Yeni medya düzeninde bilgi kirliliği, hak ihlalleri ve meslek etik kurallarının dikkate alınmaması ombudsmanlık kurumunu güçlendiriyor…
Haber Ombudsmanlığı (Okur temsilciliği) gazetelerin genel yayın politikaları üzerinden şekillenen bir özdenetim olsa da sonuçta mesleğin etik kurallarını hatırlatarak, medyada mağdur olanı kamuoyunda görünür hale getiren bir hak savunuculuğudur. Sabah, Milliyet, Hürriyet ve Cumhuriyet gazetelerinin kendi bünyelerinde kurumsallaştırdığı bu oluşuma bir kısım medyanın hâlâ “mesafeli” durduğu da bir gerçek. Ancak bilginin anında ve hızla yayılması sonucu ortaya çıkan bilgi kirliliği, dezenformasyon ve yalan haber gibi konular yeni medya düzeninde ombudsmanlığın neden gerekli olduğunu da ortaya koymakta. Geçtiğimiz hafta meslek örgütleri, bazı üniversiteler ve sosyal medya siteleri ombudsmanlığı tam da bu gerekçelerle gündemine taşıdı.
Dayanışmaya ihtiyaç var
Türkiye Gazeteciler Cemiyeti ve düşünce kuruluşu Konrad-Adenauer-Stiftung’ın birlikte düzenlediği meslek içi eğitim seminerinde TGC Başkanı Turgay Olcayto önce bir durum tespiti yaptı ve medyada dayanışmadan uzak kendi arkadaşlarını hedef gösteren gazetecilerin varlığına işaret etti. Bu ifadeler aynı zamanda medyanın kendi içinde bölünme, kamplaşma ve taraf olma halinin de bir özetiydi. Oysa TGC Genel Sekreteri Sibel Güneş’in dediği gibi; “Gazetecilik hangi zor zamanlardan geçerse geçsin, evrensel gazetecilik ilkelerinde birleşebilme ve dayanışma içinde olmayı başarabilmeliyiz.” Çünkü gazeteciliğin temel meselesi; John Berger’in deyimiyle, “Özsaygımızı, haysiyetimizi yitirmeden yaşamak” olmalı.
Bizim kendi içimizde koruyamadığımız, yok etmeye çalıştığımız değerlere bazı üniversitelerin sahip çıkması da son derece umut verici… Maltepe Üniversitesi İnsan Hakları Araştırma Uygulama Merkezi’nin kurucu Başkanı Prof. Dr. Ioanna Kuçuradi’nin davetlisi olarak “Türkiye Medyası’nda özdenetim mümkün mü? Ombudsmanlar ne yapıyor?” başlıklı seminere konuşmacı olarak katıldığımda hocaların ve öğrencilerin ilgisi kendi meslektaşlarımın unuttuğu bütün etik değerleri hatırlatacak büyüklükteydi… Öyle ki; semineri izlemeye gelen bazı öğrencilerin Başbakanlık Kamu Denetçiliği Kurumu’nun (Ombudsmanlığı) talebi, Maltepe Üniversitesi Rektör yardımcısı Prof. Dr. Betül Çotuksöken’in desteği ile hukuk öğrencilerinden oluşan “Maltepe Üniversitesi Ombudsman Öğrenci Topluluğu” olması bunun en iyi örneğiydi…
Sosyal medyada da durum farklı değil… Şüpheli içerikler hızlı yayılabiliyor ancak bu bilgi kirliliğine karşı “Ombudsman” görevini üstlenen ya da bu bilinçle hareket eden internet siteleri de varlığını giderek hissettirir hale geliyor. Örneğin gazeteci Mehmet Atakan Foça’nın kurduğu teyit.org sitesi bir rapor yayımladı. Raporda sosyal medya kullanıcılarının doğruluğundan emin olamadığı, yanlış olduğunu düşündüğü mesajlar “İnternette nelerden şüphe ediyoruz?” başlığı altında incelendi. Bir yıl içerisinde 7 bin 628 mesaj ile 3 bin 820 şüpheli içerik bildirilmesi kamuoyunun doğru, dürüst ve gerçek habere duyduğu ihtiyacın da bir göstergesidir.
BİR YERGİ
Türkiye’de cehaletin eğitim alanında nasıl örgütlendiğini görmek dehşet verici… Erzurum’da özel eğitim uygulama merkezinde bir öğretmen otizmli 14 yaşındaki bir kız çocuğunu videoya çekiyor. Çocuğun ellerini tutarak başına bastırıyor ve yaptığı hareketlerden dolayı aç bırakacağını söylüyor. Kendi şiddetinin bilincinde olmayan öğretmen bunu aileye izletiyor. Aile şikayetçi oluyor, Milli Eğitim inceleme, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı soruşturma başlatıyor. Ancak benzer haberlerin çokluğu, bu tür olayları basının ve kamuoyunun gözünde meşru, olağan hale getiriyor. Kim bunları öğretmen olarak atıyor? Yeterlilikleri nedir? Bu özel okulların denetimi yapılıyor mu? Otizmin yaygınlaşmasıyla birlikte bu konuda aileleri sömüren kurumların sayısının arttığı iddiaları neden araştırılmıyor? Mesele mağdur olanı yazmak değil mağduriyete neden olan uygulama ve zihniyeti sorgulayabilmek olmalı.
Çünkü ve belli ki Goethe’nin dediği gibi “Dünyanın en tehlikeli hali cehaletin
örgütlü hali...”
HAFTANIN FOTOĞRAFI
İzmir’in Konak ilçesinde otomobilini engelli park yerine bırakan sürücüye halk yaratıcı bir eylemle tepki gösterdi. Yapışkanlı not kağıtlarını park halindeki otomobile yapıştırıp, yapıştırıcıların üzerine “engelli park yeri” işaretini de koydular. Eğer bu kurgulanarak yapılmış bir eylem değilse ortak toplumsal bilinci ortaya koyan en iyi fotoğraf diyebiliriz.