İnsanlar hayatın hemen her alanında, birçok konuda, inançları, düşünceleri, mevcut kurulu düzenleri sarsılmasın diye, kendilerine rahatsızlık veren gerçekleri, inkar etmeye ya da yalanlamaya daha mı yatkın oluyor? Bu soruya bilişim uzmanları ve felsefeciler “evet” diyor.
Bunun en çarpıcı örneği iklim krizi ile ilgili gelişmelere insanların verdiği tepki. Çok uzağa gitmeye gerek yok. Son birkaç yıldır yaşadığımız olağanüstü sıcak ve kurak yazlar kümesinin hepimiz farkındayız. Aşırı yağışların, kuraklığın, orman yangınlarının, salgın hastalıklarının iklim krizi felaketinin bir sonucu olduğunun da bilincindeyiz. Dünyanın birçok yerinde yaklaşık son iki aydır kayda değer bir yağış görülmediğini ya da Amerika’nın batısının 1200, Avrupa’nın ise 500 yılın en kötü kuraklığıyla karşı karşıya olduğunu da biliyoruz. Türkiye’de geçen yıla oranla yağışların yüzde 55 azaldığını da...
Fakat küresel krizin bir sonucu olan bu vahim tabloyu, sadece bir “durum saptaması” gibi algılıyoruz. Ama eğer bu küresel kriz durdurulmazsa “dünyanın yok olacağı” gerçeğine inanmak istemiyoruz. Çünkü gerçekle yüzleşmek sonrasında kendinizi de değiştirip dönüştürecek bir eylem gerektirir.
***
Gençler bu değişime hazır. Onlar; gerçekle yüzleşmemizi istiyor. Kendi düşüncelerini manipüle etmeden, dünyanın farkında olarak yaşamak istiyor. Pandemi öncesi 2019’da New York’ta yüz binlerce gencin katıldığı iklim değişikliği protesto gösterisi ya da aynı gün dünyanın 160 ülkesinde iklim konulu 2500 etkinliğin düzenlenmesi onların bu gerçekle yüzleştiğinin en önemli kanıtı. Sonuçta 4 milyon insanla tarihin en büyük iklim değişikliği eyleminde bulunarak dünya liderlerinden tek bir şey istediler: gezegeni ısıtan sera gazı emisyonlarını azaltın!
Dünya ülkeleri sorunu ciddiye almış gibi göründü; sözler verildi, bütçeler ayrıldı, yapılacaklar madde madde sıralandı ama değişen bir şey olmadı. İklim değişikliğinin 1.5 dereceyi geçmesi halinde bir daha dünyayı kurtarma şansının olmadığını bile bile, dünya ülkelerinin alması gereken önlemler kağıt üzerinde kaldı...
***
"Sonuçta 4 milyon insanla tarihin en büyük iklim değişikliği eyleminde bulunarak dünya liderlerinden tek bir şey istediler: gezegeni ısıtan sera gazı emisyonlarını azaltın!"
Şimdi iklim aktivistleri, üç yıldır süren sessizliği protesto etmek için, bir bildiri yayımlayarak eylülde dünyanın dört bir yanındaki okulları işgal etme kararı aldı. Çünkü diyorlar ki; dünyanın nasıl bir felakete sürüklendiğini anlatmak için yürüdük, kampanyalar düzenledik, mektuplar yazdık. Hükümetler, kurullar ve komisyonlarla toplantılar düzenledik. Dünyanın dört bir yanında meydanları doldurup, ciğerlerimiz patlayana kadar bağırdık. Ve tam derin ve radikal bir toplumsal dönüşümün kök saldığını düşünürken, Kovid 19 geldi ve ivmemiz büyük ölçüde azaldı. Ancak azalmayan, sera azı emisyonları, küresel güneyin sömürülmesi ve fosil yakıt endüstrisinin birikmiş akıl almaz kârlarıydı.
Neden okul işgali? sorusuna da bir yanıtları var:
“Öğrenmeyi sevmediğimizden değil, öğrendiklerimiz, bu sistemden dramatik bir kopuş olmadan, bugünlerimiz ve geleceklerimiz için yaşanabilir bir gezegen sağlayamayacağımızı zaten açıkça ortaya koyduğu için. (...) Okulda oturup her şey yolundaymış gibi eğitim almamızı istiyorlar. Ancak bizim için öğrendiğimiz dünyanın iklim krizini yaratan dünyanın geleceği yok. Kuşağımızın büyük sorusu olan “İklim felaketi olmayan bir dünyayı nasıl yaratırız?” sorusu okulda oturarak cevaplanmayacak. Sonuç olarak: Gezegen yanmıyormuş gibi her şey yolundaymış gibi davranmaya devam edemeyiz.”
Oxford, Stanford, Yale, gibi okullar da zan altında. Bazıları fosil yakıt endüstrisine yatırım yaptığı için.
***
Dünya medyasının bir kısmı bu “radikal ve tartışmalı” eylem kararına sessiz kalsa da Açık Radyo ve The Guardian gibi çevre sorunlarına duyarlı medya kuruluşlarında bu bildirinin tamamı yayımlandı. Genç aktivistlerin bu bildirisinin sonuna kendi yayım politikası ile ilgili açıklamasını da iliştiren Guardian’ın açıklaması da kısaca şöyle:
“...Pek çok küresel krizde iklimin rolünü anlayan liderler arayacağız. İktidardakilerin boş sözlerine ve tutulmayan vaatlerine seyirci kalmayacağız. Bu hayati konuda sessizliğe, kayıtsızlığa veya yanlış bilgilendirmeye de müsamaha göstermeyeceğiz. Ve günlük raporlama ve analizlerle, daha da fazla insanın bu anın tehlikelerinden ve fırsatlarından haberdar olmasını sağlayacağız.”
Bu açıklamanın da çevre haberlerine sessiz kalan hükümetlerin, şirketlerin ve dünya medyasının üzerinde düşünmesi gereken bir duruma işaret ettiğine inanıyorum.
Çünkü diyorlar ki; Dünya alarm veriyor. Raydan çıkmak üzere!
Ve siz her şey yolundaymış gibi davranamazsınız!