Belma Akçura

Belma Akçura

bakcura@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Bir gazeteci için “kalem” çok önemlidir. O “kalem” topluma adaletsizliği, yolsuzluğu, üzeri kapatılan cinayetleri, kimsenin dokunamadığı uyuşturucu ve silah tacirlerini, gizlenen belgeleri, toplumun geleceğini ipotek altına alan siyasi kararları, hukuksuzluğu, hak ihlallerini anlatabilmenin en önemli aracıdır. Dolayısıyla gazetecilere sıkılan her kurşun, gerçekte düşünceyi, özgürlüğü, demokrasiyi, ülkenin geleceğini susturmayı hedefler.

Milliyet Gazetesi Genel Yayın Müdürü ve başyazarı Abdi İpekçi 1 Şubat 1979’da aracında kurşun yağmuruna tutulduğunda üçüncü kurşun, kalbinin üzerinde, ceketinin iç cebindeki kalemi parçaladı.

Haberin Devamı

İpekçi davasının peşini bırakmayan, yıllarca derin devleti araştıran, mafyanın siyasilerle ilişkilerini, cinayetlerin faillerini, azmettiricilerini teşhir eden gazeteci Uğur Mumcu, 24 Ocak 1993’te bombalı bir saldırıda hayatını kaybettiğinde de ceketinin içindeki dolmakalem ikiye ayrılmıştı.

Kalemden korkan tetikçiler

***

Peki, o kalemleri susturabildiler mi? Asla!

Artık biliyoruz ki; ne yaparlarsa yapsınlar kamuoyunun doğru bilgilendirilme hakkından sorumlu olan, haberin peşini bırakmadığı için öldürülen, gazetecilerin “kalemi” hiç susmadı, susmuyor. Kalemden korkan tetikçiler, azmettiriciler o kalemlerle yazılanları kamuoyuna unutturamıyorlar.

Bugün dünyanın neresine giderseniz gidin, basın müzelerinde öldürülen gazetecilerin portrelerinin yanı sıra o gazetecilere ait not defteri, ajanda, daktilo, dolmakalem, fotoğraf makinesi, çalışma masalarında özenle saklanmış kasetler, röportajlar, belgeler yer alır.

***

Abdi İpekçi’nin ölümünün üzerinden 44 yıl geçti. 14 yıl sonra kendisi de bir suikastla öldürülecek olan Uğur Mumcu, Abdi İpekçi’nin ardından şöyle yazmıştı: “Abdi İpekçi niçin öldü, diye sormayın! Yarınlar için, yarınların özgürce yaşanması için öldü.”

Artık biz de sormamalıyız: Dünya genelinde işlenen gazeteci cinayetlerinin çoğunun aydınlatılmamasının, faillerin cezasız kalmasının tek nedeni bu çünkü. Geçmişi ve bugünü belirleyen güç odakları yarınların da belirleyicisi olmak istiyor çünkü. Bu nedenle gazetecilerin çoğu savaşların dışında, çoğu organize suç örgütlerini, siyasi yolsuzlukları, mafya, iş insanı ya da siyasetçiler arasındaki çıkar amaçlı ilişkileri ortaya çıkardığı için öldürülüyor. Bir ülkenin adaletli olması, doğru olması, özgür olması bazı çıkar çevrelerini rahatsız ediyor çünkü. Dolayısıyla öldürülen gazetecilerin yargılamalar tarihine bakınca o ülkelerin ekonomik, siyasal ya da toplumsal tarihini okumak daha da mümkün hale geliyor.

Haberin Devamı

Kalemden korkan tetikçiler

***

Bugün dünyanın hemen her yerinde yılda ortalama 80 gazeteci öldürülüyor. Türkiye’de 1909’dan bu yana öldürülen gazeteci sayısı 67’yi buldu. Sınır Tanımayan Gazeteciler adlı sivil toplum kuruluşunun araştırmasına göre, bu son 20 yılda bin 700 gazeteci öldürüldü. Gazeteci ölümlerinin yüzde 80’i 15 ülkede yaşandı. Irak, Suriye, Meksika, Filipinler, Pakistan, Afganistan, Somali… Liste böyle uzayıp gidiyor.

Irak, Suriye gazeteciler için en tehlikeli ülke ancak listede artık Ukrayna da var. Ama Latin Amerika ve Karayipler’de Ukrayna’dan daha fazla gazeteci öldürüldü. Gazeteciyi Koruma Komitesi’ne göre, geçen yıl dünyanın çeşitli yerlerinde öldürülen 67 gazetecinin yarısından fazlasının canı bu bölgede alındı.

Haberin Devamı

***

Öldürülen gazetecileri istatistiklerle sayfalarına, bültenlerinin arasına sıkıştıran dünya medyası, son bir haftadır, koca bir mezarlığa sığacak kadar cinayet işlemiş İtalyan mafyasından Matteo Messina Denaro’nun yakalanmasını günlerdir yazıyor. “Babaların babası” diyerek neredeyse gizli bir hayranlıkla 30 yıldır nasıl yakalanamadığını büyük bir iştahla anlatıyor. Dünyanın her yerinde olduğu gibi mafya derin devlet, siyaset ve sermaye ilişkileriyle palazlanır, korunur, saklanır, yargıdan kaçırılır, çıkar çatışmalarının başladığı ya da artık “ihtiyaç kalmadığı” noktada da “ele geçirilir.” Ne büyük bir başarı değil mi? Simdi sormak istiyorum: Bir mafya liderinin hayatının bütün ayrıntılarını yazan medya son bir yılda acaba öldürülen üç gazetecinin adını sayabilir, hikâyesini yazabilir mi?

***

Basın, meslektaşlarını öldürenleri “hatırlatmak” ile öldürenleri “araştırmak” arasındaki farkı öğrendiği gün, belki gazeteci cinayetlerinde de hiç değilse tek bir halka kırılmış olacak. Ama sorun şu ki; dünya medyası, kendi meslektaşlarının öldürülmelerini istatistiklerle açıklarken, mafyayı devleştirmekle meşgul.

Oysa öldürülen bütün gazetecilerin arkasında da muazzam hikâyeler var. O hikâyelerin arkasında devletleşen mafya, mafyalaşan devletler var. Savaşın çirkin yüzü var. Organize suç örgütleri var. Uyuşturucu, silah, kara para, kirli siyaset var. Kısacası haber var. Gerçeğin peşinde koşarken hayatlarını nasıl feda ettikleri var. Aldıkları tehditlere, haklarında açılan davalara rağmen mesleğe olan bağlılıkları var. En önemlisi de hepsinin cebinde hâlâ bir “kalem” var.