları, mevcut ya da olası politikaları doğuracağı sonuçlar açısından medyanın yeterince sorgulamadığı düşüncesinde. Yani okurlara göre eleştirel gazetecilik yapılamıyor. Bir kısmı da bir ‘haberin tamamını görebilmek, gerçekte ne olduğunu anlayabilmek için birçok gazeteyi okumak zorunda kaldıklarını söylüyor. Neden? Çünkü okur sizin haberinizdeki bir bilgiyi, başka bir gazetede göremiyor ama o gazetelerde gördüğünü de sizde göremiyor…
Bu bizim de sorunumuz… Ombudsmanlarla ilgili bir seminerde bir meslektaşım şöyle diyordu: “Gazetecilik yoluyla “silahlı örgüt üyesi olmak”, “örgüte yardım etmek” veya “örgüt kurmak, sevk ve idare etmek” suçlamaları devam ediyor ve biz hiçbir şey yapamıyoruz…”
Her dönem kendi koşullarında değerlendirilir. Dolayısıyla gazeteciler için ‘bugün dünden daha kötü’ değerlendirmesine katılmıyorum. Ancak ‘bugün dünden daha iyi’ demek de gerçekçi olmaz. Bianet’in Medya Gözlem raporu da bunu doğruluyor: Rapora göre; son dönemde çok sayıda gazeteci “casus”, “darbeci”, “terörist” suçlamalarıyla karşı karşıya kaldı... Örneğin sadece “Cumhurbaşkanı’na hakaret”i düzenleyen maddeden 53 gazeteci hakkında işlem yapıldı. Saldırıya uğrayan gazetecilerin sayısı geçen yıla oranla 10’dan 17’ye, gözaltılar 7’den 49’a; tutuklu haberciler 23’ten 28’e; yayın yasakları 2’den 5’e; işsizler 8’den 185’e çıktı.
28 gazeteciden 15’i hükümlü, ikisi mahkûm oldu ancak Yargıtay kararını bekliyor, ikisi halen yargılanıyor, dokuzu soruşturma geçiriyor. Soruşturma geçirenlerden dördü “örgüt üyeliği”, üçü “örgüt propagandası”; biri hem “örgüt üyeliği” hem “örgüt propagandası”; biri “Hem örgüt yöneticiliği hem gizli belge temini” şüphesiyle soruşturuluyor.
Peki neyle suçlanıyorlar? Neye göre suçlanıyorlar? Deliller ne biliyor muyuz?
Bir durum tespiti yapabilmek için öncelikle bu dosyaları okumak gerekmez mi? Eleştirel gazetecilik araştırmacı gazetecilikle anlam kazanır. Muhabirlerin haberlerinden beslenen köşe yazarları bile mağdur olan gazetecileri konumuna, durumuna ve hatta ününe göre yarıştırıyor. Gazetecilerin yaşadığı mağduriyeti rakamlar üzerinden anlatmak ise sorunu giderek daha da çözümsüz bırakıyor. O nedenle bu davaların takipçisi olmak sadece bu mesleğin bir gereği değil, okurun güvenini kazanmak açısından da son derece önemli. Çünkü hukuk devletle vatandaş arasındaki bir sözleşmedir, güvencedir. Siz bu hukuku okurunuza anlatmadığınızda davaları takip etmediğinizde medyaya hep kuşkuyla bakılacak.
135 yıl öncesini hatırlayın... “Yıldız Yargılaması” davasını... Mithat Paşa Aydın Valisi’dir ve Osmanlı Padişahı Abdülaziz’in ölümünden beş yıl sonra öldürüldüğü iddiasıyla açılan bir soruşturmanın sanığı durumuna düşer. Cevdet Paşa ile görüşerek adil yargılanmak istediğini, ancak bu şekilde suçlamadan aklanabileceğini söyler. Cevdet Paşa kefil olur. Yıldız Sarayı’nın yakınında, bir çadırda mahkeme kurulur ve yargılamalar burada yapılır.. Hiçbir şahidin dinlenmesine izin verilmez, kendisini savunma hakkı bile tanınmaz. O sadece adalet bekler adalet gelmez ve sürgüne mahkûm edilir.
Bugün de hukuk sistemimizde adaletli yargılanma bakımından değişen bir şey yok...İçerden dışarıya sesinizi duyuramıyorsunuz. Tam da bu nedenle sadece gazeteciler için de değil, bütün bir toplumun adalete ihtiyacı olduğunu unutmamalıyız. Onun için önce dosyaları inceleyin, kaç kişinin tutuklandığını sonra sayarsınız...