Belma Akçura

Belma Akçura

bakcura@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

36 yıl önce...
12 Eylül’de darbe yapanlar “Bu tarih kitaplarındaki bir darbe değildir. Cumhuriyeti koruma ve kollama harekâtıdır.” diye basına açıklamalar yapıyordu; yeni bir anayasayla anarşi ve terör önlenecek, yargı organlarını kuvvetlendirecek kanunlar hazırlanacak, ceza kanunu ıslah edilecekti…
Hiç öyle olmadı…
Darbeci askerler; hâkim ve savcıları orduevinde toplayarak ‘hukuku unutacaksınız’ dedi… Mahkeme başkanlarının önüne de bir yazı koydu: “Bugüne kadar mahkemeye intikal etmiş hakkında karar verilemeyen sanıkların kimliklerinin bildirilmesine…”
Böylece suçlu suçsuz birbirine karıştı; insanlar işinden oldu, vatandaşlıktan çıkartıldı, gözaltında kayboldu, cezaevlerinde unutuldu, işkencede öldü, öldürüldü kimse itiraz edemedi, basın susturuldu. Koca bir ülkeye ‘kelepçe’ takıldı.
Hiçbir darbenin hukuku yoktur. Dolayısıyla bugün nasıl ki bir darbeyle, başımıza gelebilecek her türlü hukuksuzluğu binlerce vatandaşımız tankların önüne ‘ölümüne’ çıkarak engellediyse, darbe girişiminde bulunan, bunlara yardım ve yataklık edenleri hukuk karşısına çıkartarak biz de nasıl bir hukuk devleti olduğumuzu kanıtlayacağız.
Buna rağmen bazı okurlarımız soruşturma, operasyon, gözaltı ve tutuklamaların yaşandığı süreçten endişeli, neler olduğu konusunda ise kafası hayli karışık!
Yargısız infaz yapmayın!
CHP’nin darbe girişimi sonrası mağdur edildiklerini öne sürenler için oluşturduğu masaya binlerce insanın başvurduğunu hatırlatan bazı okurlarımız, FETÖ/PDY terör örgütüyle uzaktan yakından ilgisi olmayan insanların da özlük haklarının ellerinden alınarak itibarsızlaştırıldığı ya da gözaltına alındığı yönündeki haberlerden rahatsız. Önce bir hatırlatma yapalım…
Başbakan Binali Yıldırım özellikle açıkladı: “Türkiye bir hukuk devleti, hukuk devletinde de yargısız infaz olmaz. Haklı ile haksızı mutlaka birbirinden ayırt etmemiz lazım. ‘Aman boş ver, bu kadar işin arasında üç adam da gitsin.’ deme lüksümüz yok.” Dolayısıyla sakin olun. CHP mağdur masasına başvuranları sadece incelemiyor. Durumu AKP de bu işe bakan Başbakan Yardımcısı Nurettin Canikli’ye aktarıyor ve oradan çıkacak sonuçların da takipçisi olacağını belirtiyor.
Burada basına düşen görev, bu gelişmelerle ilgili kamuoyunu bilgilendirmektir. Ancak basında çıkan haberlere itiraz edenler de oluyor. Örneğin eski emniyet imamı olduğu iddia edilen Kemalettin Özdemir’in Hava Kuvvetleri imamı’ olduğu iddiasıyla hakkında yakalama kararı çıkarılan Adil Öksüz’le ilişkilendirilmesine avukatı Fatih Dinçer itiraz ediyor. ‘Hiçbir ilişkisi yoktur’ diyerek… Oysa Milliyet söz konusu haberi zaten iddialar üzerinden değerlendirmiş. Yani bir haberdeki iddialara ‘yalan’ demekle olmuyor. İtirazlarınızı gerekçeleriyle sunun. Medya iddialar üzerine haberini kurabilir ama yargı kesin kanıt ister.
Güç gösterisinde bulunmayın!
Devletin; teröre, teröristlere, teröre yardım ve yataklık yapanlara karşı düzenlenen operasyon ve gözaltılara bir ölçü koyduğunu biliyoruz. FETÖ terör örgütüyle doğrudan teması olan, temasları devam eden, 17-25 Aralık’tan sonra finansal desteğe katkı sağlayan, şu anda bu yapının derneklerinde, partilerinde aktif görev alan bütün bu insanların hepsi zanlı olarak toplanıyor..
Ancak bir bakanın “Bunları öyle bir cezalandıracağız, öyle deliklere tıkacağız ki, bırak idamı, gebersek de kurtulsak diye yalvaracaklar... …” şeklindeki talihsiz sözlerine bakıp kendisine durumdan vazife çıkartanlar da oluyor.
Bir öğretmenin darbe girişimi sonrası gözaltında fenalaşıp hayatını kaybetmesi,
Bir avukatın; darbe girişimi sonrası tutuklanan eski Hava Kuvvetleri Komutanına cezaevinde darp girişiminde bulunması,
Bir muhabirin röportaja gittiği bir şahsın darbeyle ilgili söylediği sözleri gerekçe göstererek suratına tükürmesi,
Bir grup vatandaşın; elinde bayrak olmadığı gerekçesiyle bir vatandaşı dövmesi hep bundan… Durumdan vazife çıkartılmasından…
Siyaset dilinin sokaktaki vatandaş için belirleyici bir unsur olduğu unutulmamalı. Dolayısıyla bakanından avukatına, gazetecisinden vatandaşına uzanan bu tür peşinen kesilen cezalar, yargılayıcı ifadeler, tükürmek, dövmek gibi davranışlar kabul edilemez. Hepimize sorumluluk düşüyor. Vatandaş kimseye şiddet uygulayamaz, bir avukat, bir gazeteci üzüntüsünü darp ederek, tükürerek ifade edemez. Burası bir hukuk devletiyse güçlü olanın güçsüzü ezmesine dayanan Orman kanunu görüntüsü vermek niye?