Trafik kazaları giderek tırmanıyor. Bu yılın istatistikleri henüz tamamlanmadı. Ancak geçen yıl toplam 1 milyon 313 bin 359 trafik kazası meydana geldi. Bu kazaların 1 milyon 130 bin 348’i maddi hasarlı, 183 bin 11’i ise ölümlü yaralanmalı trafik kazasıdır. Kazaya neden olan kusurlar içinde sürücü kusurları yüzde 89.3 ile ilk sırada... Trafik kazalarının yerleşim yeri içindeki oranı ise yüzde 75...
35 yaşında sekiz aylık hamile Tuğba Dilmeç, böyle bir kazanın kurbanı... Geçtiğimiz hafta evinden tatlı almak için pastaneye giderken bir aracın çarpması sonucu hayatını kaybetti.
Milliyet haberi “Organları altı kişiye umut oldu, bebeği süt bekliyor” başlığıyla verdi. Haberde; kızlarını kaybeden ailenin “Araştırdık kazaya neden olan sürücünün daha önceden ölümlü kazaya karıştığını öğrendik” bilgisine de yer veriliyor.
Organ bağışlamanın önemini, medyanın bu bağışlara neden duyarlı olması gerektiğini daha önce yazmıştım. Dolayısıyla haberin bu başlıkla verilmesi oldukça isabetli... Ancak oğlunu üç yıl önce bir trafik kazasında kaybeden bir babanın feryadı, medyanın trafik haberlerini nasıl görmesi gerektiği konusuna ayrıca önemli bir bakış kazandırıyor.
‘Hava raporu gibi’
Okurumuz Yılmaz Karadağ şöyle diyor:
“...Basın, hava durumu raporu sunar gibi kaza haberlerini veriyor. Haberler ölenlerin hikâyeleri üzerine kuruluyor. Elbette ‘Organları altı kişiye umut oldu’ haberiniz önemlidir. Ancak şimdi bu genç kadının ne günahı var? Kazaya neden olan şahsın kimliği niçin saklanıyor? Üstelik aile kazayı yapan sürücünün daha önce yine ölümcül bir trafik kazasına sebep olduğunu söylemişken... Asıl kazayı yapanların teşhir edilmesi gerekmez mi? Milliyet’te haberin içerisinde göremedim ancak başka haber kaynaklarında kazaya neden olan şahsın serbest bırakıldığı yazıyor. Ölüme sebebiyet verdikleri halde bu kişilerin nasıl trafiğe çıktığını, yeni kazalara sebep oldukları halde yeniden nasıl bırakıldıklarını anlamak istiyoruz. Bu kişilerin ellerinden ehliyetin alınması için daha ne yapmaları gerekiyor?”
Haber takibi önemli
Bir zanlı ya da bir sanık hakkında suç kesinleşmeden isimlerin saklı tutulması evrensel hukukun bir gereğidir. Ancak bu davaların yeterince izlenmediğini, tartışmalı yargı kararlarının ise çoğu kez ‘ünlü’ kişiler ya da onların çocukları üzerinden sürdürüldüğünü biliyoruz. Ölümle sonuçlanan kazayla ilgili yargılanan, Yönetmen Sinan Çetin’in oğlu Rüzgar Çetin’in serbest bırakılması gibi... Okurumuzun belirttiği gibi kazayı yapan kişinin mahkeme kararıyla serbest bırakılıp bırakılmadığı da araştırılmalıydı.
Kamu Denetçiliği Kurumu’nun trafik kazaları sonrası yaşanan anlaşmazlıkların ya da haksız uygulamaların takipçisi olduğunu biliyorum. Sorun sadece davalarda değil. Örneğin trafik kazasında yaralanan ve sağlık güvencesi olmadığı gerekçesiyle tedavi giderleri kendinden tahsil edilen bir vatandaş, Kamu Denetçiliği Kurumu (Ombudsman) aracılığıyla ödediği ücreti geri alabildi. Medya, okurlarımızın da belirttiği gibi kaza sonrası açılan davaların ya da Kamu Denetçiliği Kurumu’na yapılan şikâyetlerin de takipçisi olmalı. ‘Bugün de bir kaza oldu, üç kişi öldü’ demek giderek tırmanan bu soruna çözüm üretmiyor çünkü...
Üniversitelerin ve emniyetin de kazalara ilişkin belli dönemlerde uzmanlarla hazırladıkları raporlar var. Kazaların nedenleri, kaza yapan sürücülerin ortak özellikleri, bu kazaları en aza indirmenin yolları gibi çok sayıda araştırma mevcut. Bunları kamuoyuyla paylaşmanın toplumsal bilincin oluşmasında önemli bir etken olacaktır.
DELİ NE YAPSA YERİ Mİ!