Gökyüzü hep bulanıktı, hep gri. Başında bareti, elinde feneri, kazması ve küreğiyle güne, gün ağarmadan başlayan maden işçilerinin şehrinde büyüdüm. Belki de bu nedenle ne zaman maden ocaklarında bir felaket yaşansa bütün o felaketleri dönüp yeniden hatırlatmak isterim. Zonguldak’ı, Kozlu’yu, Soma’yı, Ermenek’i, Bartın’ı… Bir ülkenin madenciler tarihinin neden her defasında felaketler tarihi gibi tekerrür ettiğini anlayabilmek için belki de.
***
Hem kusurlu hem ihmalkârız. Sorun istemiyoruz. Sorun varsa da yok sayıyoruz. Bu yüzden önlemini almadığımız, yatırım yapmadığımız, çözümsüz bıraktığımız her iş bir felakete dönüşüyor, her felaket de en fazla iki gün konuşabileceğimiz bir mesele haline getiriliyor.
Felaketlere ilişkin bütün zamanların metni, haberi, kurgusu, dili, içeriği hep aynı. Tek yapacağımız şey; Karaelmas’ı silip yerine Yeni Çeltik yazmak. Kozlu’yu sil Ermenek, Ermenek’i sil Soma, Soma’yı sil Amasra… Sonra 1940’lardan 2022’ye uzanan tarihleri ekle. İsimler ve tarihler dışında gerisi kalsın. Felaket aynı, acı aynı, çaresizlik aynı, sorunun kaynağı aynı. İhmal aynı kusur aynı! Hiçbir kurum ya da kuruluş işini gerektiği gibi yapmadığı için hepimiz felaketlere çözüm üretmek yerine yerin dibinde yaşanan dramatik insan hikâyelerinin arkasına saklanıyoruz.
Maden kazalarıyla ilgili raporlara bakın, hepsi aynı. Hepsinde olası felakete neden olacak ihmaller, kusurlar üzerinde duruluyor
***
Fakat Amasra maden ocağındaki patlama ve sonrasında tüm teknik cihazların o gün ne durumda olduğu, yeterli olup olmadığı, elbette bilirkişinin incelemesi sonucu hazırlanacak rapordan sonra netleşecek, ama patlama öncesi hazırlanan raporlara bakınca artık grizu patlaması gibi felaketlerin nedenlerini bilecek kadar da tecrübeliyiz. Mesela şunu biliyoruz: “Bir kömür madeninde grizu patlaması varsa ya havalandırma yeterli değildir veya metanı bir vakum sistemiyle tahliye eden drenaj sistemi yoktur.” Bu yok. Peki, bu sistemin, Türkiye’ye maliyeti nedir ki maden ocaklarında yaşanan felaketlere ilişkin hazırlanan raporları, hep aynı eksiklerle, hep aynı şekilde yazıldığı halde hiç rahatsızlık duymuyoruz?
Maden işçisi hayatta iken madenlerdeki eksikliklerin rapor edilmesi, işçi ve iş güvenliği ile ilgili yasalar sonucu neden değiştiremiyor. Ve biz neden sular altında kaybolan, yanan, ulaşılamayan madencileri sayfalarımıza taşımanın bir adım ötesine geçemiyoruz. Hep sarsılıyoruz, hep üzülüyoruz. Ve yeniden bir kez daha, “Bu kez Bartın” diyoruz. Niye?
***
Maden kazalarıyla ilgili raporlara bakın, hepsi aynı. Hepsinde olası felakete neden olacak ihmaller, kusurlar üzerinde duruluyor. Evet, “kusur” var “ihmal” var ama “önlenebilir” oldukları da hatırlatılıyor. Teknik sorunlara, havalandırma sisteminin uygun olmadığına, gaz maskelerinin kullanılamaz olduğuna ya da kamusal teftişlerin yetersizliğine dikkat çekiliyor. Yüksek teknolojinin dünyayı ele geçirdiği bir zamanda, bu çağa uymayan ölümler mi trajik yoksa yarım asırdan fazla süregelen ama asla çözüm üretemediğimiz bu ucube sorunlar mı? Yüksek teknolojiyle çalışan bir maden ocağında metan gazıyla başa çıkamamak mı?
Aslında sorular o kadar basit ki! Mesela o gün maden ocağında bulunan yetkililer, metan gazı tehlikeli bir düzeye çıktığında ocağın boşaltılması talimatını niçin vermedi? Belki de görmediler. Yoksa görmemezlikten mi geldiler? Bu tür soruların dahi yanıtı olmadığı için yerin altında onlarca insan hayatını kaybetmeye devam edecek belki de!
***
Türkiye rapor istilasına uğramış gibi… Herkesin her kurumun bir raporu var. Fakat her rapor, sadece zamanı gelince açılıp bakılacak bir anı defteri gibi bekletiliyor. Bütün yaşamsal pratiğimiz sorunları çözmenin değil, çözümsüz bırakmanın gayreti üzerine. Ve hep aynı yakınma: “Olası felaketler konusunda ilgili mercileri hazırladığımız raporlarla uyardık ama sonuç alamadık.”
Milliyet, patlamada hayatını kaybeden maden işçilerini anarken şöyle yazdı: “41’inin de hayalleri yarım, yakınları eksik kaldı. Onlardan geriye kalan da yürek yakan hikâyeleri ve son fotoğrafları oldu...”
Belki de eksik kalan, yarım kalan sadece ölen madenciler değil, biziz. Kusurlarımızla, ihmalkârlıklarımızla, iş bilmezliğimizle felaketlerin kapısını hep aralık bıraktığımız için. Çabuk unuttuğumuz için. Maden ocağındaki patlamada yaşamını yitiren Yasin Çelik’in paylaştığı şu son sözleri de felaketlerden sorumlu herkesin, hepimizin masasına bırakıyorum. Ne demişti: “Biz güneşi görebilmek için karanlığı kazıyoruz.”