Belma Akçura

Belma Akçura

bakcura@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

 Gazetecilere yönelik bağımsız bir dijital platform olan Journo, ABD’de Harvard Kennedy Okulu’nun yayımladığı Journalists’ Resource’da yer alan “Medya katliam görüntülerini yayımlamalı mı?” sorusuna yanıt arayan bir çalışmaya yer verdi. Bu, özellikle ABD’deki son katliamların ardından medyanın içinde alevlenen tartışma. Bir grup gazeteci ve akademisyen, kanlı görüntülerin toplumu şoke edip harekete geçirdiğini, silah denetimlerinin artırılması için siyasetçilerin harekete geçirilmesi için bu toplumsal şokta kamu yararı olduğunu savunuyor. İkinci gruptakiler ise bu tür görüntülerin toplumu katliamlara karşı hissizleştirdiğini, “akla hayale gelmez bir şiddeti normalleştirdiğini” savunuyor. Bu görüştekilere göre katliam görüntüleri, gelecekte benzer silahlı saldırılara girişebilecek kişileri de tetikleyebilir. Journalists’ Resource’e göre, “Katliam görüntüleri yayımlanmalı mı yayımlanmamalı mı?” sorusuna doğru ve sağlıklı yanıt alabilmek için gazetecilerin öncelikle bazı sorulara yanıt bulması gerekiyor.

Haberin Devamı

Bu görüntüleri yayımlamak hukuka uygun mu?

ABD medyası, kamusal alanda kaydedilen bir görüntünün yayını, haber değeri taşıdığı sürece devlete ve şahıslara hesap vermek zorunda değil. Ama görüntünün gazetecilik standartlarına göre elde edilmiş olması şart.

Bu görüntülerin haber değeri var mı?

En tartışmalı konulardan biri bu. Journalists’ Resource’da medya profesörü Barbie Zelizer, azınlıkta kalan bir görüşü savunuyor. Ona göre, bir olayın metninin haber değeri varsa fotoğrafının da haber değeri vardır. Haber değeri olan bir görüntünün ise sansürlenmemesi gerekir. Burada önemli olan, görüntünün nasıl kullanıldığı. Bana göre de onca makaleye ve yazıya rağmen bazen tek bir fotoğraf bütün insanlığı silkeleyecekse o fotoğraf kullanılmalıdır, ama nasıl kullandığı da son derece önemlidir.

Yayımlamaktaki amaç ne?

Ölen, ölmek üzere olan veya ciddi biçimde yaralanan katliam kurbanlarının görüntülerini yayımlamadan önce her haber merkezinin kendisine bunu neden yaptığını dürüstçe sorması gerekiyor. Örneğin New York Times, Ukrayna savaşında sivillerin cesetlerini de gösteren kanlı görüntüleri yayımlamadan önce haber merkezinde konuyu tartışmıştı. Sonuçta bu gazetenin “tarihe kayıt düşmek” gibi bir sorumluluğu olduğundan hareketle görüntüleri yayımlama kararı alındı.

Rızalarını aldınız mı?

Burada da gazeteciler, “Etik ilkeler gereği, görüntülerini yayımlamadan önce katliamın kurbanlarının ve yakınlarının rızasını alınmalı” görüşü hakim. Bu nedenle bu tür görüntülerin “son dakika” haberlerinde kullanılmaması gerektiğini vurgulayan uzmanlar var. Bu sorunun her haber için geçerliliği olduğunu düşünmüyorum. Çünkü olanla ilkeler arasında bazen ciddi bir uyumsuzluk olabiliyor. Ve bu da hayatın doğal akışına uymuyor. Savaş alanında kimi bulacaksın da rızasını alacaksın?

Haberin Devamı

‘Katliam’ın fotoğrafı



Kurbanların ırkı ve etnik kimliği ne?

Bu sorunun amacı şu: Hangi ülkede olursa olsun medya, bir çatışma veya trajedi o ülkeye uzak bir yerde gerçekleşmişse şiddet görüntülerini yayımlarken daha az öz denetim uyguluyor. Bu yüzden haber merkezlerinin, sadece belirli milletlerin ve toplumsal grupların yer aldığı görüntüleri yayımlamayıp yayımlamadığını sorgulaması gerekiyor ki bu alanda bir tarafgirlik ve adaletsizlik olmasın.

Görüntüyü nasıl yayımlayacağız?

En kritik sorulardan biri bu olsa da her duruma uyan bir cevap yok. O vaka özelinde ve gazetecilik ilkelerine göre bir değerlendirme yapan haber merkezleri, yayının kamu yararına olması için çaba sarf etmeli. Belki de en önemlisi, bu tür görüntüler, bağlamı içinde yayımlanmalı. Yani bu olayın neden yaşandığı, buna neden olan sorunun nasıl çözülebileceği de topluma anlatılmalı. Habercilerin silahlı şiddete “çözüm gazeteciliği” perspektifinden yaklaşması hâlinde vakaların sansasyonelizmden uzak bir şekilde ve kitleleri umutsuzluğa sürüklemeden ele alınabileceği vurgulanıyor.

Şiddet sonucu gerçekleşen ölümler medyada “görünmez” hâle gelince insanlar adaletsizliğe karşı hızla eyleme geçmeleri gerektiğini hissetmiyor. Fakat ölüm görüntülerinin etkisi kısa süreli oluyor. Örneğin Aylan Kurdi’nin ölümü, dikkatleri Suriye’deki savaşa çekip mültecilerin dramını dünyaya tanıtmıştı, fakat trajik fotoğrafın yarattığı etki uzun soluklu olmadı. Sudan’da açlıktan bütün kemikleri dışarıda, ölmek üzere olan bir çocuk ve onun ölümünü bekleyen akbabanın aynı kareye düşmesi de...

Savaşın, çatışmaların, şiddet ve katliamların fotoğrafları, ülkelerin izlediği politikaların yanlışlığının bir özeti olmalı ama olmuyor.
Bu nedenle insanlar o fotoğraflara bakarken artık çözüm önerilerini de bilmek istiyor!